25 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir7°C
  • Berlin11°C

BAŞÖRTÜSÜ

Etyen Mahçupyan

03 Kasım 2013 Pazar 08:45

Türkiye analizi yaparken kutuplaşma metaforunu kullananlar, başörtüsü konusuna hak ettiği önemi vermek durumundalar. 

Çünkü başörtüsü bu ülkedeki en büyük kutuplaşma malzemesiydi. Yıllarca engellendi, birkaç neslin geleceği, hayatı onların elinden resmen çalındı. Laik kesimin büyük kısmı, ardına devleti ve medyayı alarak, tesettürü İslami duyarlılığa dayalı siyasi hareketlerin ‘siyasi sembolü' ilan etti. Böylece dindarlar blok olarak siyasetin dışında tutulmaya çalışıldı. O kadar ki 2008 yılında bile AKP'nin hayata geçmemiş bir reform paketinde başörtüsüne kısmi özgürlük getiren bir maddenin varlığı, bu partinin kapatılma gerekçesi olarak iddianameye girdi. Kısacası bütün bu süre laik kesim aktörlerinin ve bürokratik mekanizmanın kutuplaştırma çabalarına tanık oldu. Oysa aynı süre içinde toplum hızla kutuplaşmadan uzaklaşıyordu. Saha çalışmaları başörtüsünün çoktan normalleştiğini ortaya koymaktaydı, ama sosyal medyayı ‘toplum' sananlar herhalde bu değişimin farkına varmakta zorluk çektiler. 

Ancak başörtüsü sadece bir siyasi kavga malzemesi değildi. Laik kesimin malum aktörleri, destek aldıkları birçok akademisyenin de katkılarıyla tesettürün erkek egemen bir dünyanın tezahürü olduğunu öne sürerek, kadınların baskı altında başlarını örttüklerini söylediler. Böylece İslami kesimin ‘geri' ve ‘arkaik' olduğuna dair Kemalist şablonu tekrarlayarak, bu toplumsal alandan neşet eden siyasi hareketlerin ülkeyi yönetme meşruiyetlerinin olmadığını savundular. Bu söylemin Türkiye toplumuna hakaret anlamına geldiğini ise anlamadılar ve geçen gün CHP adına Meclis'te konuşanların gösterdiği üzere, hâlâ da anlamış değiller. 

Asıl anlama zaafı ise toplumsal değişime ilişkin olarak ortaya çıktı. Başörtüsü 1980'lerde kadının erkeğin yanında kamusal alana çıkması, onun yardımcısı olarak işlev görmesini caiz kılan bir kıyafet olmanın hızla ötesine geçti. 1990'larda artık kadının kamusal alanda var olmasını normalleştiren bir giysiydi ve kadınların erkek hakimiyetinden uzaklaşmalarının da aracıydı. Eskiden kadının, ama aslında dolaylı olarak erkeğin ‘namusu' olarak algılanan başörtüsü, bu süreç içerisinde kadınların ‘bireysel tercihi' haline geldi ve doğrudan dindarlığı ifade etmeye başladı. Din erkek egemenliğinden çok daha güçlü bir referanstı ve böylece İslam'ın klasik ‘erkek okuması' dışında da farklı okumalara tabi olabileceği fikri yeşerdi. Söz konusu farklılaşma ve bireyselleşme başörtülü kadınları özgürlükçü ve yer yer zımnen feminist bir tutuma yöneltti. Bugün dindarlıkla ahlak arasında olduğu varsayılan bire bir bağ kopmuş durumda. Başörtülü kadınlar kendi içinde çoğul, kişilikli ve hayata eklemlenme açısından çok çeşitlilik arz eden bir geniş kitle oluşturuyor. Bu insanların giderek önemli bir oranı eğitimli, modern kültüre adapte olmuş ve dolayısıyla rasyonel düşünmeye yatkın kişiler. Kısacası başörtüsü hareketi bu ataerkil, cemaatçi ve parçalanmış toplumu iki açıdan birden rehabilite etmeyi sürdürüyor. Bir yandan ailenin yeniden inşa edilmesine, demokratikleşmesine yol açıyor, diğer yandan da İslami ve laik kesimler arasındaki boşluğu yeni bir modernlik tasavvuruna hizmet ederek dolduruyor. Daha önce de söylediğim üzere, başörtüsünün bir dindar kadın kimliği olarak ihyası son yirmi yılda Türkiye'nin başına gelen en güzel şey… 

Bütün kutuplaştırma çabalarına rağmen bugün başörtüsü toplumsal algıyı demokratik bir noktaya taşıyabilmiş durumda. AKP'nin ‘İslami sabrı' da kutuplaşma niyetinden çok uzak durulduğunun bir başka nişanesi. Öte yandan iktidarın bu olayı seçimlere taşımayıp, bir hamlede milletvekilleri üzerinden aşması da bu partinin kurumsal zekâsını gösteriyor. Buna karşılık CHP hâlâ muhtemel bir kutuplaşma dışında kendisine siyaset alanı bulamıyor. Bu partide Pervin Buldan mertliğinde konuşabilecek tek bir kişi bile gözükmüyor. Çok övülen Şafak Pavey konuşmasına ise bir süre sonra yeniden bakılmasını tavsiye etmek lazım. Çünkü eğitimli, üst klas bir laik sofistikasyon olarak tasarlanmış bu sunuş, maalesef insana dokunmayan, insani bir durumu hesapçı bir edebi gösteriye dönüştüren nitelikteydi. Tarihe not düşme kaygısının, yaşanmış olanı elinden ve gönlünden kaçırdığını ortaya koyan bir eforizmdi. Sahici ve samimi olmayan bu tür yaklaşımların toplumun geniş kesimlerinin damağında bir çiğlik olarak kalması şaşırtıcı olmaz. CHP'nin bu konuşma için Pavey'i kullanması da ayrıca ucuz bir mağduriyet suiistimali olarak hatırlanacaktır. 

CHP'nin ve belki de laik kesimin esas anlaması gereken Meclis'in bir bienal, siyasetçinin ise bir enstalasyon olmadığı…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.