22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

BAŞBAKAN YILDIRIM'IN IRAK ZİYARETİ

Aydın Selcen

10 Ocak 2017 Salı 02:15

Başbakan Yıldırım’ın Bağdat ziyareti başarılı oldu. Bu başarıda hem Başbakan’ın hem Cumhurbaşkanı’nın Irak Başbakanı Abadi’yle yaptıkları telefon görüşmeleri kadar, önceki Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Sinirlioğlu ve şimdiki Müsteşar Büyükelçi Yalçın’ın Bağdat temaslarının katkısı da kuşkusuz önemli oldu.

Sonuç itibarıyla, “eski usül” (isterseniz “monşer usülü” de diyebilirsiniz) iyi hazırlanmış bir ziyaret zor koşullarda olumlu biçimde icra edildi. Herhalde Dışişleri’nin, Ankara’nın mevcut ortamında reklamdan kaçınan, ancak Bağdat ile ilişkilerin yoluna yeniden konulması gibi sınamalarda halen dahi siyasi irade imkan tanıdığında sorun çözme kapasitesi biraz daha iyi anlaşılmıştır.

Başbakan’ın Bağdat ziyaretiyle yükselen tonda karşılıklı atışmaların yerine aklın hakimiyeti yeniden tesis edildi. Türkiye’nin, Suriye’de Rusya’yla doğrudan ve İran’la dolaylı işbirliği de Abadi’ye hareket alanı sağladı. ABD çilingir rolü oynamamış olsa da ziyaretin Ankara-Bağdat ilişkilerini yumuşatmasından ve böylece Türkiye’nin İran’a karşı Irak’ta yeniden yumuşak denge unsuru olabilmesinden son derece memnundur.

Adına Yüksek Düzeyli Strateji Konseyi (YDSK) denilen seçili bazı Bakanlar ve Dışişleri ile MİT Müsteşarlarının katılımıyla yapılan ziyarette Genelkurmay’dan temsilci yoktu. Buna karşılık Başika konusu Irak tarafının yüzünü kızartmayacak şekilde tatlıya bağlandı. Bildirideki ifadelerin kasıtlı muğlaklığına bakıldığında ve Başika’nın esasen KDP denetimindeki alanda yer aldığı göz önünde bulundurulduğunda oradaki askerlerimizin bugünden yarına çekileceğini sanmamak gerekir.

Irak, Türkiye’nin ticaretinde ve müteahhitlik hizmetlerinde en büyük yeri tutan pazarlardan biriydi. İkili siyasi ilişkilerdeki gerginlik, petrol fiyatlarındaki düşüş, müzmin yolsuzluk, iç siyasi istikrarsızlık ama hepsinden önemlisi IŞİD’le mücadele Irak’ın bu özelliğini ortadan kaldırdı. 2012’de 4 milyar ABD Doları düzeyindeki Kürdistan Bölgesi hariç Irak’taki müteahhit hizmetleri toplamı bugün 130 milyon ABD Doları’na dek düşmüş durumda.

Buna karşılık Başbakan Yıldırım’ın ziyaretinde ekonomik ilişkilerin yeniden geliştirilmesi ve enerji işbirliği gibi “akçeli” denilebilecek işler ele alınmadı. Zira, Ankara doğru şekilde Bağdat ziyaretinde ekonomik avantaj, ihale peşinde koşan değil komşunun zor gününde destek veren ülke görünümü vermek istedi.

İlaveten Başbakan Yıldırım, Başika’ya da bu çerçevede hassasiyet yaratmamak adına gitmedi. Dört bakanın kısa gayri resmi ziyaretiyle de iki taraf açısından zevahir kurtarılmış oldu. Altyapının ihyasına Türkiye’den katkı beklendiği hususunun da bizatihi Irak tarafınca ortak bildiriye eklenmiş olduğu not edilmeli.

Bağdat’tan sonra Başbakan Abadi Ankara’ya gelecek ve YDSK burada toplanacak. Başika, su ve Kerkük konuları kağıt üzerinde olumlu dille, yapıcı biçimde ele alınır oldu. Gelişmedir ama bunların üçünde de çarpıcı değişiklik beklenmemeli. Bizim açımızdan bu üçü, sorun da değil zaten. Su konusunda Ankara, Bağdat’tan istatistiksel veri sunmasını ve somut ortak proje önerileriyle gelmesini istemeyi sürdürecektir.

Kerkük petrolünün ise, Kürdistan Bölgesi hükümetince yaptırılan boru hattından akarak, Ceyhan üzerinden dünya pazarına sunulması konusunda Bağdat tahkime başvurmuştu. Hukuki süreç devam ediyor ve görünüşe göre Bağdat’ın eli kuvvetli, kazanması muhtemel. Ancak Bağdat IKB’ne bütçeden payını vermeye niyetli değil, IKB de Kerkük petrolünden edindiği gelirini Bağdat’la paylaşmaya. Bence olması gereken ve çok gecikilen, özellikle Exxon CEO’su Tillerson’un da ABD Dışişleri Bakanlığı’na gelmesi değerlendirilerek, zaten bu amaç için kurdurulan ama şimdilik kağıttan kaplan kalan TEC’in devreye kol bükerek değil uluslararası iş ve finans kurallarına uygun biçimde girip bu konuda ön almasıdır.

Başbakan Bağdat’tan sonra Erbil’e geçti. Böylece Erdoğan ve Davutoğlu ziyaretlerinin ardından tarihteki üçüncü Başbakan ziyareti gerçekleşti. Burada da ön plana çıkan PKK’nin Şengal’den çekilmesi ve FETÖ okullarının kapatılması konuları. PKK’yi, KDP Şengal’den (Arapçası Sincar) silah zoruyla atacak değil. PKK’nin de Şengal’i ikinci Kandil yapmak gibi ne bir niyeti ne bir imkanı var. Hepsinden önemlisi soykırım düzeyinde gadre uğramış Ezidiler, özsavunma güçleri YBŞ’den vazgeçmek niyetinde değil. Sözün özü, bu konu gündemde alt sıralara itilir, böylece hallolmuş sayılır.

FETÖ okulları da kuzeyde Dohuk’tan, güneyde Halepçe’ye kadar anaokulundan üniversiteye 25.000 civarında öğrenciye eğitim veriyor. Bunları IKB ya kendi devralacak ya Maarif Vakfı’na devrolacak deniyor. Bu okullar zaten doğrudan IKB Eğitim Bakanlığı’na bağlı faaliyet gösteriyor. Sorun, eğer bunlar devrolunacaksa, öğretmen bulmak ve aynı düzeyde eğitimi aksatmaktan sürdürmek. Erbil’de çok üst düzey nitelikte eğitim veren bir Bilkent Okulu bulunduğunu da bilvesile hatırlatalım.

Diyeceğim, söylemi yumuşatan, eylemi akılcı çizgiye çeken diplomatik açıdan başarılı bir ziyaret yapmıştır Başbakan Yıldırım Irak’a. Buna karşılık Kürt konusu diğer tüm meseleleri dikine kesen özelliğini korumaktadır. Suriye ve Irak’la ilişkiler PKK’yle mücadele yani öncelik güvenlik eksenine geri dönmektedir. Şam’la Astana’da nasıl konuşulacağı ve bahar başında PKK’nin üs alanlarına ve/veya denetiminde tuttuğu 500 civarında köye yönelik bir karadan askeri harekatı TSK’nin yapıp yapmayacağı izlenmelidir.

Son olarak, benim de iyi veya kötü yetiştiğim ocak olan hariciyenin önünün tıkanmaması, siyasi iradenin oradan layıkınca istifade etmesi gerektiğini de belirtelim. Hariciyenin kadrolarının istiskale uğramadan, itilip kakılmadan işlerini yapabilmesi, siyaset yapımına katkılarını sunabilmeleri ülkenin hayrınadır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.