BİR YUMRUĞUN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nabi Yağcı
24 Mart 2012 Cumartesi 06:54
İlk günkü haberlerde Ahmet Türk’e atılan yumruğu bir kargaşa ânında olmuş bir şey diye algılamıştım, ancak Türk’ün basına yaptığı açıklama çok daha vahim ve korkutucu bir durumu gözler önüne seriyor. Ahmet Türk, tavrıyla üslubuyla sakin ve kışkırtmalardan uzak duran bir insan, dolayısıyla olayın anlatımında bir abartı olduğunu düşünemeyiz. Türk, kendisi ve arkadaşlarının linç edilmek istendiğini açıkladı. Bir linç olayı veya düşünmesi bile kötü ama, bir ölüm olsaydı ortalığın nasıl karışabileceğini kestirmek zor değil.
Hükümetin Kürt sorununda yeni politikası olarak açıklananlar doğruysa eğer böyle bir politikanın hayata geçmesi halinde bu tür olaylarla karşılaşma ihtimalimiz hayli yüksek olur. Yani Oslo türü görüşmeler olmayacak, Öcalan devreden çıkarılacak, muhatap alınmayacak, BDP ile görüşme ise şarta bağlı olacak. Bu şart yeni değil, hükümetin öteden beri ileri sürdüğü şart bu, “PKK’yı reddettiğini açıkla gel seninle görüşeyim”. Bu yaklaşım aslında BDP ile de görüşülmeyeceği anlamına gelir.
Türk sorunu çıkarmak
Burada kastettiğim Ahmet Türk değil elbette, Kürt sorununun siyaset dışına taşınarak meydanlarda Türk tepkisine yol verilmesi. Kürtlere karşı çılgın Türkleri çıkarmak. Şimdiye dek AK Parti hükümetinin sağduyulu çizgisi böyle bir ihtimali dışlıyordu, zira o çılgın Türkler esasen Cumhuriyet, Bayrak mitingleriyle örgütlenip AKP’ye karşı tepki koymuşlardı; fakat otoriter milliyetçi bir çizgiye sapan AKP ile bu çevreler arasındaki duvar bugün Kürt meselesi ve Ermeni sorunu karşısında son derece incelmiştir. Bu iki konuda muhafazakâr laikçilerle muhafazakâr dindarların ve hatta muhafazakâr liberallerin birleşmemesi için fazlaca bir engel gözükmüyor bana. Hele önümüzde bir de yeni anayasa yapma sorunu olduğunu ve bu sorunun çözümünün merkezinde ise etnik temelden ve etnik vurgudan ayıklanmış yeni bir vatandaşlık tanımı durduğunu düşünürsek. Anayasada böyle bir temizlikten kaçınabilmenin yolu Türk ve Türklük tepkilerine sırtınızı dayamaktan geçer.
AK Parti iktidarı, eğer Kürtlere karşı, sorunu çözmek veya en azından çözümsüz olarak askıda tutabilmek için sokağın tepkisine yaslanmayı, onu siyaseten kullanmayı ve oy çokluğuna bakarak sokağı kontrol altında tutabileceğini düşünüyor veya düşünürse, Suriye’deki gelişmelerin gitgide Türkiye’yi içine çektiğini de hesaba katarsak vahim bir hataya yuvarlanır. Bu gidişin ülkemizde de mezhep çatışmalarına dönmemesi için yalnızca bir mucize gerekir. Buradan ne Kürtler ne de Türkler için “bahar” çıkar.
Neşe Düzel’in Taraf’ta araştırmacı yazar Bekir Ağırdır ile yaptığı ve fevkalade uyarıcı gözlemlerin yer aldığı söyleşi bu dediklerimin somut verilerini içermekte, bir kaçını hatırlatayım:
Bekir Ağırdır sözlerine, “... 11 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra siyasetin yanı sıra ağırlıklı olarak toplumda ne değişiyor onu da araştırıyoruz. Toplum demokratikleşiyor mu, muhafazakârlaşıyor mu, aile yapısı değişiyor mu gibi toplumda yaşanan dip dalgaları her ay yaptığımız araştırmalarla anlamaya çalışıyoruz” diyerek başlıyor:
“ ...2010’dan ve özellikle 2011 genel seçimlerinden beri AK Parti’nin tavrı, toplumu olumsuz etkiledi ve topluma el frenini çektirdi. (...) Toplum değişim konusunda ürkek! Çünkü nereye doğru gidildiğini kestiremiyor. Ne AK Parti, ne de CHP, toplumun önüne bütüncül bir değişim projesi koyuyor. (...) Hâlbuki 2008-2009’a kadarki dönemde iki avantaj vardı. Bir yanda Avrupa Birliği gibi bir muasır medeniyet ölçüsü vardı. Şimdi değişimin o mihenk noktası, yıldızı, hedefi kayboldu. (...) Kürt meselesinde giderek şoven duygular ağır basıyor. Araştırmalara göre, toplum sertleşiyor. (...) Özellikle Van ve Uludere’de yaşananlar sonrasında toplumda ortak yaşama iradesi zayıflıyor.”
“Sorduk. Türklerin yarısı Kürt komşu, gelin, damat istemiyor. Vahim değil mi bu? Aynı kaderi paylaştığımız insanlar hakkında böyle düşünülüyor. (...) Bütün Türkiye’de yaptık bu araştırmayı. Kürt problemi nedir diye sorduk. Kürtlere göre problem, devletin Kürt kimliğini tanımaması, Kürtlere farklı davranılması, hak, eşitlik, adalet problemlerinin çözülmemesi... Türklerin yüzde 50’den fazlası ise Kürt problemini, yabancı devletlerin kışkırtması ve Kürtlerin ayrı devlet kurmak istemesi olarak görüyor. Siyasetin ve medyanın öğrettiği bir şey bu Türklere... Bugün geldiğimiz noktada Türkler, siyasetin ve medyanın yönlendirmesiyle, Kürtlere ve kendinden farklı olan inançlara karşı daha sertler. Aslında medya da bu yönlendirmeyi siyasetçiye bakarak yapıyor.”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.