BU NEYİN PANİĞİ?
Cafer Solgun
03 Ekim 2015 Cumartesi 07:45
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun’a yönelik saldırı, medya üzerinde her geçen gün daha da keyfileşen, yoğunlaşan baskının ulaştığı boyutu ortaya koyan bir öneme sahip. Rahmetli Hrant Dink’ten bu yana ilk defa bir saldırı bu denli göstere göstere, önceden davul-zurna çalıp ilan edilerek gerçekleşti. Hepimiz gördük, tanık olduk, oradaydık…
Adama “yaşadığına şükret” dediler, “sinek gibi ezeriz” dediler, “dayağımızı yeseydi böyle olmazdı” dediler. Sonuçta uyuşturucu ticareti, yağma, hırsızlık gibi adli suçlardan sicilli, ikisi AKP üyesi 4 kişi Ahmet Hakan’ı evinin önünde darp etti. İlk ifadelerinde, muhtemelen kendilerine ezberletilen şekilde “trafikte tartıştık” dediler ve bazı yandaş medya kuruluşları olayı gerçekten de böyle duyurdu. Bu neresinden baksanız ‘organize’ saldırının yönlendiricilerini hepimiz tanıyoruz, biliyoruz; ama olayın üzerine ‘hangi yargı’ gidecek, gidebilecek, orası hayli müphem…
Bazı yandaş yazarlar, kamuoyundaki tepkileri manipüle edebilmek için iğrenç bir demagojiye başvurmayı tercih ettiler. “Bu kadar tepkiyi teröre karşı gösterseydiniz ya” dediler. Medyanın ünlü, etkili bir ismi işyerinden evine kadar izlenip evinin kapısı önünde sille tokat dövülecek ve ‘bir kısım medya’ içinden “nihayet sesimizi duyan oldu” diye zil takıp oynayacak, dışından ise “abartmayın yahu, altı üstü bir trafik tartışması, bakın her gün şehit veriyoruz” diyecek… Bu tablo sadece medyanın içerisinde bulunduğu durumu değil, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal halini de özetliyor.
Ahmet Hakan ve çalıştığı medya grubuna eleştirileriniz olabilir. Düşünsel olarak bunun ‘mücadelesini’ yürütebilirsiniz. Fakat ‘döveriz, ezeriz, süreriz’ türü söylemler herhalde ‘düşünce’ değil suçluluk, haksızlık psikolojisinin tetiklediği lümpen naralarıdır.
Bu saldırı, kuşkusuz, hakaret ve tehditlerle, soruşturmalarla ‘kıskaç’ altına alınmak, susturulmak, korkutulmak istenen ‘muhalif’ bütün gazetecilere verilen bir gözdağıdır.
Peki, neden?
Medyaya yönelik baskının bir telaş, panik havasında ve sokak çeteleri de harekete geçirilerek yoğunlaştırılması, açık ki, 1 Kasım seçimleriyle ilgili. Bu seçimlerin Saray ve AKP için ‘hayat-memat’ meselesi olduğu, malum. Hedefte ise, ‘terörle mücadele’ konsepti eşliğinde öncelikle HDP var. HDP, bu ‘mücadele’nin bir parçası olarak lanse ediliyor, PKK ile eşitlenmek isteniyor. Ve medya bu baskıya büyük ölçüde boyun eğiyor, HDP’ye yönelik adı konulmamış bir ambargo uygulanıyor…
HDP’li Şırnak Milletvekili Ferhat Encü’ye “Ulan vekil bozuntusu” diye hitap eden Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe, Twitter hesabından AKP muhaliflerine hakaretler yağdıran hâkim Muhammet Feyzi Aygün gibi örnekler üzerinde durmuyorum bile. Sahiplerinin sesini dinliyorlar neticede. O sahipler ki, bir zamanlar seçilmişlerin atanmışlardan daha değerli olduğuna dair nutuklar atarlardı…
Bugün Tahran’da İran tarihinin en büyük yolsuzluk davası başlıyor. Reza Zarrab’ın patronu Babek Zencani’nin yargılandığı dava, malum nedenlerle bizi de yakından ilgilendiriyor. Ama Reza’nın önüne halı olup yatanları daha çok ilgilendiriyor.
Özgür medya neden bazılarının uykusunu kaçırıyor, hâlâ anlamayan varsa boş zamanlarında bulmaca çözmesini öneririm.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.