27 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara3°C
  • İzmir11°C
  • Berlin3°C

'BİDON KAFALILAR'IN DÖNÜŞÜ...

Gülay Göktürk

06 Ocak 2015 Salı 03:32

Cemaatin kanallarından birinde bir tartışma programı izliyorum.

Konu, Türkiye’de medyaya sansür konusunda yapılan bir kamuoyu araştırması...

Önce örnek grubun profili aktarılıyor. Deneklerden büyük çoğunluğu kitap sayfası çevirmiyor, internete girmiyor, günlük gazete okumuyormuş. Hiç sinemaya, tiyatroya gitmemiş...

Ve bu kitle, tartışmacıların aktardıkları sonuçlara göre, basına sansüre de aldırmıyormuş.

Sorular nasıl soruldu, örneklem nasıl seçildi, araştırma ne kadar sağlıklıydı bilmiyorum. Benim ilgimi çeken konu açısından bunun bir önemi de yoktu zaten...

Önemli olan, katılımcıların bu sonuçlardan hareketle yaptıkları toplum değerlendirmesiydi...

İşte siyaset yapanlar da bu dokuyu bildikleri için rahatlıkla otoriterleşebiliyorlardı! Böyle söylüyorlardı tam bir ağız birliği içinde.

Otoriter yapıları yaratan bu toplumsal dokuydu!

14 Aralık operasyonuna Türkiye’den doğru dürüst bir tepki gelmemesinin sebebi de bu değil miydi zaten?

Türkiye’deki “totaliteryen, otoriteryan gidişatın suçlusunu” yakalamışlardı ekrandakiler!

Bu anketin ortaya koyduğu rakamların totaliterleşme açısından ne büyük bir tehlike teşkil ettiği açıktı. Nitekim Salazar, Hitler, Duçe gibiler de benzer toplumsal dokuların ürünü olarak ortaya çıkmışlardı.

Oysa gelişmiş Batı, 14 Aralık karşısında hop oturup hop kalkmıştı. Fark buydu işte... Çünkü onlar basın özgürlüğünün değerini biliyordu. Zaten, bir toplumda basın özgürlüğünün öneminin layıkıyla takdir edilebilmesi için toplumda belli bir enformatik seviye, eğitim seviyesi ve beğeni düzeyi gerekirdi. Enformatik seviye düşükse, zevkler bayağılık düzeyini aşamamışsa, toplumda değerler kayması yaşanmışsa sonuç böyle olurdu işte!

Demokratik rejim cesur milletlerin rejimi olabilirdi ancak...

Mahşeri bir cinnet haliydi yaşanan... Toplum tıpkı Kuran’da yazdığı gibi “kötülük toplumu” haline dönüşüyordu!

* * *

Bir dejavu yaşar gibi dinledim...

Hani şu “Bidon kafalılar”, “göbeğini kaşıyanlar”, “makarnacılar” söyleminin büyük bir rahatlıkla kullanıldığı günler geri gelmişti sanki. O zamanın “kaybedenleri” yenilginin verdiği umutsuzlukla halkı nasıl aşağılıyorsa, son dönemin mağlupları da sonunda onların geldikleri noktaya varmışlar; suçu halka atmak, olan biten her şeyin halkın cahilliğinden, geriliğinden, bayağılığından ve ahlak yoksunluğundan kaynaklandığını sonunda onlar da “keşfetmişlerdi”...

Oysa daha iki gün önceye kadar, son on yılda yaşanan “toplumsal devrime” selam duran da bu cemaat değil miydi?

O zamanlar Türkiye tarihinin en radikal dönüşümü için AK Parti’nin arkasında duran, hatta itekleyen kitleler şimdi nasıl olmuştu da birdenbire aynı cemaatin gözünde cahil, akılsız, korkak ve çıkarcı hale gelmişlerdi?

* * *

Demek bütün yenilenler sonunda aynı noktaya geliyor.

Solcu aydınlar... Kemalist iktidar sahipleri... Ve şimdi de Gülenciler... Toplumdan yüz bulamayan kim varsa, sonunda egoyu kurtarmak için çareyi toplumu aşağılamakta buluyor.

Ben bu programda bir hareketin çöküşünü gördüm. O çöküşün yarattığı psikolojik depremi, cemaatin siyasi yenilgisinin itirafını gördüm.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.