20 Mayıs 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır19°C
  • Ankara15°C
  • İzmir21°C
  • Berlin11°C

BARIŞA YASAL GÜVENCE

Hilal Kaplan

28 Şubat 2014 Cuma 08:20

Hükümetin sunduğu ve geçtiğimiz günlerde Meclis'ten geçen 'MİT Yasası' ile son üç yıldır paralel devletin 'şamar oğlanı' haline gelen teşkilatın kurumsallaşması bağlamında önemli bir adım atıldı.

İstihbarat teşkilatılarının var olduğu, istihbarî operasyonlarla hükümetlerin bile yıkıldığı (CIA itiraf etmeseydi, Musaddık'ı Amerika'nın yıktığına hâlâ komplo teorisi diyen 'gerçekçi'ler vardı) bir dünyada, ülkelerin güçlü istihbarat teşkilatları olması zorunludur. Bunu 'demokrasi kaybı' olarak lanse edenlerin, aynı zamanda demokrasi beşiği olarak ABD, İngiltere, Almanya, vb. gibi istihbarat teşkilatlarının gücü malum ülkeleri örnek göstermeleri de, bir dosyada 2.280 kişiyi dinlediği anlaşılan 'paralel devlet'e çıt çıkarmamaları da ibretlik çelişkilerdir.

Çıkan yasanın en önemli özelliklerinden birisi de çözüm sürecini yasal bir çerçeveye oturtmasıdır. Yasaya eklenen 'milli güvenlik ve ülke menfaati için yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt, oluşumlar ve kişilerle doğrudan ilişki kurabilecek' fıkrası sayesinde, İmralı ve Kandil ile geçmişte yapılmış ve yapılacak olan görüşmeler MİT'in görev kapsamı içine alınıyor. Gülen'in BBC röportajında gösterdiği ve 7 Şubat MİT krizine gönderme yapan 'yargılanma' sopasını hatırlayanlar, bu maddenin önemini de kavrayacaktır.

Ayrıca yasada yer alan 'MİT mensupları görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilir, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilir' fıkrasıyla da sadece İmralı'da yapılan görüşmelerin değil, Kandil'de yapılan görüşmelerin de MİT'in görev alanında olduğu kesinleştiriliyor.

MİT Yasası'yla sağlanan yasal güvencenin, BDP'nin Meclis'e sunduğu 'Toplumsal Barış ve Müzakere Kanun Teklifi'nde talep eden çerçeveyi birebir karşılamadığı açık. Fakat mevcut düzenleme, BDP'nin taleplerini dikkate alan bir ilk adım olarak görülmeli diye düşünüyorum.

BDP'nin teklifindeki olumlu yönlere dikkat çeken ve kendi önerilerini sunan, barış süreçleri alanındaki yetkin isimlerden Akın Özçer, www.serbestiyet.com'da yayınlanan ilgili yazısını şöyle bitiriyordu:

'Ne var ki Meclis Başkanlığı'na sunulan yasa önerisi 'müzakere' ve 'taraf' gibi tam da tartışma konusu yapılabilecek, hatta çözüme karşı kesimlerce kullanılabilecek bazı kavramlar içeriyor (...) Türkiye'de benzeri bir müzakere süreci yürütmek bir yana, içinde 'müzakere' ve 'taraf' kavramların geçtiği bir yasanın tam da içinde bulunduğumuz bu kutuplaşma ortamında çıkarılması ve Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi halinde iptal edilmemesi olasılığı var mı?'

Siyasî meşruiyeti olan talepleri dile getirirken, siyasî imkân dengesini gözetmeyi de öneren haklı bir soru değil mi?

BDP'nin de, Başbakan Erdoğan'a 'Yüce Divan'ı gösteren güruha eklemlenmeden, hem bu soru hem de Öcalan'ın 17 Aralık sürecini neden 'darbe' olarak adlandırdığı üzerinde düşünmesi gerekmez mi?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.