BRÜKSEL Mİ, ŞANGAY MI
Murat Belge
26 Kasım 2013 Salı 08:47
Başbakan Erdoğan Rusya ziyaretinde Şangay Grubu’na girme isteğini tekrarladı. Birinci seferinde bu “istek” üstünde pek durulmamıştı. Ama tekrar edilmesi işin ciddiyetini gösteriyor. Anlaşılan Başbakan o kulübe üye olmak için bayağı bayağı özlem duyuyor.
Epeydir alışık olduğumuz “gurur”una da uymayan bir tavır çünkü bu. Bir kere söyledi, muhatapları da herhalde bunun ciddi bir talep olacağına ihtimal veremedi; bir tepki göstermediler. Şimdi ikinci kere söylemesi, kendisini bir “ricacı” konumuna yerleştiriyor.
Bu ikinci “rica”nın bir de kılıfı vardır ki, biraz dikkatli bakınca, “kılıf”ın “rica”dan daha anlamlı olduğu sonucuna varıyorsunuz: “Avrupa sıkıntısından kurtarın” sözünü kastediyorum.
“Avrupa Birliği” aslında geleceği işaret eden bir birlik biçimi. Kurulduğundan beri bir yığın sorunla, arızayla karşılaştı. Kimini aştı, kimini tam olarak aşamadı. Şu sıralar daha çok ekonomik düzeyden gelen sorunları var.
Bu sorunların bir kısmı, geleceğin örgütü olmasından ileri geliyor. Üyelerinin (bununla “ulus”ları, “kurum”ları, aynı zamanda “birey”leri kastediyorum) çoğu henüz o geleceğe hazır değil. Bugünlerin, çoğu dünlerden kalma alışkanlıklarına, dar çıkar hesaplarına göre hareket ediyorlar. Onun için de bir bütün olarak “AB” ortaya çıkamıyor, kurulmakta yarattığı potansiyeli —henüz— yeterince gerçekleştiremiyor.
Ama gerçekleştirecek. Zaman alsa da, bu evrim durmayacak, burada temsil olunan ulus-aşırı demokratik değerler üyeler tarafından sindirilecek. Kendi dışındaki dünyaya da model olacak, yol gösterecek.
“Şangay”da toplananlar “eski dünya”nın bildiği yapıda bir uluslararası ittifak kurmuşlar. AB ile kıyaslanamayacak ölçüde sınırlı amaçları var. Temelde bir “güvenlik örgütü”; “demokrasi” diye bir hedefi de sözkonusu değil. Zaten onun işin, en başta gelen ilkelerinden biri, üyelerin birbirlerinin “iç işleri”ne karışmamaları. Burada da, yıllarca, AB’nin bizim “iç işlerimiz”e karıştığı söylenmişti. AB’yi “geleceğin” birlik modeli yapan belki en önemli özelliği budur zaten. Tam bir demokrasi içinde, insan haklarına tam saygı duyarak yaşamak isteyenlerin örgütü olduğu için, böyle davranmayanlara “öyle yapamazsın” deme hakkına sahiptir. Avusturya’nın faşist partisinin iktidar olmasını önlemeye kadar varmıştır bu yetkisini kullanması.
Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın ikinci kere Şangay Grubu içinde olma isteğini dile getirmesi ve bunu yaparken “Avrupa Birliği sıkıntısından kurtulma” ibaresine de yer vermesi, son derece anlamlı. Tayyip Erdoğan’ın hangi dünyada yaşamak istediğini ortaya koyuyor.
Avrupa Birliği’nin kendi temsil ettiği potansiyelin gerisine sık sık düştüğünü söyledim. Bu yetersizliğin aşikâr olduğu alanlardan biri de, gene bazı üyelerinin Türkiye’nin üyeliği konusunda takındığı tavırdır, diyebilirim. Avrupalılığın önyargıları, başka birçok sınırlılıkları bu noktada belirginleşiyor. Ama, tabii, genel evrim burada da etkilerini gösteriyor.
Şimdi Sarkozy sahneye çıksa, “Ben dememiş miydim?” dese, ne cevap veririz ona? “Bizi Şangay’a alın, deyip duran bir başbakanın ülkesi, Avrupa Birliği içinde nasıl olabilir” diye sorsa Sarkozy, ne cevap veririz? “Bunu herhangi biri söyleyebilir; ama bu söyleyen, bu ülkede rekor kıracak kadar fazla oy alan, büyük kamu desteğine sahip biri. Öyleyse bu konuda da kamu desteğine sahip olduğunu varsayabiliriz. Özbekistan’la aynı birlik içinde bulunmaktan ‘sıkıntı’ duymayıp, ‘Avrupa sıkıntısı’ndan şikâyetçi bir toplumun, Avrupa Birliği içinde yeri var mı?”
Tayyip Erdoğan Özbekistan veya Tacikistan’la yol arkadaşlığından kıvanç duyabilir, kendi bileceği iş. Ama Türkiye’nin tarihî rotasını kendi keyfî zevkleri uğruna değiştirmeye hakkı yok.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.