BİR OLGU, İKİ HİKÂYE
Murat Belge
23 Mayıs 2017 Salı 10:02
Geçen gün, tarihin "tarihe karışıp" gitmesine izin vermediğimizi yazıyordum. Evet, "Şu olay şöyle oldu; sonuçları da şunlardır," deyip kapatamıyoruz hiçbir konuyu. Çünkü her zaman "Hayır, öyle olmadı" diyen birileri var. Her olgunun en az iki hikâyesi var. Ayrıca, bütün bu olaylarda "gizli" kapaklı" sınıfına giren bir şeylerin varlığını seziyoruz ve gerçekten olup olmadığını hiç öğrenemiyoruz. Bu da, tarihî olaylara bir dizi komplo gözüyle bakmak şeklinde tecelli eden ulusal geleneğimizi besliyor. Örneğin, bugüne kadar fazla etkisi kalmamış bir hikâye kabul ettiğimiz Mahmud Şevket Paşa olayı; paşaya yapılan suikast. İttihatçılar bundan haberdar mıydı? Haberdardılar ve "Paşa da artık can sıkıcı olmaya başlamıştı" diye düşünüyorlardı - "Muhalifler suikastı yapsın, sonra tepelerine bineriz" diye düşünenleri de olmuş muydu?
Mahmud Şevket Paşa kendisi bugün olanları öyle ya da böyle etkilemiyor. Ama temmuzdaki darbe girişimi üstüne spekülasyonları düşününce, Şevket Paşa hemen güncel bir konu haline geliyor. Bütün bu olaylarda "iktidar/muhalefet" diye keskin, ateşli bir ayrım var. Ama biraz daha dikkatli bakınca, iktidarla muhalefet arasında çok sayıda ortaklık da görüyoruz.
Çanakkale'de önemli bir savaş oldu, değil mi? 1915'te oldu ve bitti. Bitti mi? O savaş bitmiş olabilir ama o savaş üstüne savaş bitmedi; bitecek gibi de görünmüyor. Bir arkadaşım yeni gitti, geldi. Dinlediği efsaneleri anlatıyor.
Her olgunun en az iki hikâyesi var, demiştim. Evet, en az! Bir ana hikâyenin çeşitli "yan-kolları" da oluyor. Örneğin, her şey gibi bunu da "İslâm'ın zaferi" olarak sunmak isteyenler, gökyüzünden çıkıp gelen aksakallı, nur yüzlü şehitlerden söz ediyorlarmış. Atatürk'ü sevmeyenlerin anlattığı bir hikâyeye göre de Mustafa Kemal o savaşta ölmüş, bir İngiliz subayı onun yerine geçip bildiğimiz "devrimleri" yapmış. Herhalde başka türlü "Mustafa Kemal iyi adamdı" diyemeyecek biri bunu icat etti.
Hikâyelerin zırvalığına bakıp önemsemeyebilirsiniz; ama bir toplumda böyle hikâyelere inanmaya teşne yüzlerce, binlerce insan varsa sorun da ciddi sorun demektir.
Bu toplumda neredeyse "ezelî" diyeceğimiz cepheleşmede böyle hikâyeler anlatanlar, öbür kampın gözünde zaten böyle batıl inançlar, hurafeler yaşadıkları için "zararlı" kimseler. Peki, bilmem nerede güneş batarken Mustafa Kemal'in profili çıkıyor diye o yere gidip tören yapanlara ne diyeceğiz? Onlar da akılcılığın temsilcileri, öyle mi?
Başladığımız konudan uzaklaşmayalım: Bu "akılcı" kesim topluma gerçeğe uygun bir "Çanakkale hikâyesi" anlattı mı?
Sonuç olarak, gerçeklik değil, "gerçeklik" diye sunulan "kurmaca"lar (fiction) söz konusu. O "kurmacalar" içinde "efsane" dozu değişebilir. İki topak cephe var. İkisi de "Benim hikâyem doğru. Herkes bunu kabul edecek" iddiasıyla savaşa giriyor. Bunun yolu, eğitim sisteminin "ideolojik aygıtlar" denetlemesinden geçiyor. Eğitim sistemini denetlemek de, son analizde, "devletin baskı aygıtları"nı denetlemesinin sonucu. Bu, iktidarın nihâi kertesi. Onu ele geçirince, senin "tarih hikâye"n de iktidara geliyor. Orada kimin oturduğuna göre, ya Türkler "Etrüsk" kılığına girip Roma İmparatorluğu'nu kuruyorlar ya da Müslüman denizci kılığında gidip Amerika'yı keşfediyorlar.
Bu dünyada demokrasiyi iktidarlardan çok muhalefetler kurar. "Eşyanın tabiatı" öyle çalışır. Bizim burada, böyle bir misyonu üstlenmiş bir muhalefet de yok. Dediğim bu "efsaneler" dışında, daha somut siyasî konularda da, belirleyici olacak noktalarda iktidar-muhalefet ortaklığı görüyoruz. İşte HDP olayı. Bugün HDP'lilerin hapiste olması ve bu partiye her türlü saldırının devam etmesi CHP sayesinde mümkün oldu. Çünkü gökten inen aksakallılar falan, orada çatallaşan hikâyeler Kürtlere ve genel olarak milliyetçiliğe gelindiğinde benzeşmeye başlıyor. "Tek yol"a iniyor.
Erdoğan Amerika'ya gitti ve umduğunu bulamadan döndü. Bir muhalefet partisinin böyle bir durumdan sonuna kadar yararlanmak istemesi normaldir. CHP de bunu yapmaya girişti. Ama nasıl? Erdoğan'ın hegemonik rüyalarını eleştirecek yerde, kendisi hemen hegemonikleşmeye yatkın bir perspektiften, Türkiye adına bağırıp çağırmadığı için. "Dış politika" dendiğinde, "dünyada Türkiye'nin yeri" dendiğinde, "Kürtler" dendiğinde CHP, "Ben de aynı ipin cambazıyım" diyor ve Erdoğan'ı orada geçmeye çalışıyor.
Birkaç yıldan beri ortaya çok berbat bir performans koyan AKP'ye ve onun önderine "karşı" olmak kolay. "Karşı olmak" kolay da "ne için?" Bunu sorunca işler karışıyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.