BARIŞI HAYAL ETMEK
Orhan Miroğlu
01 Aralık 2011 Perşembe 00:16
Barışın rengi beyazdır. Kıbrıslı Türkler, afişte görüldüğü gibi ülkelerinin rengini beyaza boyamışlar ve mavi gökyüzüne salmışlar.. Kıbrıs adası beyaz bir bulut olmuş, gökyüzünün maviliklerinde salınıp duruyor.
Kıbrıslı bir çocuk elleriyle bu beyaz bulutu kuyruğundan çekip yakalamak, ona ulaşmak ve dokunmak istiyor.
Kıbrıslı Türkler hayallerindeki barışı bu afişle ifade etmişler..
Barış için ‘kendin olmak’ gerekiyor her şeyden önce. Barışı kuracak bir siyasi iraden olmazsa, barışı konuşamazsın kimseyle. Kıbrıslı Türkler bu düşüncelerini de afişin üstüne bir güzel yazmışlar.
Onlar artık, tarihin bir kâbus gibi yaşandığı yıllardan sonra ülkelerini Akdeniz’in mavilikleri üstünde dolanan beyaz bir bulut gibi hayal etmek istiyor ve her defasında ertelenen barış idealine bugün sahip çıkıyorlar.
CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) geçen hafta Uluslararası Barış Konferansı düzenledi.
Girne, Lefkoşa, Magosa ve Ara Bölge’de, geçmişle yüzleşme, federasyon ve barış konulu paneller, etkinliklerle geçen bir dolu hafta.
Rumlar, Türkler ve Türkiye’den davet edilen konuklar barışı hayal ettiler, barışı konuştular hep beraber..
Ankara’nın dondurucu soğuğundan ve içinde çok az umut barındıran siyasi ikliminden bir hafta uzak kalmak, çok iyi geldi doğrusu.
Etkinlikleri izlerken, Kıbrıslı Rumları ve Türkleri kıskanmadım desem yalan olur. Bu duygu en çok ‘ara bölgede’ kendini hissettirdi. Sevgili Niyazi Kızılyürek’in oturum başkanlığını yaptığı ve federasyonun tartışıldığı panelden çok etkilendiğimi itiraf edeyim.
İki Rum ve bir de Türk konuşmacı vardı. Salonun dinleyicileri de Türkler ve Rumlardı haliyle. Her biri bölünmüş Kıbrıs’ın bir tarafından geldiler ve ara bölgede buluştular..
Sonra bu bölünmeyi sona erdirecek yegâne çözüm olan federasyon fikrini Kıbrıs’ın tarihî ve siyasi tecrübelerini, her iki toplumun koşullara bağlı olarak değişen taleplerini hatırlayarak tartıştılar.
Kıbrıs’ta, her iki toplumu tehdit eden, fikirlerin serbestçe söylenmesini engelleyen bir baskı ortamı, bir şiddet olgusu yok.
EOKA ve TMT’nin açık-gizli operasyonları sona ermiş çoktan. Faili meçhul cinayetler toplu ölümler dönemi kapanmış. Toplumun geçmişiyle yüzleşmesine giden yolda önemli merhaleler kat edilmiş. Kıbrıslılar, milliyetçi-ırkçı fikirler her iki toplumu etkilesin ve esir alsın, böylece Kıbrıs bölünmüş bir ada olarak kalmaya devam etsin diye, EOKA ve TMT’nin geçmişte nasıl bir işbirliği içinde olduklarını konuşuyor ve her iki tarafın milliyetçi politikalarını sorguluyorlar. Her şey Türkiye’de yaşananlara o kadar çok benziyor ki, hayret ediyor insan.
Arada önemli bir fark var ama. Türkiye geçmişiyle yüzleşmeyi ve şiddeti aynı anda yaşıyor.. Şiddetin devam ediyor olması özgürlükler ortamını yok etmekle kalmıyor, gerçek bir yüzleşmeyi de engelliyor, siyasi tartışmaları sınırlıyor, bu tartışmaların, çoğulcu ortamlar içinde gelişmesinin önünü kapatıyor.
Siyasi aktörlerin doğruluğundan hiç kuşku duymadıkları bir hakikat ve yüzleşme anlayışı var; benimsedikleri birer çözüm modelleri var.
Kürt tarafı DTK’yı oluşturuyor mesela. Kürtlere özgü bir örgütlenme modeli olarak. Orada nasıl bir statü içinde yaşanacağına dair kararlar alınıyor. Ama bu kararlara ilişkin Türkiye’nin geri kalanı ne düşünecek, bu akla bile gelmiyor. Her şey tek taraflı. Ötekini, ‘benim taleplerimi’ kabul etmeye mecbur sanmak.. Bu talepleri meşru ve tartışılamaz talepler olarak görmesi gerektiğine inanmak.. Değilse savaşa devam. Devlet de savaşsa savaş hadi bakalım diyen havalarda..
Kıbrıs bu aşamayı çoktan geçmiş tabii.
Gelecek üstüne konuşmanın ulusal bir monologu tekrarlamaktan öte bir şey olduğuna inanıyor insanlar.
Federasyon fikri bu yüzden ortak bir fikir haline gelebiliyor ve ortak mekânlarda tartışılıyor.
Nikos Trimikliniotis şöyle dedi: “Federal çözüme karşı olanlar, aynı hedefe sahip olanlardır. İyi niyet dahi taşısalar vardıkları yer aynı: Çözüm için yegâne fırsatın önünün kapatılması. Sadece diyalog yoluyla, çözüme dair umudu koruyabiliriz. Tersi soğuk savaş dönemidir.”
Bölünmüş iki toplumu birarada yaşamaya itmenin doğru olmadığı söylendi aynı panelde.
Buna göre, her iki toplum belki elli yıl sonra ‘karma yaşama’ anlayışına sahip olabilirler, ama bugün için bu mümkün değil. Türkiye’nin bu bakımdan sahip olduğu şans, ‘karma’ yaşıyor olmamız büyük bir imkân, gel gör ki bu imkânı güçlendirmek değil, parçalamak yolunda çaba gösteriliyor.
Ara bölgede geçekleşen federasyon oturumunu Niyazi Kızılyürek yönetti.
Kızılyürek federasyon teorisi ve dünyadaki çeşitli uygulamaları konusunda sahip olduğu derin bilgisi, entelektüel ufku ve kavrayışı itibarıyla bence bugün dünyanın aklına ve bilgisine başvurulacak ender insanlarından biridir.. Bir âkil adam ama aynı zamanda bir barış aktivisti.
Federasyonun tartışıldığı paneli dinlerken, kafamdan yığınla soru gelip geçti.
Ama en çok da şunu düşündüm. Hani derler ya, “Türkiye Kuzey Kıbrıs’ta bir avuç Türk’e federasyon istiyor, ama federasyonun –veya özerkliğin– Türkiye’de F’sini bile konuşmak istemiyor.” Doğrusunu isterseniz ‘bir avuç Türk’ ve ‘bir avuç Türk’ten biraz fazla Rum’, kırk yıldır bu işi çözemedilerse, biz 20 milyon Kürt ve 50 milyon da Türk, bu işi nasıl çözeriz, akıl alacak gibi değil..
Bu kadar kavga gürültü içinde, çözüme bu noktadan başlarsak, yüzyıl mı desem, iki yüzyıl mı desem, ama galiba iki yüzyıl bile Kürt sorununu çözmeye yetmeyecek..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.