BDP'DE ÖCALAN SIKINTISI
Hilal Kaplan
13 Şubat 2013 Çarşamba 07:33
Dünkü BDP grup toplantısında, Eş Başkan Selahattin Demirtaş, Erdoğan'a şöyle yanıt verdi: 'Şimdiye kadar koster bozuktu, İmralı'ya gidemiyorduk. Şimdi Başbakan bozuk, Ahmet Türk'e bozuk. O yüzden gidemiyoruz.'
Ve bizi bir kez daha Türkiye'de hiçbir şeyin yolunda gitmediğine ikna etmeye çalıştı. Bingöl'de istihdam edilen yeni koruculardan ve Diyarbekir'deki gösteriler sırasında panzer altında kalarak feci şekilde can veren Şahin Öner'den bahsetti. Her şeyin güllük gülistanlık olmadığı malum ama Demirtaş'ın hazırcevaplılığının da meselenin hep en kötü yanını dile getirmesinin de sebebi bu değil.
Liderleri Abdullah Öcalan, devlet ile silahların bırakılması yönünde bir görüşme trafiğine girmişken, üstelik sürecin yol haritası da Ahmet Türk'ün deyimiyle 'devleti rahatsız etmeyecek talepler' çerçevesinde yine bizzat Öcalan tarafından belirlenmişken, BDP 'nin Öcalan'ın iradesine harfiyen uymaktan başka çaresi yokken, süreci İmralı'ya kimin gideceğine kilitlemenin aslında Öcalan'a karşı ayak sürümek olduğu açık değil mi? Burada söz konusu olan BDP'nin Ak Parti'den memnuniyetsizliğinden daha fazlasıdır.
Açık söyleyeyim: Öcalan'ın kafasında beliren çözümün parametrelerinin, BDP'li vekillerin çoğunu rahatsız ettiğini düşünüyorum. Bu yüzden adaya gittiklerinde Öcalan'ın kendilerine söylediğini ne Ahmet Türk'ten ne de Ayla Akat'tan öğrenebildik. Ancak aradan 1,5 ay geçtikten sonra Başbakan Erdoğan'dan dinledik. Öcalan, PKK'nın silah bırakmasını istiyor. Silahın miadını doldurduğuna, Kürtlerin yeniden şekillenen Ortadoğu'da konumlarını silahlı değil siyasî mücadele yöntemiyle kazanması gerektiğini düşünüyor. Ne var ki BDP ne bunu kabullenmeye ne de tabanını siyasî çözüme hazırlamaya yanaşıyor.
Örneğin gündemde, dün Başbakan'a sunulan ve yakın zamanda Bakanlar Kurulu'na gelmesi beklenen 4. Yargı paketi var. Bu değişiklikler sayesinde, kişileri eften püften sebeplerle terörle ve PKK'yla özdeşleştiren TMK'da kökten değişikliğe gidilmesi söz konusu. Ayrıca polisin orantısız şiddet kullanımı, işkenceye zaman aşımının kaldırılması, uzun tutukluluk süreleri, vicdanî retçiye kamu görevi, uzun dava süreleriyle ilgili de düzenlemeler mevcut. Yani başta KCK davası olmak üzere, BDP'yi yakından ilgilendiren pek çok konu ve davayı müsbet yönde etkileyecek bir girişim ama BDP'nin gözü sadece polis şiddetini veya işe alınan korucuları görüyor. Sanırım bu sadece algıda seçicilikle açıklanacak kadar basit bir siyasî okuma pratiği olamaz.
Sanki atılacak adımlar kasten gözardı ediliyor. 'Ak Parti en büyük düşman' algısı itinayla sürdürülüyor. Tabii, bir yandan da zevahiri kurtarmak için, 'Sürece biz zarar vermeyiz, destek veririz' cümlelerinin de araya serpiştirilmesi ihmal edilmeden...
Ak Parti, PKK'nın ilk saldırısından bugüne kadar geçen 29 sene içerisindeki en diyaloğa açık, Kürtlerin taleplerine karşı en duyarlı parti olduğunu kanıtlamış olmasına rağmen, BDP'nin tabanına ve kamuoyuna yansıttığı algı, geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan'ın Kenan Evren ve Tansu Çiller'le aynı olduğunu iddia eden Pervin Buldan'ınkinden farklı değil.
Bir yanda kardeşi Mehmet Öcalan'a, anayasanın kritik maddelerinin, Osman Can ve Numan Kurtulmuş gibi iki önemli Ak Parti'li isme emanet edilmesi gerektiğini söyleyen bir Öcalan var. Diğer yanda, 'Kimseyle Anayasa konusunda kapalı veya açık pazarlık yürütmeyiz' diyen Demirtaş.
BDP'nin sıkıntısı Öcalan'la kimin görüşmeye gideceğinden ziyade Öcalan'ın kendisi olmasın?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.