27 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara3°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

BEN NEREDE YAŞIYORUM, NEREDE DURUYORUM? (2)

Gülay Göktürk

02 Ağustos 2014 Cumartesi 03:08

İtiraf etmeliyim ki ben bu yapıyı oldukça geç fark edenlerden oldum. Ergenekon davasının bile bu gizli yapının güçlenmesinin önündeki engelleri kaldırmak için kullanıldığını çok geç anladım.

Örneğin, 7 Şubat’ta henüz fark edememiştim. MİT Krizi’nde bütün iyi niyetimle, devletin “kendi adamlarını” yargı karşısında dokunulmaz kılma tutumuna ilkesel olarak karşı çıktım ve herkes gibi MİT yöneticilerinin de gidip savcılığa ifade vermelerini savundum. Hakan Fidan’ı koruma altına alan özel bir yasa çıkarılmasına şiddetle muhalefet ettim.

Ama zaman geçtikçe ve alametler arttıkça benim kuşkularım da artmaya başladı.

Bu kuşkulara rağmen, iktidarın dershaneleri ve Cemaat okullarını hedef alan yasa hazırlıklarına şiddetle karşı çıkmaktan geri durmadım. Oysa daha birkaç yıl önce, sözü edilen otonom yapının polis içindeki uzantılarının Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni yok etmek için nasıl bel altı vuruşlar yaptıklarını biliyordum. 15 Nisan 2009 tarihli “Kardelenlere dokunmayın” başlıklı yazımda, Türkan Saylan ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Ergenekon’a bulaştırılmasına isyan etmiş ve şöyle yazmıştım:

Son gelişmelerin asıl vahim yanı, bu vesile ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Kardelen Projesi ile ilgili olarak yürütülen karalama kampanyaları, yıpratma çabaları…

Açık söyleyeyim, bu kampanyayı tamamen etik dışı buluyorum.

Neymiş; Türkan Saylan, Protestan misyonerliği yapıyormuş!

Neymiş; Kardelen Projesi’yle PKK’ya kalifiye eleman yetiştiriliyormuş. Yetiştirilen kızlar DTP’de bilgisayar işlerinde istihdam ediliyormuş. Şahit de Kuvva-i Milliye Derneği Başkanı Öztürk ve yine aynı dernekten ayrılan Ayşe Asuman Özdemir… Bu suçlamaların Fethullah Gülen okulları ve Işık Evleri’yle ilgili olarak yürütülen karalama kampanyasından ne farkı var? Bu okullar ve yurtlar da belli bir tip insan yetiştiriyor diye suçlanmıyor mu yıllardır?

17 Aralık gelip çattığında

Derken 17 Aralık geldi çattı.

Otonom yapının, deşifre olduğu ve tasfiye tehdidi altında bulunduğu, dolayısıyla bir an önce karşı taarruza geçmezse çok geç kalmış olacağı değerlendirmesiyle topyekûn saldırıya geçtiği tarihti 17 Aralık...

Ama operasyoncuların ve destekçilerinin hikâyesi farklıydı.

Onlara bakılırsa, 17 Aralık birbiriyle herhangi bir ilişkisi olmayan bir grup emniyetçinin görev bilinciyle başlattıkları bir soruşturmaydı, basitçe işleri yapmalarıydı ve başkaca bir şey de değildi.

Kamuoyunun “17 Aralık bir yolsuzluk soruşturmasıdır ve başka da bir şey değildir” diyenlerle “Bu operasyon hükümete yönelik bir darbe teşebbüsüdür, başka da bir şey değildir” diyenler olmak üzere ikiye ayrıldığı günlerde karşı karşıya bırakılmaya çalışıldığımız ikileme itiraz etmiş ve şunları yazdım:

“Oysa üçüncü bir ihtimal daha var: Yolsuzluğun ve komplonun birlikte olması... Yolsuzluğun varlığının komplonun varlığını ortadan kaldırmayacağını, her ikisinin bir arada olduğunu görmek.

Ama bu noktada bir şeyin altını çizmek gerekiyor:

Meselenin iki yönü var demek, iki yön de aynı önemdedir anlamına gelmez. Her ikisi farklı nitelikle, farklı vadede farklı önemler arz eden konular. Eminim, bu ülkede yaşayan herkes meselenin iki yönünü de gayet güzel görüyor ve elbette her birey, kendi değerler hiyerarşisine ve kendi ahlakına göre bir önem sıralaması yapıyor, yapacak.” (İkisi Bir Arada, 31 Aralık 2013)

Ben kendi payıma, bu operasyonun amacını, deşifre ettiği yapıyı ve demokrasimiz için oluşturduğu tehdidi, yani olayın siyasi boyutunu yolsuzluk dosyalarının içeriğinden daha önemli ve daha vahim olarak değerlendirdim. Zaten kamuoyunun ağırlıklı kesiminin de böyle değerlendirdiğini 30 Mart seçimleri koydu ortaya.

Özetle, operasyon tutmadı.

Yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkaranların samimiyetsizlikleri ve kötü niyetleri, açıkladıkları dosyaların içeriğinin önüne geçti.

Pazar günü de son polis operasyonlarında nerede yaşadığım ve nerede durduğuma bakıp bu tatsız konuyu kapatalım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.