BİR ‘EYLEM’ ANISI
Murat Belge
09 Ağustos 2011 Salı 09:33
Yetmişlerin sonunda Londra’da uzunca bir süre kalmıştım. Çok merkezî bir yerde, Covent Garden’da Long Acre caddesi üstünde koca bir bloktaki binalar yıkılmış, yerine planlanan şey yapılamamış, arsa boş kalmış, böyle olunca da mahalleli bu bayağı geniş alanı bir parka dönüştürmüştü. Ne var ki, benim geldiğim sıralarda burası yeniden satılmıştı ve bir banka arsada kendi merkez binasını inşa etmeye hazırlanıyordu. Londra çevrecileri de bunu durdurmak üzere eyleme geçmişlerdi.
Kaldığım sürece bu eylem devam etti, ben de, bir Avrupa ülkesinde “siyasî eylem” nasıl yapılıyor, bu somut örnek üzerinden gözlem yapma imkânı buldum.
İşin başına, boş bulunan arsanın parka dönüştürülmesine gelelim. Mahalleli oraya gidip piknik yapmakla yetinmemiş, sahiden parka dönüştürmüştü: kazıp bir gölcük yapmış, ördek, kuğu getirmiş, türlü türlü ağaç ve çiçek yetiştirmişlerdir. Londra gibi bir şehirde evlerinde bulamadıkları toprağı burada buldukları için, çok kişi haftanın belirli günlerinde buraya gelip bu gibi işlerde çalışmıştı.
Eylemin bir kısmı da bitkilerle ilgiliydi. Çiçekleri özenle saksılara aldılar; saksıları mahallenin yaşlı insanlarının evlerine götürüp armağan ettiler. Böylece hem o çiçeklerin yaşamaya devam etmesini, hem de olayın daha çok bilinmesini ve izlenmesini sağladılar –yaşlılara çiçek götürmenin çeşitli insancıl anlamlarının yanı sıra...
Bir gece düzenlendi. Gündüz mahallede bir yürüyüş ve o sokakta bir kermesle birlikte düzenlendi. Kermesin ve parkta yenilen içilenin geliri daha sonraki protesto eylemlerinde kullanıldı. Park tıklım tıklım doldu.
Gelenlere yeme içme dışında hoşça vakit geçirtmek için bir tiyatro grubu davet etmişlerdi. Özellikle bu olay için kendi yazdıkları bir skeç oynadılar. “Demek yalnız oynamıyorlar, gereğinde yazıyorlar da” diye düşünürken ben, müziğe geçtiler, şarkı söylediler; her biri bir veya iki enstrüman çalıyordu. “Bak, bunları da öğrenmişler” derken ikisi birtakım jonglörlük, cambazlık numaraları da yaptı.
Asıl anlatmak istediğim bu zaten, bu “performans çoğulluğu”. Düşününce, son kertede “rekabet” olgusuna bağlıyorum. “Tiyatrocu” mu olmak istiyorsun bu ülkede? Senin gibi binlerce insan var. Sivrilip aradan çıkmak mı istiyorsun? O zaman, “marifet”lerini çoğaltacaksın.
Asıl anlatmak istediğim bu, çünkü bunu pazar günü çıkan yazıma bağlamaya çalışıyorum. Orada, bir toplumda köklenmek sorunu olan bir sol siyasî hareketin, toplumun kendisi için yararlı olduğuna inandığı bir gelişmede bir payı olması gerektiğini, çorbada tuzu olması gerektiğini söylemiştim. Bu anlattığım da ona paralel bir şey.
“Ey ahali! Bakın, ne güzel bir park! Bunun yok edilmesi çok yazıktır!”
Bu sözler doğru mu? Bence doğru. Çoğu insan da katılır. Peki, bu “doğru”yu söylemek yeterli mi? Hayır, yeterli değil. Bir konuda doğru bir şey söylemek yeterli değildir. O doğruyu yaymak ve daha çok insanın ona ikna olmasını sağlamak önemlidir. Sonra da, o insanların o “doğru”nun gereğini yapmak üzere örgütlenmesi önemlidir.
“Ben halkıma doğruları söylerim. Bu da bana yeter” demekle yetinen bir sol, bulunduğu toplumun “yerlisi” olamaz –hele söylediğinin doğruluğu da su götürüyorsa.
Neyse, başladığım hikâyeyi bitireyim: sonuç ne oldu? Sonuç acıklı oldu. O blokta şimdi koskocaman, tek bir bina yükseliyor. Bir banka. Ancak, daha sonra dinlediğim başka bir hikâye var. Gene böyle tartışmalı bir bina dikilmiş bir yerlerde (Britanya’da). Karşısındaki blokun duvarlarına, bunun nasıl dikildiğinin hikâyesini, bir duvar ressamı, resmetmiş. O zamandan bu zamana, sermayenin “ben sermayeyim” diyerek böyle şeyler yapması çok zorlaştı.
Buraya varılmasında o çiçekleri ekenlerin, sonra saksıya alanların, mahallenin yaşlılarının adreslerini tarayanların, saksıları taşıyanların, o müzisyen ve jonglör ve tiyatrocu grubun, hepsinin payı var.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.