04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

BAŞÛR VE ROJAVA

Mesut Yeğen

13 Mart 2016 Pazar 15:59

Ateşkese bağlı olsa gerek, Suriye ve Rojava meselesine dair siyasette hararet az da olsa düştü. Şimdi herkes gibi Türkiye de Cenevre’ye ve sonrasına hazırlanıyor. Hazırlıklar yürürken gelen işaretler, şimdiye kadar hüsrandan başka bir sonuç vermeyen Suriye siyasetinin Cenevre ve sonrasında farklı bir netice üretebilmesi için Türkiye’nin eskisinden daha az iddialı olacağını gösteriyor. Çok değil, bir sene önce Türkiye için “Esad gitsin, Sünni Araplar yönetsin, Kürdler abad olmasın” öncelikli siyasetken, malum geçen birkaç ayın öncelikli siyaseti “Halep ve kuzeyi Sünni Müslümanlarda kalsın, Kürdler abad olmasın” oldu. Türkiye’nin Suriye siyasetinin öncelikleri Cenevre ve sonrasında bir kez daha yenilenecek gibi görünüyor: Türkiye, “Halep ve kuzeyi Sünni Müslümanlarda kalsın” fikrinden vazgeçecek görünmüyor ama esas enerjisini “Kürdler abad olmasın” işine hasredeceğe benziyor.

Ancak Suriye siyasetindeki öncelikler değişirken Türkiye’nin Güney Kürdistan siyaseti de değişme yoluna girecek gibi görünüyor. Daha doğrusu, Türkiye’nin “Suriye’de Kürdler abad olmasın” siyaseti ancak Türkiye’nin Güney Kürdistan’la ilişkisinin değişmesi pahasına gerçekleşebilecek gibi görünüyor. Şundan: Türkiye, “Suriye’de Kürdler abad olmasın”, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürd oluşumu ya da federal bir Rojava olmasın talebini ne ABD’ye ne de Rusya’ya kabul ettirebilecek gibi görünüyor. Bu durumda, bu talebi anlayışla karşılayıp, gereğini yapmak için el uzatabilecek tek ülke kalıyor: İran. İran da, karşılığını alırsa, Türkiye’ye el uzatabilecek gibi görünüyor. Söz konusu karşılığın ne olabileceğini tahmin etmek zor değil: Türkiye’yle Güney Kürdistan arasındaki sıcak münasebeti İran’ın kabul edebileceği bir seviyeye çekmek.

Aslında işin esası şu: Ortadoğu’ya İhvan çizgisi üzerinden nizam vermek, Esad’ı devirip, Suriye’de Sünni bir rejimle çalışmak işleri yürümediğinden Türkiye için hiç olmazsa Suriye Kürdlerine nizam vermek gerekiyor. Lakin, ABD ve Rusya onay verecek gibi görünmediğinden, Suriye (ve onun üzerinden Türkiye) Kürdlerine nizam verebilmek için İran’ın, Irak Kürdlerine nizam vermesine razı gelmek gerekebilir. Nitekim, Suriye’nin kuzeyinde Kürd oluşumunu Türkiye’nin kırmızı çizgisi ilan eden Erdoğan’ın yakınlardaki konuşmalarından anlıyoruz ki, 2003’te Irak’ın işgal edilmesine destek vermemenin bedeli olarak Güney Kürdistan’ın ortaya çıkmasından hoşnut olmayanlar arasına Erdoğan ve Ak Parti de katılmış. Bu durumda, Suriye Kürdlerinin abad olmamasını temin etmek için Irak Kürdlerinin abad olmamasına rıza göstermek fena bir seçenek gibi durmuyor.

Aslında, Ortadoğu’ya nizam verme işlerini beceremeyen Türkiye için ideal durum, tabii ki 1991 öncesine, o eski, güzel zamanlara dönmek olur. Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam’ın, aralarındaki ihtilafları ihmal ederek, Kürdleri hep birlikte bir cenderede tuttukları zamanlara. ABD-SSCB dengesi tarafından da desteklenen, Kürdlerin yaşadıkları hiçbir ülkede ses çıkaramadıkları, ses çıkardıklarında da tepelendikleri bu kutlu zamanlar geri getirilebilse fena olmaz görünüyor. Peki bu güzel günler geri getirilemez mi? Aslında zor görünmüyor: Tahran ve Ankara anlaşsa olabilir gibi, çünkü eskisi gibi ortada anlaşması gereken dört başkent, dört ülke de yok. Hem Şam hem de Bağdat Tahran’ın yörüngesinde olduğuna göre iş Ankara’yla Tahran’ın anlaşmasına bakar. Türkiye’nin, Ortadoğu’da kendisine yakıştırdığından daha sınırlı bir role razı olması karşılığında Tahran da bu güzel günlere geri dönmeyi tercih edebilir. Ne de olsa Tahran da kendi Kürdlerinin zamanlarını beklediklerini biliyor.

Tahran ve Ankara anlaşırsa kolayca olabilecek gibi görünen “Suriye’de ve Irak’ta Kürdler abad olmasın” siyasetinin handikapları da yok değil tabii. Olur da Ankara ve Tahran “Kürdler abad olmasın” üzerinde uzlaşırsa, ABD ve Rusya, “iyi işte ne güzel anlaştılar” deyip, bu işe onay verir mi? Biraz zor görünüyor. İkinci bir handikap da Kürdlerin ne yapacağına bağlı olarak gelişebilir. Türkiye ve İran’ın Rojava ve Güney Kürdistan abad olmasın siyasetinde uzlaşmaları doğal olarak Kürdistan’ın bu iki parçası arasında bir yakınlaşmaya yol verebilir olabilir. Bu da Kürdleri Irak ve Suriye siyasetinin şimdikinden daha da güçlü bir aktörü kılabilir.

Galiba şu ortada: Irak ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu’da atılacak her yeni adım domino etkisi üretmeye devam edecek. (basnews)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.