22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır1°C
  • Ankara6°C
  • İzmir11°C
  • Berlin6°C

BİZ KAÇ KİŞİYİZ?

Aslı Aydıntaşbaş

07 Ağustos 2014 Perşembe 08:09

Daha önce yazdım, seçime 2 gün kala yeniden hatırlatayım: Bana göre bu seçimin tek artısı, Selahattin Demirtaş isminin ulusal siyaset sahnesine çıkışıdır.

Yoksa 2014 Türkiye’sinde o tanıdık ”Hutular ve Tutsiler” kavgasının ötesinde, demokratik açılım vaat eden, siyaseten heyecan veren pek bir şey yok...

Ortadoğu’daki her ülke gibi, kimlik ve aidiyet hissinin birey olma duygusunun önüne geçtiği, kabile reflekslerinin sorgulayıcı aklı yerle bir ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Ne otoriterliğimiz orijinal, ne siyasi kutuplaşmamız! Ne otobüs duraklarındaki, sokak panolarındaki resimler, ne de onun karşısında yüzünü buruşturan zayıf muhalifler. Biraz Rusya, biraz Irak, sağdan-soldan esintiler derken günümüz Türkiye’si her haliyle ”çakma” bir rejim.

”Düşük beklentilerin hükümranlığı” (‘tyranny of low expectations’) diye bir ifade vardır İngilizcede. Beklentiler o kadar düşük ki iyi bir şeyler olunca hepimize göbek atma isteği geliyor. Ama ara sıra tuttuğunuz futbol takımının galibiyeti ve siyasilerin gafları dışında iyi şeyler nadiren oluyor...

Bu yüzden de yazımın girişine dönersek, sonucu neredeyse belli olan bu seçimde her şeyden ve hepsinden bunalıp HDP cephesine ilgi göstermeme, lütfen kızmayın.

Pazar günü Demirtaş’ın Kadıköy mitingini izledim. Anlatayım. İskele meydanına ilk geldiğimde, ”Eyvah...” dedim içimden. Yine BDP tabanı, Öcalan posterleriyle otobüs durağının tepesine çıkan genç erkekler ve her sokak protestosunda gördüğümüz o yaşmaklı teyzeler... ”Eyvah” çünkü bu zaten tanıdık BDP kitlesi. Demek ki Demirtaş’ın adaylıolan ilgi Kürt siyasi hareketinin çok da ötesine geçememiş, HDP projesi tutmamış, diye düşündüm.

Yanılmışım! Mitingden sonra Kadıköy sokaklarında gördüm ki aslında o kalabalığın içinde onlarca renk gizliymiş. Mitingden çıkıp kendini çarşıya atanlar arasında kimler yoktu ki! Almancı teyzeler, Birkenstock sandalları çekmiş eski solcular, katlanmış Demirtaş bayrağındikkatlice koltuğunun altına sıkıştırıp birahaneye dalan gençler, Ermeniler, Aleviler...

Tutar, tutmaz bilmem. Ama HDP, Kürt siyasi hareketinin çok daha ötesinde bir Türkiye projesi olma iddiasında. Sadece ben ve benim gibiler değil; Sözcü yazarı Oray Eğin’den MHP milletvekili Sinan Oğan’a kadar herkes bu durumun Türkiye için ciddi bir kazanım olduğunu teslim etmiş durumda.

Bu yüzden de biz Demirtaş’ı zaten ”kazanmış” kabul ediyoruz.

Büyük hatalar yapılmazsa, HDP Türkiye’de Değişim’in itici gücü olabilir. Aynı Almanya’daki Yeşiller gibi, hiçbir zaman tek başına iktidar olamasa da her daim siyasetin vicdani endeksini belirleyen bir özgül ağırlığa erişebilir. Üstelik bunu, siyasetteki çatık kaşlı yaşlı adamlar korosuna inat, saz çalarak, şarkı söyleyerek, yüksek sesle ”iffetsiz” kahkahalar atarak yapabilir!

Asıl mesele iktidar olmak değil. Zaten kim ister faşır fuşur terleyip dil altı hapı alan müteahhitlerle sabahlara kadar TOKİ projeleri konuşmayı?

Kimin vakti var bütün enerjisini televizyon kanallardaki saçma tartışma programlarına kimlerin katılacağının listesini yapmaya? Kim ister kırmızı plakayla dolaşmak uğruna bütün gün angarya işlerle uğraşmayı, sürekli bağırmayı, çağırmayı. Almayalım.

Bize lazım olan, Türkiye’de gerçek bir değişim. Demokrasi kalitesinin yükselmesi. Hak, hukuk. Onun için % 10 yeter de artar bile...

Tek soru, biz aslında kaç kişiyiz?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.