BDP VE MİLLET-İ HÂKİME
Taner Akçam
21 Ekim 2013 Pazartesi 08:33
Asırlardır Müslüman pratiği olarak yaşanmış ve İslam’la özdeşleştirilmiş Osmanlı hukuk ve kültürel geleneği olan Millet-i Hâkime zihniyeti ile hesaplaşmadan, Alevi- Sünni ve Hıristiyan- Müslüman eşitliği sağlanamaz.
Millet-i Hâkime zihniyeti bir tek Sünni- Laik Türklerin sorunu değildir. Kürtlerde de bu zihniyetin egemen olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Öcalan’ın Diyarbakır- Nevroz mesajı buna verilecek birinci örnektir. Öcalan, sağlanacak Türk- Kürt eşitliğinin temelini, “bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşam” ile açıklamaktadır. Öcalan’a göre, bu bayrak ve ortak yaşam, “kardeşlik ve dayanışma hukukuna” dayanır ve “bu kardeşlik hukukunda; fetih, inkâr, ret, zorla asimilasyon ve imha yoktur”.
İçeriği tamamıyla yanlış bu demecin “taktik bir açılım” olduğu ve ciddiye alınmaması gerektiği söylenebilir.
Bana bir not düşmek kalır: Öcalan ile Beşir Atalay arasında Türk- Kürt eşitliğinin hangi kültürel arka plan üzerine inşa edileceği konusunda fazla bir fark yok. Her ikisi de “İslam bayrağı” altında kökleşmiş Millet-i Hâkime zihniyetini esas alıyor.
Sorun bir tek Öcalan’ın sözleri ile sınırlı değil. Özellikle Süryanilere ait arazilere el konulması ile ilgili BDP pratiğinde de bu zihniyetin izlerini bulabilirsiniz.
Mardin bölgesinde Süryanilere ait birçok manastır var. Bunlardan birisi Mor Gabriel. Bilindiği gibi, bu manastırın toprakları önce zorla alındı sonra da büyük bir lütufmuş gibi reform paketi ile geri verildi.
Daha önce geri veril(e)miyor olmasının bir nedeni araziye el koyanların AKP milletvekili Çelebi’nin aşireti olması idi.
Bir de ismi pek duyulmayan Mor Augin Manastırı var. Bu manastırın arazisi de dört yıldan beri işgal altında. İşgalciler arasında BDP’li Girmeli Belediye Başkanı ve akrabaları olduğu söyleniyor.
Süryaniler BDP’ye hürmeten olayı kamuoyuna yansıtmamış ve Ahmet Türk gibi isimlerin devreye girerek sorunun barışçı bir şekilde çözülmesini beklemişler. Ama dört yıldır bir sonuç yok.
Bölgedeki sorun aslında bir tek manastır arazisi ile sınırlı değil. 1980 sonrası boşal(tıl)an binlerce köyün içinde yüze yakın Süryani köyü de var. Aradan bir süre geçtikten sonra köylerine dönmek isteyen Süryaniler, topraklarına Kürt köylülerin yerleştiğini görürler.
Birçok durumda işgalciler, zaten Süryanilere ait toprakları büyük paralarla asıl sahiplerine geri satmışlar. Midyat’ın Sare köyü buna bir örnek.
Diğer köylerdeki durum bundan farklı değil. Birçok köyün toprağı, ‘sürülmediği’ gerekçesiyle devlet hazinesine devredilmiş. Şimdi Süryanilerden ‘kendi sahip oldukları’ toprakları devletten parayla satın almaları isteniyor.
Konu her BDP kongresinden önce gündeme gelmiş ve BDP çözüm için bir komisyon kurma sözü vermiş. Ama bu komisyon hiç kurulmamış.
İnsanın aklına 1908 sonrası, Kürtler tarafından işgal edilen Ermeni toprakları sorununu halletmek için İttihatçılar ve Taşnaklar arasında kurulan komisyon geliyor.
Komisyon bölgeye de gidiyor ama hiçbir sonuç alamıyor ve dağılıyor. Cemal Paşa anılarında, toprak sorununu çözmek istediklerini ve ama Kürt ağalar nedeniyle çözemediklerini aktarır. Aradan yıllar geçmiş ama değişen çok bir şey yok.
BDP elbette hükümette değil ve hukuken sorumlu tutulamaz. Ama, içlerinde üyelerinin de bulunduğu bir grubun Süryani topraklarını işgal etmesini, politik bir sorun hâline bile getirmemeleri ve yok saymaları bize çok şey anlatıyor.
Öyle görülüyor ki, Millet-i Hâkime zihniyeti, Hıristiyan topraklarına el koymayı doğal bir uygulama hâline sokmuş. AKP veya BDP çok fark etmiyor.
Reform ve eşitlikler sorunu, ne AKP aşkı ne de AKP nefreti ile halledilebilecek gibi. Ortada çok ciddi bir zihniyet problemi var.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.