BARIŞIN ENGELİ
Sezin Öney
16 Temmuz 2015 Perşembe 08:03
Kürt Sorunu’nun çözümün önündeki en büyük engel, Türk milliyetçiliği –ama varlığı değil bu milliyetçiliğin, tam tersine yokluğu; Kürt kimliği karşısında ne yapacağını bilemeyince, kasılıp kalan hâli.
Kürt Sorunu 1990’lı yıllarda temel olarak bir insan hakları meselesi ve devletle Kürtler arasında, Kürtlere devletin muamelesi sorunu iken, 2000’lerde sorunun özü değişmeye başladı. Meselenin odağında her zaman, 1990’lardan çok önce de kimlik derdi vardı: Kürt kimliğinin olduğu gibi tanınmaması, yadsınması, dışlanması, bu kimliğin olmadığı bir şeye dönüştürülmeye çalışılması. Konunun bu kısmı, bugüne kadar sürdü, sürmeye de devam ediyor.
2000’lerdeyse, Irak’ın işgali ve ardından Irak Kürdistan’ının Bağdat ve ötesinin cehenneminden uzak, Kürt kimliğinin kendi yönetiminde bir yer olarak göreceli bir “cennet” yaratması, tüm bölgedeki Kürtleri ve kimliklerini, dolayısıyla algı ve taleplerini etkileyen yeni bir dönemi başlattı. 2000’lerin ikinci yarısında Hewler/ Erbil’e giden Kürtlerden, “bagaj dolusu paranın bile sokakta açık bırakılsa çalınmayacağı” gibi epik, olağanüstü bir uyum ve güven ortamının yaşandığı bir masal diyarının hikâyelerini dinlemek mümkündü.
O dönemde Hewler’in yarattığı heyecanın benzeri, hattâ çok daha büyüğünü bugün Suriye Kürdistan’ı, Rojava yaratıyor. İki Kürdistan’ın öyküsünü de, savaş yarattı ama arada ciddi farklar var. Bir kere, Irak’ta, “Güney Kürdistan’da”, oluşan özerklik, çatışmanın dışında kalmanın, böylece de korunaklı, nispeten güvenli bir bölgenin doğmasının sonucuydu. Düşman tarafın başını çeken El Kaide, hem yarattığı dehşet hem de sahip olduğu silah gücü bakımında bugünkü IŞİD’den farklı bir yapıydı. Rojava’daysa, çatışmanın kendisi bilfiil özerkliği yaratıyor; savaşarak bir “bağımsızlık öyküsü” kuruluyor. Diğer bir deyişle, Rojava Savaşı’nın kendisi bir kurucu mit. Karşıda, IŞİD gibi, tahrip gücünü ve şiddetini bütün dünyaya sergileyen, “gazabın filmini çeken” bir düşman var.
Görsellik, Rojava Savaşı’nın her yerinde; bu savaşın hemen her detayına, en başta sosyal medya yoluyla, isteyen herkes, tanık olabiliyor.
Rojava, Türkiye’deki Kürt kimliğini biçimlendiren en önemli tarihî olgulardan. Türkiye’den binlerce genç, kadın hattâ yaşlı, eli zor silah tutacak olan bile Rojava için savaşmaya gidiyor. Ayrıca, IŞİD’e karşı savaşmak amacıyla, Amerikalısından Çinlisine, dünyanın farklı coğrafyalarından Rojava’ya gelen yüzlerce kişi var.
Irak’tan farklı olarak, bu savaşta bir de kadın faktörü sözkonusu: Kadınlar, Rojava’da ön saflarda çarpışıyor, hattâ komutanlık yapanlar da var. Dünyaya, gene sosyal medya yoluyla, IŞİD’in kadınları köleleştiren, ezen imajına taban tabana zıt imgeler yayılıyor.
Her ne kadar, Türkiye geneli bu tabloya yabancı kalsa da, kendi içindeki Kürt kimliği, Rojava yoluyla yeni bir özgüven kazanıyor, kendini yeniden yaratıyor.
Olan biten her şey, “Kürt tarafında” oluyor. Bir yanda çok canlı ve kendini baştan yaratan bir ulusal kimlik var, öte yanda ise varoluşsal kriz içinde bir ulusal kimlik.
Türk milliyetçiliği, anlamlandıramadığı, başını sonunu kaçırdığı bir tiyatronun orta yerinde kendini buluveren bir aktör gibi, ne yapacağını bilmez hâlde. Bir yandan gelişmeleri takip etmeye çalışıyor, bir yandan da, ne yapacağını bilmediği gerçeğini örtmek için agresifleşiyor. Tüm bu hâller de, sadece MHP’ye özgü değil.
Milliyetçilik, bana siyaseten uzak; belki aile kökenlerinin, miraslarının karmaşıklığı, belki “memleketsiz”, beni kökensiz kıldı. Ama Türkiye’de milliyetçiliğin bir şekilde var olacağını, “memleket/ vatan sevgisi” duygularının, bazıları için de Türk milliyetçiliğinin yadsınamayacak, güçlü bir aidiyet bağı olduğunu biliyor ve bunu kimsenin reddetmemesi, aşağılamaması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye vatanseverliği, yurtseverliği veya Türk milliyetçiliği, nasıl adlandırırsanız adlandırın, bir tür milliyetçilik var olacak Türkiye’de. Bu milliyetçiliğin, Kürt kimliği ve hatta milliyetçiliği ile nasıl bir diyalog kurabileceği; ortak “ulusal çatı” bulabileceği mühim olan.
Türkiye’de “nasıl bir milliyetçilik” sorusunun cevabı ortaklaşa bulunmazsa gerçek ve çözümsüz sorun aslında yeni başlıyor demektir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.