BU DEVLET KÜRTLERİN DE DEVLETİ MİDİR?
Süleyman Çevik
22 Eylül 2015 Salı 09:11
Türkiye’de devlet yetkilileri zaman zaman “Kürtler devletsiz değildirler. Türkiye onların da devletidir” şeklinde açıklamalarda bulunuyorlar. Bu iddialara sadece Kürt dili ve bu dille karşı yürütülen politikalar üzerinden bakılsa dahi rahatlıkla çürütülebilir… Kürtçenin bu ülkede geçirdiği aşamalar, Kürtlere Kürtçeyi yasaklama ve Türkçeyi dayatma, dile karşı konulan ambargo ve engeller, inkar ve asimilasyon politikalarının hepsi bize başka şeyler söylüyorlar.
Gerçekten de Kürtler başlangıçtan beri Türklerle birlikte hareket etmişlerdir. Fakat Türkiye’deki hakim rejim şimdiye kadar Kürtleri insan yerine koyan bir yaklaşım göstermemiştir. Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve buna cevap versin. Madem “bu devlet Kürtlerin de devletidir” deniliyor, o halde bu iddianın fiilen pratikte de gösterilmesi gerekmez mi? Bir kısım Kürtler bu devletten memnun olabilirler ve doğal olan haklarını talep de etmeyebilirler. Fakat bu gün Kürtlerin büyük çoğunluğu insani talepleri/hakları kendilerine iade edilmedikçe, hiçbir zaman devlet yetkililerinin bu gibi açıklamalarına inanmazlar. Kürtçede bir deyim var; “Xweş xeber e; lê min jê ne bawer e” denilir. Yani “söylenen söz güzel, fakat inandırıcı gelmiyor.” Bizim durumumuz ve devletin bizim de olduğuna dair sözler de buna benziyor.
Biz de bu devletin gerçekten bizim devletimiz gibi davranmasını isteriz. Fakat geçmişten bu güne ortaya koyduğu pratiğe baktığımızda, böyle açıklamaları /sözleri inandırıcı bulacak vicdan sahibi kimse bulunamaz.
Yirmi yıl önceye kadar da bu ülkede Kürt sözcüğü telaffuz edilemiyordu. Hala birçok kişi bu sözcüğü kullanmıyor. Irak’ta yasal olarak “Kürdistan” ismi ile bir federal devlet var. Onun ismi bu ülkede çoğu kişiye ağır geliyor; her defasında farklı bir ad takıyorlar ve bu kişiler gerçek adını kullanmak istemiyorlar.
Devletin bu 93 yıllık geçmişinde Kürtlerin yaşadığı trajedileri saymaya kalkmak, böyle bir yazının sınırlarını aşar. Eskiden beri yapılmış olanların günümüzde de devam ettiğini biliyoruz. Devlet, köy ve dağlarımızın adlarını değiştirmiş; bizi asimile etmek ve kimliğimizi ortadan kaldırmak için plan ve projeler hazırlamış, anadilde eğitimimizi yasaklamış…
Yukarıda da ifade ettim, sadece Kürt dili çerçevesinde olaya bakılsa dahi, yetkililerin bu iddialarının içinin boş olduğu görülecektir.
Bu nasıl bir devlettir ki 93 yıl boyunca kendi sahibinin diline karşı bir savaş yürütüyor.
Dil bir millet için varlık belirtisidir; birliğin ve milli bilincin kaynağıdır; milletlerin can damarıdır. Bu değerler ve evrensel ilkeler Kürtler için de geçerlidir elbette. Dilin bu öneminden dolayıdır ki Türkiye devlet olarak Kürtçeyi kanunlarla yasaklamış ve kapıların ardına hapsetmiştir. Sonra kendi dilini bize zorla öğrettiği gibi dilimizi de bize unutturmuştur.
Dil meselesi Kürt sorununun en önemli ve temel konusudur.
Yeni nesiller Şark Islahat ve Plan ve Raporlarını bilmezler. 1925 yılında uygulamaya konulan bu plan Kürt diline sadece devlet daireleri ve okullarda değil, çarşı ve sokaklarda da yasaklama getiriyordu. Bu rapora göre, Türkçe dışında başka bir dili konuşanlar hükümet ve belediye kanunlarına aykırı davranmış sayılarak para cezalarına çarptırılmışlardır.
Bu yasaklama oldukça garip ve vicdansızca bir durumdur. Bu son yüzyılda dünya üzerinde bir dilin çarşı ve pazarlarda dahi yasaklandığına dair ikinci bir örnek olduğunu sanmıyorum.
Düşünün Kürtler şehirlerde, karakollarda, askerlikte, kırda bayırda asker ve jandarma ile karşılaşmış ve farklı birçok yerde devletle muhatap olmuşlar. Bu yerlerde kendi dilleri kendilerine yasak/haram kılınmış ve Türkçe ise zorla dayatılmıştır.
Hapishanelerdeki tutukluların hikayeleri başlı başına ayrı bir konudur, anlatılamaz. Hapishanelerde ağızların Kürtçeye açılamadığı o yıllarda, tutuklu da ziyaretçi de Türkçe konuşmak zorunda idi. Tutukluları ziyarete gelen anne ve babalar, çocukları ile hiçbir şey konuşamadan sadece birbirlerinin yüzüne bakakalmakla yetinmişlerdir.
Bu insanların psikolojisini düşünün. Diliniz yasaklı, konuşamıyorsunuz. Türkçe konuşma zorunluluğu var ve siz Türkçe bilmiyorsunuz.
12 Eylül yıllarında da karakol, hapishane ve resmi dairelerde “bilmem şu sayılı yasaya göre Türkçe dışında konuşmak yasaktır” şeklinde yazılar bulunurdu. O zaman çocuktum ve o yazılar hala gözlerimin önünde.
Dil yasağı konusunda Kürt aydın ve liderlerin anılarının yanı sıra bazı kitap ve makalelerde de ilginç şeyler var. Fakat bizler bu meselede birçok şeyi -ne Türkçe, ne de Kürtçe olarak- günümüze aktarmış değiliz.
Doğrudur, Özal döneminden beri Kürt ismi telaffuz ediliyor. O dönemden bu yana Kürtçenin önü yavaş yavaş açılıyor. Zaten hakların verilmesi konusunda bu son yılların eskiye oranla çok daha iyi olduğunu herkes biliyor. Çünkü devlet bir Kürtçe televizyon yayınını başlatmış; birkaç yerde Kürdoloji bölümü açılmış ve istek olması durumunda şartlara bağlı olarak seçmeli Kürtçe eğitim hakkı var.
Bu ve buna benzer birkaç şeyden başka hangi gerekçeler vardır ki Kürtler gönül rahatlığı ile “bu devlet bizim de devletimizdir” diyebilsinler. Kürtler tüm insani haklarını elde ederlerse, hiç kimse “bu devlet Kürtlerin devleti değildir” diyemez. Fakat hala temel taleplerimiz karşılanmış değildir; Kürtlerin yasal bir statüsü yoktur; Kürt çocukları anadillerinde eğitim alamıyorlar ve daha birçok şey…
Bu gün hem Türkiye’nin hem de Kürtlerin önünde önemli fırsatlar var.
Eğer Türkiye eskisi gibi Kürtlerin farklı coğrafyalardaki kazanımlarını engellemeye yönelik bir siyaset güderse “Ben Kürtlerin de devletiyim” diyemez.
Türkiye yalnızca kendi sınırları içindeki Türklerle ilgilenmiyor, aynı zamanda dünyanın değişik coğrafyalarındaki bütün Türklere de sahip çıkıyor. Kıbrıs’ta, Kırım’da, Bulgaristan’da, Türkistan’da, Trakya ve farklı birçok yerdeki Türklere sahip çıkıyor. Türkiye çoğu kez dünyadaki başka milletlere de sahip çıkıyor. Devletin Türklere ve başka milletlere sahip çıkması iyi ve olması gereken bir şeydir.
İyi de, neden Kürtlere sahip çıkmıyor? Madem devlet yetkilileri “Türkiye Kürtlerin de devletidir” iddiasında bulunuyorlar, öyleyse Türkiye’nin kendi içindeki Kürtlere haklarını iade etmesi ve sınır dışındaki Kürtlere de sahip çıkması gerekir.
Bu son yıllarda Kürtlerin etki ve ağırlığı artmıştır. Türkiye eğer bölgede ve dünyada söz sahibi olmak istiyorsa Kürtlerden korkmamalı, bilakis Kürtlere dost ve arkadaş olmalıdır. Ki bu, çözüm sürecinin devamı için de gerekli olan bir yaklaşımdır. Günümüzde sınırlar değişiyor. Kürtler de bu değişimden paylarına düşeni alacaklardır. Bu gün Kürtler bir çok kazanım elde etmiş durumdalar. Yarın Kürtler için daha iyi olacaktır. Türkiye onlarla ilişkilerini geliştirmelidir ve onlara yardımda da bulunmalıdır. O zaman Türkiye’nin gerçekten Kürtlerin de devleti olduğunu görmüş olacağız.
Türkiye Güney Kürdistan’a karşı da yıllarca korku, dışlama ve tehdit siyaseti yürüttü. Sonra ne oldu? Türkiye geri adım attı. Güneyle işbirliğine girdi ve ilişkileri geliştirdi. Şu anda bölgede Türkiye’nin tek dostu Kürdistan hükümetidir.
Kürtlerin de barışçıl yol ve yöntemleri aramaları gerekir. Savaş ve çatışma en çok Kürtlere zarar vermiştir. Ayrıca savaş Kürtlerin bu coğrafyalardaki kazanımlarını da tehlikeye düşürüyor. Kürtler diplomatik yolları kullanmakla daha çok başarılı olacaklardır. Günümüz dünyasında hiç kimse insani talepler karşısında uzun süreli duramaz. Kürtlerin kendi kurumlarını oluşturmaları, diplomasiyi geliştirmeleri ve bu yolla haksızlıkları siyaseten mahkum etmeleri gerekir.
Kürtler kendilerini savaşa mecbur bilmemelidirler; başkalarının oyunlarına gelmemelidirler. Zaten bir çok kesim Kürtleri terörize etmek istiyor. Şimdiye kadar bu coğrafyada bizim kadar savaştan zarar gören bir halk var mı?
Bu yazı Kürtçe yayınlanan Nûbihar Dergisi’nin 2015 Yaz Dönemi 132. sayısından Türkçeye çevrilmiştir (Çeviri: N. Yünaçtı). Bu yazının dergideki başlığı “Xweş xeber e, lê me jê ne bawer e!”dir. Bu Kürtçede bir deyimdir. Anlamı: “Söylenen söz güzel, fakat inandırıcı gelmiyor.” Türkçe çeviride yazının içeriğine uygun olarak başlık değiştirildi…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.