21 Aralık 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır-2°C
  • Ankara7°C
  • İzmir13°C
  • Berlin6°C

BU MEMLEKETİ KİM YÖNETİYOR?

Aslı Aydıntaşbaş

23 Haziran 2016 Perşembe 08:18

Asıl sorumuz şu olmalı: Türkiye’deki mevcut savruluş, bu dibe vuruş kontrollü mü yoksa artık kontrolden çıkmış, yönetilemez bir yere mi gidiyor? 

Solculara sorarsanız, her şey Saray’ın kontrolünde bir diktatörlüğe gidiyor. Kürtlere sorarsanız, her şey askerin kontrolünde 90’lı yıllara dönüyor. Cemaate sorarsanız, her şey Ergenekon’un emrinde, büyük bir tasfiye yaklaşıyor. CHP, derin devletin Tayyip Erdoğan’ı kullandığını düşünüyor vs. 

Ama bu tezlerin hepsi tartışmalı. Herkes şu ya da bu biçimde Türkiye’deki gidişatın, merkezi bir sinir sistemi tarafından yönlendirildiğine inanmak istiyor. Oysa Türkiye’deki gidişat artık “kontrollü” bir gerilim, ayarlanabilir bir otoriterleşme olmaktan çıktı. Ne yargısı, ne Saray’ı, ne ordusu. Kimseye hizmet etmiyor, kimsenin kontrolünde değil. 

Daha net söyleyeyim: Olan bitenin Türkiye’nin en güçlü, en kudretli ismi sayılan Tayyip Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan hükümeti kurabilir, devirebilir, kanun metinlerini hazırlatabilir, her gün televizyonlarda konuşabilir, belediyelere el koyup şirketlere kayyım atayabilir. Ama ne Türkiye, ne de devlete hâkim değil. Olaylara hiç değil. En kudretli göründüğü an, aslında kendi açısından 14 yılın en kırılgan, en tehlikeli noktası... 

Peki, üst akıl? Komplo teorileriyle yetişen İslamcıların tanrısal güç vehmettiği o soyut kavram... Üst akıl ile kastedilen İsrail ise, 6 milyonluk ülke daha Gazze’yle bile baş edemiyor. Geçiniz. Üst akıl ABD ise, dünyanın bir düğmeyle Washington tarafından yönetildiğini düşünmek fazlaca 70’ler kafası. Bu Ortadoğu’yu ve global olayları takip etmemek, neden-sonuç bağını tersten okumak demek. Epistemolojik bir sorun. Dünyanın birçok yerinde ABD’nin desteklediği partiler, insanlar, ideolojiler yenik düşüyor. Türkiye niye istisna olsun? 

Ya asker? Genelkurmay Başkanı geçen gün Saray’daki Bakanlar Kurulu’na katıldı. Daha önce görmediğimiz bir yakınlık var. Tabii ordunun yükselen önemini, Kürt meselesinde rota çizdiğini, Güneydoğu’da ipleri bir kez daha ele aldığını hepimiz görüyoruz. İktidarda, güçsüzlüğünü sırtını askere dayayarak kapatmaya çalışıyor. Geçmişte önce liberaller, sonra Avrupa, sonra cemaate sırtını dayayan yapı, şimdi de ayakta kalabilmek için orduyla yakınlaşma peşinde. 

Ama gerçek şu: Ordu Türkiye’deki gidişatı okuyabilecek, yönetebilecek ölçüde kudretli ya da vizyoner bir yapı değil. Öyle olsa, yıllarca kendi generallerini haksız ithamlarla cezaevinde yatmasını engelleyebilirdi. Yıllar önce bir komutan bana ciddi ciddi suşi yiyenlerin beyinlerinin içinin solucan kaynadığının ve kafatası kesilince bunun görüldüğünü anlattığında, artık TSK’nin Türkiye’yi algılama kapasitesinin kalmadığını anlamıştım. 

Nihayetinde “üst düzey komuta kademesi” denilen insanlar, 35 yıldır üniforma giyen, 35 yıldır lojmanda yaşayan, sokakla, toplumla, dünyayla ilişkisi çok sınırlı olan orta yaş erkeklerden oluşuyor. Oyun kurabilmeleri mümkün değil. Tankları tüfekleri olabilir; ancak laiklik ve terörle mücadele dışında Türkiye’ye rota çizebilecek ve olaylara yön verebilecek bir konumda değiller. (Artık denediklerini de sanmıyorum.) 

Alt alta koyunca şu çıkıyor ortaya: Türkiye’deki bu karanlık gidişat, kimsenin kontrolünde değil. Tayyip Erdoğan dahil kimseye de yaramıyor. Ama durdurulamıyor.

Sistem içinde zeki insanlar var elbette. Ancak adına ‘Devlet’ denen, erkeklerden oluşan ve değişime direnen arkaik yapı özünde sanıldığı kadar güçlü değil. Bir güçsüzler ordusu. “Baskı” yapmadığı ölçüde yıkılacağını bilen bir yapı. Aynı Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadaki diğer devletler gibi, kendini yenileyemiyor, zamanın ruhuna direnmeye çalışıyor ve direndiği ölçüde de zayıflıyor. 

İşte tehlikeli olan da bu “kontrolsüzlük”, bu “yönetilemez ülke” olma noktasına savruluş. Otoriterlik başka, istikrarsızlık başka. Bu öngörülemez savruluş; maazallah komşu ülkelerdeki kaosa sürüklenme anlarını hatırlatıyor. Herkes bir biçimde ayakta kalmaya çalışıyor; ancak kötü bir Shakespeare piyesinin son sahnesi gibi ortalık kan revan içinde.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.