BERNİE SANDERS VE HİLLARY CLİNTON
Mücahit Bilici-
14 Şubat 2016 Pazar 09:46
Amerika’da başkanlık seçimleri yaklaştıkça her iki partide rekabet kızışıyor. Müslümanlar açısından baktığımızda Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen adaylarının hiçbiri iç açıcı görünmüyor. Adayların ekserisi milliyetçi-mukaddesatçı söyleme sarılmış ve millîlik vurgusuyla Müslüman düşmanlığı yapmaktan çekinmiyor.
Özellikle Donald Trump’ın önlenemeyen yükselişi diğer adaylarda da şehir magandası üslubunu teşvik ediyor. “Yeniden büyük Amerika” vurgusu her memlekette olduğu gibi Amerika’da da avam arasında yankı buluyor.
Formül basit: milli damarları hem büyüklük hamaseti ile okşa hem de göçmen ve terörist korkusu ile tahrik et… Bu söylemin cazibesi tartışılmaz. Trump’ın bizde de tanıdık olan “samimi kabadayı” üslubu karizma üretiyor. Demokrasinin bir cilvesi de makuliyetin değil, hissiyatın temsilini ifade etmesidir.
Peki, iki dönemdir Obama başkanlığında iktidarda olan Demokrat Parti’de vaziyet nedir? Demokrat Parti’de de ilginç bir gelişme yaşanıyor. Sosyalist olduğunu söylemekten çekinmeyen ve marjinal olduğu düşünülen Bernie Sanders’ın sosyal adalet vurgulu solcu demokrat yaklaşımı beklenmedik bir karşılık bulmuş görünüyor.
Özellikle de değişim isteyen gençler arasında. Trump gibi Sanders de samimi bir itirazı temsil ediyor. Tabi burada bir farkı not etmek gerekir: Cumhuriyetçi Parti’de asıl olan akıl değil duygulardır (bu durum milliyetçi-mukaddesatçı tüm partiler için geçerlidir).
Onun için Cumhuriyetçi adaylar fikir ve akıldan ziyade duyguya hitap ederler. Bu hissiyatçı avamilik Cumhuriyetçileri daha cana yakın, yerli ve halkın adamı gösterir.
Demokratların iki aday adayı var: Bernie Sanders ve Hillary Clinton. İkisi de ortalamanın üstünde kaliteli adaylar ve şimdiye kadar seviyeli bir tartışma peformansı gösterdiler. En son New Hampshire önseçimlerini kazanan Bernie Sanders eski usul bir solcu.
Clinton’dan daha radikal bir demokrat. Ancak demokratlığı ve ilericiliği ağırlıklı olarak ekonomi etrafında şekilleniyor. Yani gelir adaleti, bazı temel hizmetlerin kamulaştırılması gibi konularda radikal bir eşitlikçiliği savunuyor.
İnanç itibariyle pek dindar olmayan liberal bir Yahudi olan Sanders’ın seçilmesi Amerikan demokrasisi açısından da Obama’nınkine benzer bir ilk olacaktır. Ancak kendisi din konularını merkezi bir gündem olarak görmüyor.
Sanders’ın başkanlığının Müslümanlar açısından jenerik anlamda demokrat ve özgürlükçü bir ortam üreteceğine şüphe yok. Ancak Sanders’ın demokratlığı ve çokkültürlülüğü ekonomi-merkezli. Hillary Clinton ise ilk kadın başkan olma noktasında bir başka ilk’in adayı olarak dikkat çekiyor.
Bernie Sanders her ne kadar radikal demokratik söylemin yüreğini soğutan vurgular yapsa da pekçok açıdan yenilenmemiş bir sol söylemin temsilcisi konumunda. Bu, masumiyeti noktasında bir avantajı. Fakat sol perspektifinin ekonomizmi ise dezavantajı.
Sanders’ın ekonomi merkezli demokratlığına karşılık Hillary kimlik ve kültür merkezli bir çoğulculuk yaklaşımı geliştirmeye yatkın olacaktır. En son Wisconsin’deki tartışmada Trump’ın Müslüman karşıtı sözlerini bir kez daha eleştirirken Amerikalı Müslümanların bazı Müslümanların terörist eylemlerinden dolayı suçlanamayacağını vurgulaması ve Müslümanların hakları konusunda net bir duyarlılık göstermesi önemliydi.
Başka sebep olmasa bile Hillary Clinton’ın en yakın asistanı Huma Abedin’in bir Müslüman olması böylesi bir duyarlılığı gerektiriyor. Her ne kadar kocası A. Weiner beşpara etmez bir adam olsa da Abedin çok başarılı ve Hillary’nin değer verdiği bir kadın. Müstakbel bir Clinton yönetiminde etkili bir konumda olacaktır. (Yeni Yüzyıl)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.