BİR SKANDAL VE BİR BAŞKASI...
Ali Bayramoğlu
05 Nisan 2016 Salı 04:49
Son bir buçuk ay içinde benim de aralarında bulunduğum 20 civarında yazar, çizer, sivil toplumcuya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu'ndan bir tebligat yapıldı.
Tebligatta, “PKK/KCK terör örgütüne üye olma ihtimaline binaen, bir soruşturma çerçevesinde mahkeme kararıyla dinlendiniz. Suç işlediğinize dair yeterli delil bulunamadı. İletişim kayıtlarınız imha edildi...” deniyordu.
Bu soruşturmanın safahatını bir kaç gün önce T24 sitesinde Hazal Özvarış ayrıntılarıyla yazdı. Daha sonra pek çok gazetede konuya yer verildi. Yıldıray Oğur dünkü yazısında “basından adliyeye uzanan bir cemaat faaliyeti” olarak soruşturmanın arka planını isabetle anlatıyordu.
Gerçekten de bu dosya, bir yanıyla, “milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenlerden oluşan heyetlerle farklı ülkelerdeki çatışma çözümü deneyimlerini inceleme gezileri düzenleyen, çözüm sürecinin sivil aktörlerini teşvik eden çalışmalar yapan DPI'ya yönelik “büyük karalama kampanyası”nın (ilk faturası bana Akit Gazetesi'nin* Kripto Ermeni yaftasıyla çıkmıştı) emniyet, adliye ve basın aktörleri arasındaki bağları sergiliyor.
Diğer yanıyla, uluslararası saygınlığı olan isimlerin dinlenmesi, PKK şüphelisi olarak takip edilmesiyle ülke sınırlarını aşan bir skandala ve cemaatin cüretine işaret ediyor. Nitekim bu isimlerden Jonathan Powell, malum, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in danışmanı, IRA'yla yapılan görüşmelerin mimarı... Sir Kieran Prendergast ise sadece İngiltere'nin eski Türkiye büyükelçisi değil. Aynı zamanda Kofi Annan'ın Genel Sekreterliği döneminde Birleşmiş Milletler'in Genel Sekreter Yardımcısı…
Kimilerinin hala sivil toplum örgütü sandığı Gülen cemaatinin marifetleri arasına bunlar da girmiş bulunuyor.
Ancak şu soru akılda tutulmalı:
Bu tür durumlar sadece istisnai bir Opus Dei faaliyeti olarak mı karşımıza çıkıyor yoksa cemaat bunları elverişli bir zihniyet ve uygulama zemininin üzerinde mi yaptı, yapıyor?
Bugün bu kez cemaat mensuplarına karşı hukuk sınırlarını zorlayan kimi uygulamaların varlığı (paralel yapı rezaletini ortadan kaldırmıyor elbette) sürmekte olan kimi soruşturmalar ve kovuşturmaların hukuki boşluğu ve yüzeyselliği bu soruyu gündemde ve taze tutuyor. Türkiye'de siyasi güç-emniyet-adliye ilişkilerinin kuşattığı suç tanımı yorumları ve suç takibi yöntemleri bir otoriterlik kaynağı olmayı dün olduğu gibi bugün de sürdürüyor.
Bağlantılı somut bir duruma değinelim.
Malum tebligat gelince, avukatım Hakan Bakırcıoğlu adliyeden 600 sayfalık soruşturma dosyasının bir kopyasını aldı. Benim gibi tebligat almış olan Ahmet İnsel'le oturup okumaya başladık, daha ilk sayfada anladık ki, hakkımızda (ayrıca Cengiz Çandar, Avni Özgürel, Şahismail Bedirhanoğlu hakkında) 2013 tarihinde başlamış bir başka soruşturma ve bir dinleme kararı daha bulunuyor. Ve bu yeni soruşturmanın altında yürüten 25 Aralık'ın ünlü savcısı Muammer Akkaş'ın imzası var.
Elimizdeki dosyayı okumaya devam edip, parçaları birleştirince yeni keşfettiğimiz soruşturma dosyasında dinlenenler arasında Gencay Gürsoy, Banu Güven, Can Dündar'ın da yer aldığını gördük.
Kim bilir bilmediğimiz başka kimler vardı?
Peki neden soruşturuluyorduk?
Bunun yanıtına da elimizdeki dosyadaki bir evrakta rastladık:
“Ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturarak anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine yönelik suç işlemek, terör örgütü üyesi olmak, eylem ve faaliyetlerde bulunmak…”
Avukat Hakan Bakırcıoğlu, bu kez, fark ettiğimiz bu yeni dosyanın peşine düştü. Ancak aldığı yanıt soruşturmanın sürdüğü ve hakkında kısıtlılık kararı olduğuydu. Gizlilik kararı kopya almamızı engelliyordu.
Bir cemaat işi olan bir soruşturma cemaat rezaleti ortaya çıkınca kapatılmış ve bu bize bildirilmişti.
Ancak cemaatin etkin savcısının açtığı bir soruşturma daha vardı ve bu sürüyordu.
Ülkenin yazar, çizer, akademisyenlerini kaos ve karmaşa ortamı oluşturmak, terör örgütü şüphelisi suçuyla soruşturan bu dosya nedir? Neden sürmektedir?
Akılda tutulmalı dediğimiz yukarıdaki sorunun kilidi burada yatıyor muhtemelen?
*Bu arada hatırlatmak gerekir ki, o dönem Akit Gazetesi'nin Ankara grubunun bu tür faaliyetlerine tepki veren ve bundan dolayı hedef olan Ömer Gergerlioğlu, açtığı üçüncü davayı da kazanmış bulunuyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.