23 Kasım 2024
  • İstanbul19°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara11°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

BATMAN NOTLARI

Hilal Kaplan

08 Haziran 2011 Çarşamba 11:09

Türkiye küçük millet meclisleri, ayda bir, toplantının düzenlendiği şehrin sivil toplum kuruluşlarının, belediye başkanı ve milletvekillerinin davetli olduğu halka açık oturumlar şeklinde gerçekleşiyor. Dolayısıyla, toplantıya moderatör olarak davet edilen yazarlar için, o şehri tanımak bağlamında çok öğretici bir deneyim oluyor. Batman'daki toplantı, daha önce katıldıklarım gibi, bir istisna olmadı.

Birkaç izlenimimi aktarıp, toplantıdaki katılımcıların sözlerinden derlediğim notları sunacağım. Batman, 1950'lerde petrolün bulunmasıyla hızla gelişmeye başlamış bir şehir. Ancak zorunlu göç ve bazı özelleştirme politikaları şehrin toplumsal ve ekonomik yapısını alt üst etmiş durumda. 1960-70'lerde ülkenin en hızlı kalkınan kentlerinden olan Batman'da, şu anda nüfusun %40'ı asgari ücret sınırı altında yaşıyor. İşsizlik ve yoksulluk had safhada. AK Parti iktidarıyla beraber yavaş yavaş kalkınmaya başlayan şehirde hemen her trafik ışığında cam silerek ya da kâğıt mendil satarak para kazanmaya çalışan çocukları görmek mümkün. AK Parti hükümeti, Demirel'in meşhur "temel at-unut" politikasını telafi edip şehre tüm branşlarda hizmet veren bir bölge hastanesi kurmuş. Ayrıca Türkiye'de rastladığım en modern havaalanlarından birisini yapmış.

Toplantıya gelince... Batman Belediye Başkanı Necdet Atalay'ın KCK davasından dolayı 1,5 yıldır hapiste olması halkta büyük rahatsızlık yaratıyor. Toplantı başlamadan onun oturması gereken sandalyeye bir demet karanfil özenle bırakılıyor. Anladığım kadarıyla KCK davası, özellikle BDP tabanında demokrasiye olan inancı sarmış. Necdet Atalay'ın iddianamesindeki delillerin bazı PKK'lıların cenazesine ve birkaç basın açıklamasına katılmasından ibaret olduğuna işaret ederek "Biz de bunlara katılıyoruz, hepimizi içeri alarak mı çözüm sağlayacaklar?" diye soruyorlar. Katılımcılardan birisi "Sandığa attığım oy pusulası şu anda Diyarbakır Cezaevi'nde yatıyor" diyerek hissiyatını özetliyor. AK Parti'ye oy vereceğini söyleyen bir başka genç ise "50 kişiyi gözaltına alıyorlar, 50.000 oy olarak geri dönüyor" diyor. Yani devletin baskısı arttıkça halkın daha çok BDP'ye yaklaştığını ima ediyor.

Müslüman temsili olan bir sivil toplum kuruluşunda çalışan bir başka katılımcı, Kürt meselesinin sadece BDP, KCK ve PKK'dan ibaret olmadığını, diğer grupların da muhatap alınması gerektiğine dikkat çekiyor. Bir başka katılımcıysa baskı ve yıldırma yönteminin hem devlet hem de parti tarafından uygulandığını söyleyerek bıkkınlığını dile getiriyor. Engelli olan bir katılımcıysa engelli haklarını hiçbir siyasî partinin umursamadığı için sandığa gitmeyeceğini açıklayıp, sözü BDP'nin Ermeni aday göstermemesini eleştiriyor: "'Uygun Ermeni bulamadık' nasıl bir açıklamadır? On binlerce insan içinden uygun insan bulamadık ne demektir?"

Toplantı sırasında İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin kaldıkları yurtların kundaklanmasından dolayı duyduğum dehşeti ve BDP'lilerin açıktan bir kınama yayınlamamasından dolayı hissettiğim rahatsızlığı dile getirdiğim için genç bir katılımcı bana hitaben şöyle diyor: "Ben bu savaşın ortasında doğup büyüdüm, savaştan başka bir şey görmedim. Savaşta insanlar yakılabilir de ölebilir de. Bu şekilde romantize ederek bir yere varamayız. Çözüm için çaba sarfetmeliyiz." İnsanları "zayiat"tan gören bu sözler karşısında kanım donuyor. O gence "O halde İbrahim Oruç'un katlini de vakayı adiyeden mi saymak lazım?" diye sormak istiyorum ama o gencin kanının çok önce bir yerlerde donduğunu fark edip vazgeçiyorum.

Toplantının ardından Batman Belediyesi'ni ve Batman Mustazaf-Der'i ziyaret ettim. Ancak yerimiz kalmadı, Cuma günü devam ederiz inşallah.

Abant İzzet Baysal ve Akdeniz Üniversitesi'nden haber var

Geçen haftaki "Başörtüsü ve mezuniyet" yazım üzerine Abant İzzet Baysal Üniversitesi Genel Sekreteri'nden ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü'nden telefon aldım. İki yönetici akademisyen de başörtüsü özgürlüğü hususundaki hassasiyetlerini dile getirip, bu özgürlüğü anayasal bir hak olarak gördüklerini ve bu noktada ellerinden geleni yaptıklarını dile getirdiler. Ayrıca hem yıllıklarda hem de mezuniyet törenlerinde öğrencilerin istedikleri gibi yer alabildiğini belirttiler. Yönetimin özgürlükçü tutumuna rağmen bazı yasakçı hocaların ısrarkâr davranabildiklerini belirttim. Bu üniversitelerde okuyup, hâlen yasağın ceremesini çeken öğrencilerinden haber bekliyorlar, yardımcı olacaklarına dair söz verdiler. Kendilerine teşekkür ederek buradan duyurmuş olayım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.