BEDİÜZZAMAN VE ANADİLDE EĞİTİM
Mücahit Bilici-
14 Eylül 2013 Cumartesi 09:01
“Kürtçe düşünürüm, Türkçe ve Arapça yazıyorum” diyen Bediüzzaman’ın Kürtlerin anadili ile ilgili erken dönem eserlerinden birinde ifade ettiği bazı düşüncelerini alıntılayacağım. Yer darlığından dolayı önce orijinal paragrafı sonra da kendi açıklamamı ekleyeceğim. Alıntılar ilk baskısı 1911 yılında yayınlanan Divan-ı Harb-ı Örfi isimli eserdendir (İçtimai Dersler, s.191).
“Hem de ‘lisan-ı maderzad’ denilen, eşia-i hissiyat-ı milliyenin mâkesi ve semerat-ı edebin şeceresi ve âb-ı hayat-ı maarifin cedavili ve kıymet ve tekemmülünüzün mizan-ı itidali ve doğrudan doğruya herkesin vicdanına karşı menfez açmakla hayt-ı şuaı gibi tesiratı ilka edici (ihmalinizle gayet muşevves ve bazı dalları aşılanmış olan) lisanınız, şeçere-i tuba gibi bir şeçerenin tecellisine mustaid iken, böyle kurumuş ve perişan kalmış ve medeniyet lisanı olan edebiyattan nakıs kalmış olduğundan, lisan-ı teessüfle lisanınız sizden hamiyet-i milliyeye arz-ı şikayet ediyor.”
Anadil denen, milli his ışıklarının yansıma yeri ve bir toplumun edebî ürünlerinin kaynak ağacı ve hayat suyu gibi önemli olan eğitim-öğretimin taşıyıcısı ve kazandığınız değer ve gelişiminizin uyumluluk ölçüsü ve doğrudan doğruya herkesin en etkili bilme ve bağlanma yeri olan vicdanlarına erişim kanalı açan bir ışın demeti gibi etkileri olan (ve ihmalinizle pek karışık ve bazı dalları başka etkiler altında kalmış olan) diliniz [Kürtçe], cennet ağacı gibi bir ağacı ortaya çıkartmaya potansiyeli var iken, böyle kurumuş ve perişan kalmış ve medeniyet dili olan edebiyattan yana eksik kalmış olduğundan, lisanınız, size üzüntüsünü bildirerek, sizi milli hamiyet duygularınıza şikâyet ediyor.
“İnsanda kaderin sikkesi lisandır. İnsaniyetin sureti ise sahife-i lisanda nakş-ı beyan tersim ediyor. Lisan-ı maderzad ise tabii olduğundan, elfaz davet etmeksizin zihne geliyor. Alış-veriş yalnız mana ile kaldığından zihin çatallaşmaz ve o lisana giren maarif ‘nakşun ale’l-hacer’ gibi baki kalır. Ve o ziyy-i lisan-ı millî ile görünen her ne olur ise menus olur. İşte hamiyet-i millînin bir misalini size takdim ediyorum ki, o da Mutkili Halil Hayalî Efendi’dir ki hamiyet-i millînin her şubesinde olduğu gibi, bu şube-i lisan meydanında ‘kasb-i sebkî’ ihraz eylemiş. Ve lisanımızın esası olan elifba ve sarf ve nahvini vücuda getirmiş... Hakikaten Kürdistan madeninden böyle bir cevher-i hamiyete rast geldiğinden, bizim istikbalimizi onun gibi ümidinden bir çok cevahir ışıklandıracaktır.
İşte bu zat, şayan-ı iktida bir numune-i hamiyet göstermiş ve muhtaç-ı tekemmül lisan-ı millîmize dair bir temel atmış. Onun isrine gitmeyi ve temeli üzerine bina etmeyi ehl-i hamiyete tavsiye ediyorum.”
İnsanda kaderin damgası dildir. İnsan olmanın fotoğrafı da dil sayfasında gerçekleşen dile getirme nakışlarıyla ortaya çıkıyor. Anadil ise tabii/dolaysız olduğundan, kelimeler davet edilmeksizin zihne gelir. Konuşanın giriştiği alış-verişte zihin hiç kelimelerin kendileriyle değil, sadece anlamları ile muhatap olduğundan zihinde bir bölünme ve mesai kaybı olmaz. Ve o dille verilen eğitim “taşın üstüne kazınmış nakış” gibi kalıcı olur. Ve her ne insanın milli dili ile insana görünürse ona yabancılık yaşatmaz. İşte milli hamiyetin bir örneğini sizlere takdim ediyorum ki Mutkili Halil Hayali Efendi ve çalışmalarıdır ki milli hamiyetin her alanında olduğu gibi bu dil konusunda da öncülük etme şerefini elde etmiştir. Ve dilimizin temeli olan alfabe, dilbilgisi ve gramerini ortaya koymuştur... Hakikaten Kürdistan madeninden böyle bir cevher-i hamiyete rast geldiğinden, bizim istikbalimizi onun gibi çok cevherler ışıklandıracaktır.
İşte bu zat takip edilesi bir hamiyet örneği göstermiş ve geliştirilmeye muhtaç olan milli dilimize bir temel atmış. Onun yolundan gitmeyi ve koyduğu temel üzerine bina etmeyi hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.