BİR CİNAYET POTPURİSİ VE REFERANDUM...
Ali Bayramoğlu
02 Eylül 2010 Perşembe 12:47
Referandum kampanyası arasında sıkışan kimi önemli gelişmeler oluyor.
Bu gelişmelerin bir kısmı içinden geçtiğimiz zaman tünelini iyice aydınlatacak, tünele iyice mana kazandıracak türden...
Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün Ergenekon ve Susurluk arasındaki bağları açığa çıkarma yolunda yeni adımlar atması bunlardan birisi...
Siyasi, zihni, örgütsel, ilişkisel her neyse, Ergenekon ve Susurluk arasındaki bağlar her anlamda önemlidir...
Bu köşede sık ifade etmişizdir.
İşte bir örnek:
"Ergenekon davası ile soruşturması paralel bir seyir izlemekte ve bu durum bir sürekliliğe gönderme yapmaktadır. Süreklilik, dosya ayrışmaları ve bu yolla rafa kaldırmalar yerine, dosya birleştirmelerini devreye sokmakta, soruşturmaların Susurluk gibi yapılarla bağ kurarak tarihsel derinlik kazanmasını sağlamaktadır..."
Bu da bir diğer örnek:
"Gladyo'dan özel harp çarkına, Susurluk'tan kuvayı milliyeci çetelere kadar 'istenmeyen'i gayri meşru yollarla tasfiye etme işlevini yerine getiren yarı resmi yapılar ile siyasi iktidarları darbe yoluyla iktidardan indirmeye yönelen asker-sivil grup ve kurumların tek çerçevede, aynı mantık ve tanım içinde ele alınması üçüncü önemli unsurdur..."
Bu tespitleri 2008 tarihli Ergenekon iddianamesi doğrulamıştı:
Hatırlamakta fayda var... Şöyle diyordu Savcı Öz iddianamenin 47. Sayfasında:
"Susurluk'ta (...) örgütün o dönemdeki etkinliği ve gücü nedeniyle yeterince derinleştirilememiş, sadece buz dağının görünen yüzü aydınlatılmış ve örgüt amaçları doğrultusunda karanlık eylemlerine devam etmiştir.
97 sayfada ise şöyle devam ediyordu:
"Veli Küçük'ün görevde olduğu dönemlerde birçok çıkar amaçlı suç örgütü ile ilişkiler kurmuş ve bu ilişkilerini emekli olduktan sonra da devam ettirdiği..."
Gelelim sadede...
Dün Taraf gazetesinde Bahar Kılıçgedik imzalı haber, "Ölüm üçgeni raftan indi" başlığını taşıyordu. Habere göre Zekeriya Öz, 1993-94 arasında Veli Küçük'ün Kocaeli Jandarma Alay Komutanı olduğu bölgede işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili dosyayı, bir tanık ifadesinden hareketle yeniden açmıştı.
Ölüm üçgeni malum, Adapazarı-İzmit-Bolu arasında bir bölgeye verilen ad...
1993-1994 yılında başbakan Çiller'in "PKK'ya yardım yapan iş adamları listesi elimizde" açıklamasından bir süre sonra aralarında Behçet Cantürk'ün de olduğu Kürt iş adamları arka arkaya bu bölgede ölü bulunmuşlardı.
Yıllar sonra Susurluk Raporu'nda Kutlu Savaş devlet adına şu itirafı yapmıştı:
"Kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen devlet, Cantürk'le baş edememiştir. Yasal yollar yetmemiş neticede 'Özgür Gündem gazetesi plastik patlayıcılarla havaya uçurulmuş, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken adı geçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir. Böylece 100 kişiye yakın olduğu tespit edilen ve zamanın Başbakanı'nın ifade ettiği 'PKK finansörü iş adamlarının elde olan Listesi'nden bir kişi eksilmiştir. (...)
Devletin ilgili tüm kurumları bu iş ve eylemlerden haberdardır..."
İşte böyle...
O zaman kabul etmek gerekir ki, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün Adapazarı cinayetlerine, Susurluk'a doğru attığı bu adım son derece hayatidir.
Bu adımın derinleşmesi ve meşruiyeti ülkede değişim ikliminin sürmesine yakından bağlıdır...
Referandum bu açıdan tayin edici olacaktır.
"Evet" bu iklimi kalıcı kılacaktır.
"Hayır" ise bu iklimi geri çevirebilme kabiliyetine sahiptir...
Sadece bunun için bile referandumda "evet" demek gerekir...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.