04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

BAŞKANLIK YOLUNDA

Mesut Yeğen

07 Şubat 2016 Pazar 17:30

Hedef belli: Mevzuata değil iradeye dayalı, Türk tipi bir başkanlık, milli ve yerli bir siyasi rejim. Gidişat da hedefi yakınlaştıran cinsten: Türkiye siyasetinin neredeyse bütün başat aktörleri adeta felç olmuşçasına Erdoğan’ın hedefine yürüyüşünü seyrediyor. “Mevzuattansa iradeye dayalı” siyasi rejim hiç olmadığı kadar yakın. 

Peki neden? Sadece birkaç ay içerisinde 7 Haziran’dan bugünkü duruma, işlerin birkaç milletvekiline, bir iki puanlık toplumsal desteğe baktığını gösteren bugünkü hale nasıl geldik? Erdoğan’ı adım adım hedefine yaklaştıran sır ne?

Tabii ki bir sır filan yok. Türkiye’yi 7 Haziran’dan 1 Kasım’a ne taşıdıysa, milli ve yerli siyasi rejime taşıyan da o. Kabaca da şu: Hem Kürd meselesi, hem de Suriye devasa bir tedirginlik duygusu yayıyor ve Erdoğan da bu tedirginlik iklimini mahirane bir biçimde kullanarak adım adım hedefine yürüyor, çünkü Erdoğan’ın haricindekilerin bu tedirginliği dindirecek bir hikayeleri yok. Demem o ki, Kürd meselesi ve Suriye meselesinin çakıştığı özgül konjonktürden yayılan korkuyla beraber esas olarak CHP’nin ve Erdoğan haricindeki Ak Parti’nin bir türlü alternatif bir Türkiye hikaye üretememesinden türeyen yılgınlık duygusu Türkiye’yi adım adım milli ve yerli rejimine yaklaştırıyor. 

Aslında ilk bakışta bu milli ve yerli rejimin kurulması o kadar da çantada keklik değil çünkü Ak Parti hiç fire vermezse dahi birkaç MHP milletvekilinin desteğine ve seçmen desteğinin % 50’yi bulmasına ihtiyaç var. Lakin, sözünü ettiğim atmosfer köklü bir biçimde değişmezse her ikisinin de gerçekleşme ihtimali var görünüyor. “Memleketin bekası söz konusu” duygusu kalıcılaşırsa hem milletvekili eksiği  hem seçmen eksiği MHP’den vekiller ve seçmenlerle kapatılabilir. 

Peki bu atmosfer değişir mi? Pek kolay görünmese de değişebilir tabii ki. Bir kere, zor ama korku atmosferini besleyen iki kaynakta, Kürd meselesinde ve Suriye işinde durum değişebilir. Üstelik iki yönde de. Her iki meselede de işler daha da sarpa sarabilir, kısmen rahatlama da gelebilir. Suriye’de giderek kuvvetlenen  Cerablus - Azez arasının Türkiye’nin desteklediği Sünni muhalefetten rejim ve YPG/QSD güçlerinin eline geçmesi ihtimali, olur da gerçekleşirse bu Suriye cephesinde işleri çığırından da çıkarabilir, ayakları daha fazla yere basan bir Suriye siyasetine geçişe kapı da aralayabilir. Türkiye, Suriye ‘batağına’ da dalabilir, bundan ötesi yok deyip, ABD, Rusya ve Kürdlerle anlaşmanın yolunu da bulmaya koyulabilir. 

Kürd meselesinde de benzer bir ikili ihtimal söz konusu. Sur, Silopi ve Cizre’ye baharla birlikte yeni şehirler ve kırsalda çatışmalar da eklenebilir, işler sarpa sarıyor denilip müzakerelere de dönülebilir. 

Suriye’de ve Kürd meselesinde olur da savaş ve çatışma yerine anlaşma ve müzakere öne çıkarsa, sözünü ettiğim “memleketin bekası tehlikede, bize lazım gelen güçlü lider, milli ve yerli rejim” duygusu ve bu duyguyu besleyen atmosfer değişebilir. 

Tablonun, diğer tarafında, “Erdoğan’dan başkasının Türkiye için gerçek bir hikayesi yok” halinde de bir değişim, zor ama, imkansız değil. Yine, zor ama, olur da CHP bugünden yarına Türklerle Kürdlerin, sekülerle dindarların bu ülkede nasıl birlikte yaşayacağına dair inandırıcı bir hikaye ‘bulursa’, daha doğrusu böyle bir hikayeye bizzat kendisi inanırsa söz konusu atmosfer değişebilir. Umalım ki CHP’liler basit bir gerçeğin farkında olsun: Ne Ak Parti ve MHP’ye karşı HDP’yle cephe kurmak, ama ne de Kürdlere karşı AK Parti ve MHP’nin yanında bir Türk bloku kurmak memleketi ‘milli ve yerli rejim’ akıbetinden korur. Aksine her iki cephe siyaseti de eninde sonunda Türk tipi başkanlığı kolaylaştırmaktan başka işe yaramayacaktır. Türk tipi başkanlık CHP eliyle durdurulacaksa bunun tek bir yolu var: Kürdlerle Türklerin, sekülerle dindarların eşit biçimde yaşayabilecekleri bir Türkiye’nin mümkün olduğuna ve dolayısıyla da memleketin ‘Türk tipi başkanlığa’ mahkum olmadığına kendisini ve başkalarını inandırabilmek. 

Yine zor, ama “Erdoğan’dan başkasının Türkiye için gerçek bir hikayesi yok” algısını Ak Partililer, Türkiyeli muhafazakarlar da değiştirebilir. “Kürd meselesi ve Suriye Erdoğan’ın başkanlığını elzem kılıyor” fikrinin o kadar da kuvvetli bir fikir olmadığını, Türkiye’nin bundan başka fikir ve tahayyüller üretebilecek zenginlikte bir yer olduğunu Ak Parti’den birileri de gösterebilir. Türk tipi başkanlığının hem kurulmasının hem de sürdürülmesinin ancak mevcut büyük gerilimleri derinleştirip, kalıcılaştırmakla mümkün olacağını gören Ak Partililer mesela.

Hülasa: Milli ve yerli siyasi rejim, Türk tipi başkanlık yakınlaşıyor, bu belli, ama belli olmaz, durdurulabilir de. (basnews)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.