BU GÜNLER GEÇTİĞİNDE KİMLER UTANACAK?
Fehim Işık
12 Ağustos 2015 Çarşamba 10:42
Türkiye bugünlerde her sabah yeni ölümlerle güne uyanıyor. Hafta başında İstanbul Sultanbeyli’de bir karakola canlı bomba saldırısı oldu. Hemen ardından ABD Konsolosluğu’na silahlı saldırı haberi geldi. Peşinden Silopi’de mayın patlaması sonrası ölen özel timlerin haberi ajanslara düştü. Salt bunlarla sınırlı değil elbet. Ağırlıkla Kürdistan’da ama neredeyse Türkiye’nin her yerinde çatışmalar, ölümler, gözaltılar 90’ları aratmayan, hatta onları aşan bir düzeyde karşımıza çıkıyor. Kandil’e günde birkaç kez yapılan hava saldırıları da cabası.
Yüksekova’da bir şantiyede emniyet güçlerinin sivillere yaptıklarını tüm Türkiye izledi. “Ne yaptı lan bu devlet size” diyen polis amiri, gözaltına alınanları yere yatırmış, onlara “Türk’ün gücünü gösteriyor.”
Bunlar görebildiklerimiz.
Bir de Silopi’den, Cizre’den, Dersim’den, Ağrı’dan, Van’dan, Şemdinli’den göremediklerimiz var.
Özel timlerin Silopi’nin Zap mahallesinde mayınla tuzaklanmış bir kepçeyi mahalleden çıkarmak isterken ölmelerinden sonra güvenlik güçlerinin evleri rastgele taradığı, bu saldırılarda yaralananların hastaneye bile gitmeye cesaret edemediği durumlara tanıklık ediyoruz.
Nasıl gitsinler ki?
“Hastaneye ulaştığımızda polisler bizleri taradı. Aracın arka kısmında yaralı halde bekleyen Hamdi Ulaş ve yaralıları bizimle birlikte taşıyan Cemal isimli yurttaşı aracın içerisinde gözümün önünde silahla vurdular. Hamdi Ulaş isimli yaralı da o esnada yaşamını yitirdi.” Bunları diyen, Silopi’de geçtiğimiz hafta yapılan polis operasyonları sonrasında yaralananları hastaneye taşıyan Emin Bayar. Bu saldırıda Emin Bayar’ın kendisi de ağır işkenceler görüyor.
En feci olanı ise Türkiye’nin savaş hukukunu bile hiçe sayıp ülkesine sığınmış bir başka ülkenin yaralı savaşçılarını sınırdışı etmesi. YPG’li savaşçılar Türkiye tarafından sınırdışı edilmekle kalmıyor, çatışmalı oldukları bir başka çete grubuna teslim ediliyor.
Eğitim Sen’in Ankara’daki misafirhanesine yapılan baskını televizyonlardan izledik. Misafirhanede, Türkiye’ye yasal yollardan girmiş bazı yaralı YPG savaşçıları da tedavileri sonrasında kalıyor. Bu insanlar kameraların çalıştığı bir anda gözaltına alınıyor. Bir kısmı sedyelerle misafirhaneden çıkarılıyor ve mahkemeye götürülüyor. Misafirhanedeki YPG’lilerin biri dışında diğerleri serbest bırakılıp Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne gönderiliyor.
Buraya kadar yaşananlar haksız olsa bile ‘hukuka uygun.’
Peki ya sonrası?
HDP yöneticileri, avukatlar bu insanların, yaralı savaşçıların akibeti ile ilgili bilgi talep ediyor. Tüm bilgiler saklanıyor. Taleplerine rağmen tek bir belge verilmiyor. Tüm Türkiye’nin gözü önünde gözaltına alınan YPG’li savaşçıların akibeti sorulduğunda, “Bizde resmi kayıtları yok” diyecek kadar hukuk ve ahlak dışı davranıyorlar. Nihayetinde açığa çıkıyor ki bu insanları savaş hukukuna aykırı bir biçimde, uluslar arası sözleşmeleri hiçe sayarak Hatay’ın Cilvegözü sınır kapısından IŞİD ve el Nusra’dan farkı olmayan Ehras-us Şam adlı örgüte teslim etmişler. Yani açık ve aleni bir biçimde savaş suçu işlemişler.
İşte ülkeyi yönetenler, savaşı yeniden hortlatanlar bu kadar gözü kara davranabiliyorlar.
Peki, tüm bunları gören kim?
Yine 90’lardaki gibi sadece muhalif basın.
Devletin çeperindeki basın, bürokrasi, ordu, emniyet, bunların yedek sivil gücü olan aydınlar, akademisyenler, siyasetçiler, gazeteciler yaşananları görmezden geliyor, üstüne üstlük yalan yanlış bilgilerle, sahte manşetlerle, hukukdışı işlemlerle işlenen suçların üstünü örtmeye çabalıyorlar.
Ama bu kez hesapları tutmayacak.
Çünkü ne kadar gizlemeye çalışsalar da, ne kadar yalan yanlış bilgilerle çarpıtmaya kalksalar da, ne kadar “Bizi kimse yargılamayamaz” cesaretine sahip olsalar da artık suç gizlenemiyor.
Ve en önemlisi; birileri ağzıyla kuş da tutsa bu kötü günler geçecek.
Bu kötü günler geçtiğinde yönetenlerin, özellikle o en baştaki tek yöneticinin, Erdoğan’ın kendi çıkarına kurban ederek devirdiği müzakere masası, bir kez daha güçlü bir biçimde yeniden kurulacak, hakikat ve adalet komisyonları oluşturulacak.
Doğrudur, birçok ülkede hakikat ve adalet komisyonları uzlaştı, işlenen suçlara dönük özel kişisel yaptırımlar uygulamadı. Ama bu bile suç işleyenleri, suçu gizleyerek ona ortak olanları rahatlatmasın.
Çünkü biliyoruz ki işlenen suç, o suçu işleyenleri ve suça ortak olanları hapse koymasa bile işlenen suçun utancı boyunlarına asılı bir yafta olarak hep kaldı...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.