BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN YENİ FANLARI
Amberin Zaman
13 Kasım 2011 Pazar 00:04
Küçüklüğümden beri ailemin üyesi olduğu Cercle d’Orient kulübüne (Büyük Kulüp) giderim. Beyaz Türklerin en beyazlarının kalesinde uzun yıllar Türkiye gerçeklerinden uzak mutlu yaz tatilleri geçirmişimdir. Bir diplomat çocuğu olarak Cercle d’Orient hayatımın ender sabitlerinden biri olarak benim için tanıdık semaların her daim sıcak bir gülümsemeyle beni selamladığı güvenli bir liman teşkil etmiştir.
Ne var ki gazetecilik hayatına atıldıktan sonra kulüp üyesi dostlarımla aram zihinsel olarak açılmaya başladı. Çünkü kulübün duvarları dışında bambaşka bir Türkiye ile karşılaşmıştım. Başta Kürt sorunuyla ilgili olmak üzere birçok konuda kulüpteki teyzeler, amcalar ve çocukluk arkadaşlarımla ters düşer oldum. Bu çatışma AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte doruğa ulaştı.
İrtica geliyor serzenişleriyle örtülü eski düzenin çökmesi, sermaye pastasına muhafazakâr Anadoluluların ortak olması onları derinden endişelendiriyordu. Ben de dilimin döndüğü kadar kaygılarının yersiz olduğunu, AK Parti’nin Türkiye için büyük bir şans olduğunu anlatmaya çalışıyordum ama nafile.
Ta ki AK Parti yüzde 50 oyla son seçimde üçüncü kez tek başına iktidara gelene denk.
O günden beri AK Parti ve Başbakan’a yöneltilen eleştirilerin yerini önce ürkekçe ardından açıkça övgüler almaya başladı. Başbakan için en sık duyduğum laflar arasında, “Dik duruyor, çekinmeden konuşuyor, karizmatik adam, güçlü lider” var.
Ben ise her zamanki gibi karşı cephede buluyorum kendimi.
“Reformlar donduruldu, ifade ve basın özgürlüğü kısıtlandı, bu gidiş iyi gidiş değil” dedikçe kaşlar çatılıyor, dudaklar inceliyor ve tatsızlık çıkmasın diye konu değiştiriliyor.
Bu ilk bakışta şaşırtıcı durumun altındaki nedenleri çözmeye çalışıyorum ve vardığım sonuç şu:
1. Başbakan’ın gücü artık tartışılmaz ve rakipsiz hale gelince gücü seven bu zümre artık onu lider olarak kabullendi, hatta içselleştirmeye başladı.
2. AK Parti’nin aktif dış politikası sayesinde Türkiye’nin uluslararası arenadaki yükselen profili, artan etkisi kulüp üyelerinin de hoşuna gidiyor.
3. Başbakan’ın artan dozlarla benimsediği milliyetçi söylem ve özellikle Kürt sorununu diyalog yerine güvenlik tedbirleriyle çözme meyli, Büyük Kulüp’ün temsil ettiği sosyal sınıfın görüşleriyle örtüşüyor. Bu da Başbakan’a duyulan güveni artırırken ordunun siyasi nüfuzunu kaybetmiş olmasının yarattığı güvensizliği hafifletmiş görünüyor.
Başbakan sol liberaller arasında yitirdiği desteği Büyük Kulüp üyeleri ve benzer çevrelerden aldığı yeni destekle kapatabilecek gibi görünüyor. Tek tük “Hayat tarzımıza dokunmasın aman” diyenler çıksa dahi bir dahaki seçimlerde Büyük Kulüp’ten AK Parti’ye oy çıkarsa artık şaşmam.
“Büyük Külüp’ten bize ne?” diyebilirsiniz ama iktidara yönelik değişen algının, AK Parti’nin devletle her zaman özdeşleşmiş olan merkeze nasıl yerleştiğinin en çarpıcı örneklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Yine de kulüpte başörtülü yeni üyelere henüz rastlamış değilim...
Enkaz altında kalan devlet
VAN’ı vuran ikinci deprem 29 can aldı. Enkaz altında kalıp kurtarılmayı bekleyen iki meslektaşımdan biri olan, Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Cem Emir’in cesedi dün akşam çıkarıldı.
Bizim meslek risk almayı gerektirir. Ama bu riski alırken hesaplayarak alırız. Oysa Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir güvende olduklarını düşünüyorlardı; tıpkı hayatını yitiren 41 yaşındaki Japon Atsushi Miyazaki gibi.
Bayram Oteli’nde oluşan çatlaklara rağmen bina mühürlenmemiş. Deprem bölgesine giden Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir çöken iki otelin sahiplerinin tüm çağrılarına rağmen 23 Ekim’de meydan gelen ilk depremden sonra hasar tespit çalışmalarına dahil edilmediklerini aktardı.
Üstelik TMMOB biz yapalım dediği halde devlet bu teklifi de geri çevirmiş.
“23 Ekim’deki deprem afetti, bugünkü deprem ise cinayettir” dedi. Baydemir haksız sayılmaz. Van’a gidemediğim için vicdan azabı çekiyordum. Şimdi ise Allah’ıma şükrediyorum.
Dualarımız Van için.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.