22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır-1°C
  • Ankara5°C
  • İzmir10°C
  • Berlin7°C

BU İŞ NEREYE GİDER?

Aslı Aydıntaşbaş

23 Mart 2015 Pazartesi 05:21

Nevruz’da Diyar-bakır’da beklenen sürpriz, Ankara’da Bülent Arınç’dan geldi.

Hükümet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aylardır sürdürmeye çalıştığı “fiili başkanlık” uygulamasına isyan ederek “Yeter” dedi.

Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok. Zaten Arınç’ın da dün hatırlattığı gibi “Olan biten herkesin gözü önünde oluyor.”

Cumhurbaşkanı’nın önceliği, önümüzdeki seçimlerin “Başkanlık” sistemine geçişin bir kaldıracı olması. Dünkü Denizli konuşması ve Sabah gazetesinin manşetlerinden de anlaşılacağı gibi, Erdoğan bu arzusunu gizlemiyor.

Ahmet Davutoğlu liderliğindeki hükümetin ise başka kaygıları var. Her şeyden önce, yeniden seçilmek istiyor. Seçildikten sonra, güçlü bir kabineyle hükümet edebilmek istiyor.

Ve bana sorarsanız ondan sonra da Türkiye’nin demokrasi açığı ve dış politikada yalnızlığını dengeleyebilecek bir “restorasyon” dönemi arzuluyor.

Bunları nereden biliyorum? Birincisi, Ak Parti kurucularını tanıyorum. Aralarında, sesleri çıkmasa bile, Bülent Arınç gibi mevcut durumdan rahatsız olanlar var. Yanlış anlaşılmasın; Tayyip Erdoğan’a büyük sevgi ve hayranlıkları var. Ancak, kendilerini aynı zamanda birer “dava” insanı olarak görüyorlar. O dava, kimine göre muhafazakarların iktidarı, kimine göre ise Türkiye’de “devletin dönüşümü”; ancak, sadece “Tayyip Erdoğan” kültüne indirgenemeyecek ölçekte derinliği olan bir misyon.

(Burada medyada Erdoğan kültünün en ateşli savunucularının Ak Parti’ye çok sonradan eklemlenmiş yazarlar olması, tesadüf olmasa gerek. Tanıdığım birçok muhafazakâr, geçmişte eleştirdikleri Kemalist rejimin temel motiflerini tekrarlıyor olmaktan mutsuz. “Ahlaki üstünlüğü” kaybetmek istemiyor, mevcut lider kültüne baktıklarında, bazı konuları İslami açıdan içlerine sindiremiyor.)

İkincisi de, uzun süredir herhangi bir diyaloğum olmamış olsa da, Ahmet Davutoğlu’nu tanıyorum. Yıllarca dış politikayı izlerken kendisiyle yakın temasım oldu. Eleştirilebilecek birçok yönü var; ancak dünyayı ve evrensel değerleri iyi bilen biri. Kuşkusuz kendine göre bir zamanlaması vardır; seçimde rüştünü ispat edene kadar Erdoğan’la gerilimden kaçırıyor olabilir. Ancak Davutoğlu’nun şu son internet yasasını, şu iç güvenlik kanununu, ifade özgürlüğündeki gerilemeleri ve tüm bunların ötesinde demokrasisi bu ölçüde eleştirilen bir geminin kaptanı olmaktan çok da hoşnut olduğunu hayal edemiyorum. Tahminim, o da Türkiye’nin farklı bir biçimde anılmasını, Kürt meselesinin tarihin akışına zıt gitmeden çözülmesini istiyordur...

Başa dönelim. Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin nereye gitmesi konusunda çok net: Başkanlık sistemi diyor. Mevcut gidişatı tam içine sindiremeyenler arasında başlayan utangaç bir isyan, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kapısını aşındıranlar var.

Ancak “Bütün bunlar nereye evrilir?” diye sorarsanız, seçimin sonucunu görmemiz lazım derim. Tuhaf ama kilit, HDP. HDP’nin barajı aşması durumunda, ister istemez azalacak Ak Parti sandalye sayısı, Erdoğan’ın istediği tarz Başkanlık sistemini zorlaştırıyor. O zaman Ak Parti ya koalisyon ya da tek başına, ancak Erdoğan’dan daha bağımsız hareket edebilecek.

HDP barajı aşamazsa, bambaşka bir resim ortaya çıkar. Erdoğan’ın da bastırmasıyla Ak Parti’nin bir kaç ay içinde önce Başkanlık ve anayasa referandumu, yıl sonunda ise (anayasa değişmesi halinde) erken seçime gitmesini beklemek lazım.

Kısacası bu ayrışmanın galibi, 7 Haziran gecesi ortaya çıkacak...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.