BARIŞI KİRLETMEMEK LAZIM
Mahmut Övür
19 Ağustos 2012 Pazar 06:17
Bugün bayram... Bu bayrama silahların gölgesinde girmemeyi çok isterdim. Ama olmadı. Hâlâ barış umudumu yitirmiş değilim. Bu nedenle söylenen her söze, yeni bir başlangıç olabilir diye bakıyorum.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün dağa kaçırılışı ve dönüşüne de bu gözle baktım. Sürecin seyrine ilişkin "gariplikler" olduğu gibi söylenen sözler de şaşırtıcı...
"Asker olsun, dağdaki genç olsun ölen bütün çocukların bu ülkenin çocuğu olduğunu ve bu savaşı başta kendilerinin anlamsız bulduklarını söylediler. 'İstediğimiz demokratik özerklik planı, hiç de silahlı mücadeleyi gerektirmeyen demokratik bir taleptir ve Avrupa'da pek çok ülkede vardır. Bu bakımdan biz de yürüdüğümüz mücadelenin artık çok anlamsız olduğunu biliyoruz' dediler."
Bir yandan Foça'da ve Van'da şiddete, öldürmeye devam edip, öte yandan "yürüttüğümüz mücadele anlamsız" demek bir çelişkiler yumağı olarak karşımıza çıkıyor.
Buna rağmen o satırları okuyunca, 2009'da başlatılan "demokratik açılım" sürecini ve sonraki Oslo görüşmelerini düşündüm.
O günlerde hep yazıldı, Kürt meselesini yaratan vesayet rejimi gerilerken, Türkiye AB kriterlerini hayata geçirirken "demokratik özerklik" için "silahlı mücadele" vermenin anlamı yoktu.
İngiltere'de IRA meselesi ele alınırken dönemin başbakanı Tony Blair'in bir tek şartı vardı:
"Ben sizden silahı bırakmanızı istemiyorum, şiddeti durdurmanızı istiyorum..."
Geçen yıl 17 Kasım'da, 1999'da Öcalan'ın yakalanmasını hatırlatarak şunları yazmıştım:
"(PKK) Tam 4 yıl süren bir ateşkes ilan ediyor ve tek kurşun atmıyor. Sorunun çözüm beklentisi var ama Öcalan'ın yaşam güvencesi de önemli bir etken... Yani o koşullarda bunu yapabiliyor.
Şimdi PKK yönetimi çıksa ve "Silahları sınır dışına çekiyorum ve tek kurşun atmayacağım" açıklaması yapsa ne olur?
Buyurun "Türkiye toplumunun demokratik anayasasını yapın" dese tüm ezberler bozulmaz mı?"
PKK aklı bu yaklaşıma silahları susturarak değil, 14 Temmuz saldırısıyla cevap verdi. Şimdi eli silahlı gençler silahların gereksizliğinden söz ediyor. Peki, dağdakilerin fark ettiğini BDP neden fark etmiyor?
Demokratik hakların güvencesi sivil siyasettir. BDP parlamentoda var ve yüzlerce belediyeyi yönetiyor.
BDP bir kez olsun "Demokratik özerklik planı, hiç de silahlı mücadeleyi gerektirmeyen demokratik bir taleptir" sözünü neden etmedi?
Yaptığı tek şey, sürekli "devlet çözüm istemiyor" argümanını bıktırıcı biçimde söylemek. Gerçek şu ki, bu argümanlar şiddet devreden çıktığı gün çökmeye mahkûm.
Eğer samimiyetle barış istenirse devlete -soğuk savaş döneminde belki zordu amaküresel çağda demokratik talepleri kabul ettirmek hiç de zor değil.
Şimdi bir kez daha geriye dönüp bakalım, bugün söylenenleri aylar önce MİT adına konuşan bugünkü müsteşar Hakan Fidan Oslo'da söylemedi mi?
"Ben demokratik mücadele içine girip de dünyada sonucuna ulaşamamış hiçbir hareket görmedim."
Fidan, bununla da yetinmedi, şiddeti devreden çıkarmak için bir şey daha söyledi:
"Ben modalite önerisi olarak şunu dedim, şimdi bir defa eylemsizliği çok samimi olarak söylüyorum -başbakanın da fikri budur- bir zaman kazanma parametresi olarak ortaya koymuyoruz. Biz eylemsizliği var olan konuşmaların bir sağlayıcısı olarak görüyoruz."
Dün bu yaklaşıma "ihanet projesi" olarak bakanların bugün barıştan söz etmesi şaşırtsa da hayır denmez ama hayatta samimiyet diye de bir şey var.
Hepinizin Ramazan Bayramı'nı kutluyor, ülkemize ve insanlığa barış getirmesini diliyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.