08 Eylül 2024
  • İstanbul21°C
  • Diyarbakır22°C
  • Ankara20°C
  • İzmir27°C
  • Berlin22°C

BİLANÇO

Ali Bayramoğlu

08 Nisan 2014 Salı 09:26

Neredeyiz?
Önce dış politika…

Son 10 yıllık dış politika performansı edilgin bir konumdan etkin bir konuma geçiş, an azından etkin bir konum arayışına dayalı politik sıçrama çerçevesinde tanımlanabilir.

Türkiye son yıllarda artan oranda Ortadoğu politikalarına ağırlık verdi. AK Parti'nin Ortadoğu sorunları (Filistin, Kürt meselesi, vs) ve Arap Baharı çerçevesinde, görülmemiş bir etkinlikle bu alana müdahil olduğu çıplak bir gerçektir.

Bu politik eğilimin artıları ve eksileri oldu. Bunları sadece Türkiye'nin tutumu ve politik girişimleri değil, aynı zamanda bölgedeki dinamizm, dengeler, çatışmalar, belirledi..

Nitekim Arap Baharı eski rejimleri yıkarak, demokrasi arayışı çerçevesinde ilerlerken Türkiye'nin etkinliği, Türk modeli vurgusu, 'kurucu' ve 'yeni' bir çerçeve olarak görülüyordu. Arap dünyasındaki kuvvetli Tayyip Erdoğan imajı, Batı'nın Türk etkinliğine verdiği güçlü anlam bunun doğal ve doğrudan uzantısıydı.

Buna karşın Mısır'da darbeyle gelen ters yüz oluş, Tunus'taki sıkıntılar, Suriye'nin bir batak haline dönmesi, Ortadoğu'da İslam-siyaset temasının çok parçalı ve çatışmalı hale gelmesi, hızla Türkiye'nin etkinliğiyle ilgili bir düşüşe yol açtı.

'İstikrar, büyüme, İslam ve demokrasi dörtlüsü içeren' Türk modeli parantezi daraldı. Mısır konusunda Batı ile yaşanan ayrışma, Türkiye'nin Batı'ya karşı bir süre bayrak açması, İslami vurgu, Suriye rejiminin ayak diremesi ve Türkiye'nin bu alanda aradığı etkinliği bulamaması bu düşüşü besledi. Ve Türkiye'nin Ortadoğu politikalarının yerel kalmaya başladığı eleştirisi ortaya çıktı.

Bugün Türkiye bölgedeki bu denge değişimine ayak uydurmaya çalışıyor. Bir dönem dış politikadan gelen etkinlik ve üstün imaj bugün aynı güçte değil, ancak tümüyle yerle bir olmuş, yok olmuş durumda da değil.

Durum, imaj olarak zirveden orta seviyeye doğru iniş hali olarak tanımlanabilir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, Türkiye'nin 2002 sonrası başka bir kategoriye çıktığını, dönemler arası karşılaştırmalı performansının tartışılmaz derecede üstün olduğunu teslim etmek gerekir.

Gelelim iç meselelere, ülkenin demokrasi performansına…

Türkiye'ye bugün içte ve dışta yöneltilen en büyük eleştiri bu performansın kabul edilebilir seviyenin çok altına inmesidir.

2002-2010 arası, 8 yıl boyunca Türkiye hem Kopenhag kriterleri üzerinden, hem Kürt meselesi, başörtüsü yasağı gibi sorunları çözmeye yönelik demokratik arayışlar üzerinden 'model' bir dönem geçirdi.

İslam-demokrasi ilişkilerinin bu çerçevede aldığı istikamet Türkiye modeli fikrini en çok besleyen husus oldu.

Bu dönem ana hatlarıyla eski rejimin, eski dengelerin, eski kurumların yıkıldığı, tek tek elden geçirildiği bir evreydi. Askeri vesayet, dar özgürlükler alanı, kemalist bürokrasinin eğitim ve yargı tahakkümü, demokrasiden azade laiklik anlayışı el atılan, yıkılmaya çalışılan eski temeller oldular. Darbe girişimlerinin ve derin devlet dokularının adliyeye sevki, bu çerçevede yasal korunaklı alanların yıkılması, bu dönemin diğer taşıyıcılarıydı.

2010 sonrası ikinci dönem başladı.

Artık eski rejim önemli ölçüde yıkılmıştı. Devlet alanı siyasi iktidarın ve sivil gücün kontrolü altındaydı. En önemlisi Türkiye yeni rejimini inşaa etme aşamasındaydı ve karşısında iki soru vardı:

-Yeni rejim nasıl, kimlerin katkısıyla tarafından kurulacaktı?

Buna bağlı olarak eski rejimin yıkımına katılan güçler, cemaat, AK Parti ve liberal kesim arasındaki siyasi yeni denge nasıl sağlanacaktı?

-Devlet gücünü kontrol eden, dolayısıyla muhalif konumdan hakim konuma geçen siyasi iktidar ataerkil siyaset anlayışını, siyaset dışındaki alanlara özerklik fikrine kapalı duruşunu yeni rejim kurumu sırasında ne kadar değiştirecekti?

Bu iki soru, iki soruna dönüştü ve ülke açısından 'demokratik açık verme' dönemini başlattı.

Nasıl?

Yarına…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.