26 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara3°C
  • İzmir11°C
  • Berlin7°C

BİRLİKTE KAZANMAK YA DA BİRLİKTE KAYBETMEK

Fehim Işık

05 Kasım 2014 Çarşamba 03:06

Çözüm sürecinin sıkıntılı bir aşamaya girdiği belli.

Üstelik bu durum yeni değil.

İlk başlarda dışa yansıyan şuydu: Çözüm süreci tabir edilen hükümet (ya da devlet) ile PKK görüşmeleri sonrasında, halkların hak eşitliği üzerinden birlikte yaşayacağı, savaşın sonlanacağı, çatışmaların yerini diyalog ve giderek müzakereye bırakacağı; uzun vadede ise Kürt sorununun kalıcı bir biçimde çözümünün hedeflendiği yeni bir dönem başlıyordu.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sürecin temel belgesi olarak tanımlayabileceğimiz 2013 Newroz’unda okunan mektubu da, yaşananları/yaşanacakları özetle böyle tanımlıyordu.

Ancak belirgin bir şey daha vardı ki o da hükümetin, daha çok da dönemin başbakanı Erdoğan’ın 2010 sonrasında başlayan ve özellikle Gezi eylemleri sonrasında giderek sertleşen tek adamcılığı, buna bağlı gelişen söylem ve tutumuydu.

Erdoğan’ın bu tutumu sürecin gidişatına ilişkin de sorunlar yaratmaya başladı.

Erdoğan, Öcalan ile görüşen heyetleri kendince belirledi. İmralı Adası’na gidişi, Kürt hareketinin sivil kanadına ve Kandil’e karşı bir dizayn etme aracı olarak kullandı. İstediğini gönderdi, istemediğini engelledi.

Kürt hareketi bu duruma tepki gösterse de PKK liderinin tutumu belirleyici oldu. Öcalan, isimlerin değil yapılanların önemli olduğuna vurgu yapıyordu. Bu durumun Öcalan ile devlet heyeti arasındaki görüşmelerin boyutundan kaynaklı olduğunu anlamak mümkün elbet. Bugüne kadar da sürecin ilerlemesinin, henüz sonlanmamasının bir nedeni de kuşku yok PKK liderinin bu tutumundan kaynaklanmaktadır.

***

Çok açıktır ki Erdoğan’ın üslubu sadece kişisel özelliklerinin dışavurumu değil, siyasi bir tarzdır.

Toplumu geren, hassasiyetleri kaşıyan Erdoğan bu siyaset tarzıyla kendi kitlesini de kemikleştiriyor.

Erdoğan yalnız iç siyasette değil, dış siyasette de gerginlik üretmekten imtina etmiyor.

Kendini dev aynasında gören Erdoğan’a göre herkes dizayn edilebilir; Türkiye’nin gücü ve olanakları herkesi dizayn etmeye yeter.

Suriye’de ortaya çıkan kriz sonrasında daha da belirginleşen tutumu, bu yaklaşımın açık göstergesidir.

Tüm bu yaşananlar Öcalan da dâhil çözüm sürecinde rol üstlenen Kürt hareketinin tüm bileşenlerini temkinli davranmaya zorladı.

Görüşmeler sürecinde etkin bir rol üstlenen İmralı’dan Kandil’e, HDP’den Kürt hareketinin diğer bileşenlerine ve destekçilerine kadar geniş bir kesim, hükümetin ve Erdoğan’ın bu üslubuna mecbur olunmadığını, bu üslubun çözümü zorlaştırdığını ve giderek bitireceğini birçok kez dillendirdi.

Kürt hareketi süreç boyunca çatışmasızlık durumuna sadık kalsa bile hükümetin üstenci, buyurgan, “benim istediğim sınırlar içinde adım atılır” biçiminde özetleyeceğimiz yaklaşımına boyun eğmedi.

***

Rojava’da belirginleşen Kürt statüsü ve Kobani Direnişi’nin ortaya çıkardığı realite karşısında hükümetin geliştirdiği dışlayıcı ve zorlayıcı tutum, ABD’nin baskısıyla nispeten değişim gösterse bile kabul etmek gerekir ki birçok noktanın yeniden düşünülmesini gerektirecek kadar ciddidir.

Cumhurbaşkanı olan Erdoğan da, onun Davutoğlu’na emanet ettiği hükümet de Kürtlerin Rojava’da statü elde etmesine tahammülsüz davrandı. Bu nedenle IŞİD gibi ceberut bir örgütü bile desteklemekten geri kalmadı.

Hükümet üzerinden gelişen bu yaklaşım, Türkiye’de tekçi Cumhuriyet’in şekillendirdiği ırkçı, milliyetçi kesimlerde de etkisini gösterdi. IŞİD’le zerre ideolojik yakınlık içinde olması mümkün olmayan ulusalcısından Kemalist’ine, Türk milliyetçisinden ırkçısına geniş bir kesim IŞİD Kürtlere vurdukça zil takıp oynadı.

Açık bir biçimde demek gerekirse, Doğu Perinçek ile Erdoğan ve Davutoğlu aynı çizgide seyretmeye başlayınca kimse Kürtlerden tepkisiz kalmasını bekleyemezdi.

Şimdi yaşanan tepkinin dışa vurumudur.

Hükümet, kendine mecbur saydığı Kürt’ten biat istiyor; Kürt biat etmem diyor.

Bu durum Kürtler açısından bir inatlaşma veya tehdit değil elbet. Tam aksine, onyılların birikmişliğinden günümüze sarkan en büyük sorunun diyalog ve müzakere ile çözümünden başka bir yolun mümkün olmadığını göstermedir.

Tersi nedir?

Tersi yok...

Ya birlikte kazanılır ya da birlikte kaybedilir...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.