BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN BİR SÜREÇ MESELESİ
Bayram Bozyel
22 Mayıs 2015 Cuma 09:34
Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesut Barzani’nin bu ayın (Mayıs) başında başlayan ABD ve Avrupa ziyareti ile birlikte bağımsızlık konusu yeniden Kürtlerin gündemine girdi. Geçen yıl, IŞİD’in Musul kentine saldırısından önce bu sorun yoğun olarak tartışma konusu olmuş, bunun için referanduma gitme fikri oldukça yankı bulmuştu. Ne var ki İŞİD’in, Musul’un ardından yönünü Kürdistan’a çevirip Erbil’e doğru hızla ilerlemesi bağımsızlık tartışmalarını gündemden düşürdü ve IŞİD’e karşı savaş doğal olarak Kürtlerin önceliği haline geldi.
IŞİD’in yol açtığı tehdit ilk planda bağımsızlık konusunu geri plana ittiyse de, daha sonra paradoksal bir biçimde bağımsızlık bakımından daha elverişli koşulların oluşumuna neden oldu. IŞİD’in ilk saldırısından sonra Peşmerge gücü derlenip toparlandı, modern silahlarla donandı, savaşma kapasitesi arttı ve IŞİD’e vurduğu ölümcül darbelerle önemli bir saygınlık kazandı.
Bu dönemde yaşanan diğer ve en önemli gelişmelerden biri de ‘tartışmalı bölgeler’ olarak nitelendirilen geniş bir coğrafik alanın Peşmerge tarafından kurtarılıp Kürdistan’a katılması oldu. IŞİD, bir bakıma istemeden Kürdistan’ın coğrafik bütünlüğüne kavuşmasına hizmet etmiş oldu.
Gerçek bir Irak devleti artık yok
Öte yandan IŞİD saldırısı bütünlüklü bir Irak devletinin olmadığını gösterdi. IŞİD saldırıya geçtiğinde Irak ordusu bir anda buhar oldu ve Kürtler bir sabah uyandığında Bağdat ile Kürdistan arasında kurulmuş bir İslam devleti buldu. Irak devletinin parçalanmışlığının tek göstergesi ülkenin üç siyasi birime bölünmüşlüğü değildi elbet. Bağdat hükümeti politik ve zihinsel olarak da Irak’ın bütünlüğünü temsil etmekten bir hayli uzaklaşmıştı. Irkçı ve mezhepçi Maliki yönetimi, Sünnilere karşı izlediği intikamcı politikayla bu kesimi ötekileştirip IŞİD’in kucağına atarken, Kürdistan Bölgesi’ne karşı düşmanca bir tutum sürdürdü. Merkezi bütçeden Kürdistan Bölgesi’nin hakkı olan payı ödemedi, Kürtleri açlık ve yoksullukla cezalandırdı. Zaman zaman kendisine bağlı silahlı güçlerle onları tehdit etmeye yeltendi.
Maliki’ye karşı artan tepkiler üzerine Haydar Abadi başa getirildi. Ne var ki onun da Kürtlere karşı izlediği politika Maliki’ninkinden farklı olmadı. Aradan bir yıla yakın bir zaman geçtiği halde Erbil ile Bağdat arasında bütçe gelirlerinin paylaşımı, petrol satışı vb sorunlar hala çözülmüş değil. Kürtler IŞİD belasına karşı verdikleri savaşta binlerce evladını yitirdi, on binlercesi yaralandı, ekonomi durma noktasına geldi. Daha önce Suriye’den gelenler olmak üzere 1,5 milyon dolayında insan savaştan dolayı Kürdistan’a sığındı. Bunun yol açtığı maliyet inanılmaz boyutlarda.
Öbür tarafta ise Kürdistan’ı açlık ile terbiye etmeyen çalışan bir Bağdat yönetimi var. Abadi yönetimi savaş alanında buharlaşan asalak ordusuna para aktarmakta, Musul’daki memur maaşlarını ödemekte zorluk çekmez iken, IŞİD barbarlığına karşı canını ortaya koyarak savaşan Peşmerge güçleri için para bulamadığını iddia ediyor. Petrol ve gaz deryası üzerinde yaşayan Kürtlerin, şövenist Arap yönetiminden para dilenmek durumunda bırakılması trajik bir durum değil mi?
Gelinen aşamada Irak diye siyasi bir yapı, işleyen bir Irak Anayasası ve Kürtler, Şiiler ile Sünniler arasında ortak bir yaşama iradesi yok artık. Irakta yaşananlar ABD’nin zoruyla denenen bir uzatmadan başka bir şey değil.
Bağımsızlık, Kürtlere dayatılmış bir seçenek
Böyle bir tablo içinde Kürtler bakımından başka kapıya bakmak, daha somut olarak bağımsızlık sadece meşru değil, aynı zamanda dayatılmış bir seçenek olarak gündeme geliyor.
Öte yandan bağımsızlık bugünden yarına ilan edilecek bir şey olarak görülmemeli. Bağımsızlık sorunu iç ve dış boyutları olan bir süreç olarak değerlendirilmeli. Mevcut durumda Kürdistan Bölgesi fiilen bir devlet gibi işliyor zaten. Bir devletin sahip olması gereken hemen hemen bütün kurumlara sahiptir. Altyapısı, bağımsızlık ilanı için elverişlidir. Bütün bunlardan başka gerekli olan iki unsur daha var. Güçlü ortak bir siyasi irade ve bu iradenin yapılacak bir referandum ile halk tarafından benimsenmesi.
Mevcut Kürdistan hükümetinin bütün siyasi aktörleri kapsayacak tarzda geniş tabanlı bir biçimde kurulmuş olması bu açıdan önemli. Sayın Barzani Kürdistan’daki bütün siyasi tarafları sürece katmak ve seferber etmek için azami çaba sarf ediyor. Geriye kalıyor referandum. Bunun zamanlamasının Kürdistan Parlamentosu ve siyasi güçleri tarafından konsensüs ile belirleneceğine şüphe yok.
Referanduma gitmek elbette ertesi gün bağımsızlığın ilanı anlamına gelmez. Ama böyle bir adımın Kürtler için tarihi önemi tartışılmaz. Referandum, bağımsızlık yolunda önemli bir eşiğin aşılması demektir. Referandumdan sonra Kürtlerin Bağdat’ın aşağılayıcı dayatmalarına boyun eğmek için nedenleri kalmaz. Tersine referandum iradesini arkasına alarak bu kez koşulları Kürtler dayatır. En kötü ihtimal esnek bir konfederasyon ile bir süre daha birlikte yürümek için Araplara şans tanımak. Ancak Kürdistan’ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması sonuçta kaçınılmaz gibi.
Irak’ın mevcut parçalanmışlığı bağlamında şunun altı çizilmeli. Mevcut durumun sorumlusu Kürtler değil. Aksine Kürtler Irak çatısı altında kalmak için fazlasıyla özveride bulundu. Gelinen noktada bu sınırın sonuna gelindi. Eğer Irak artık dikiş tutmuyorsa Kürtlerin kendi başlarının çaresine bakması son derece doğal. Kimsenin bu konuda Kürtlere bir şey söyleme hakkı kalmaz.
Olası bir yol haritası
Bundan sonrası için şöyle bir yol haritasından söz edilebilir. IŞİD’in Musul’daki varlığı ciddi bir tehdit unsuru olarak duruyor. Dolayısıyla öncelik Musul’un kurtarılmasına verilecek. İkincisi, bir bozan durumuna düşmemek için Bağdat ile ilişkiler sonuna kadar zorlanacak. Başka bir ifade ile Irak’ın bütünlüğünün sürdürülemeyeceği gerçeğinin dünya tarafından anlaşılması için gerekli süreç tükenecek.
Sayın Barzani’nin son dönemde sürdürdüğü diplomatik çabalar bu açıdan anlamlıdır. ABD ve bazı Avrupa ülkelerine yapılan ziyaretlerle konuya ilişkin duyarlılık artırıldı. Bağımsızlık talebine doğrudan destek belirtenler oldu. ABD ise şimdilik Bağdat ile sürecin sonuna kadar tüketilmesinden yana.
Mevcut durumda bağımsız bir Kürt devleti ne bölge ülkeleri için bir tehdit ne de dünya için bir istikrarsızlık nedeni olur. Aksine özgürlükçü ve demokratik kurumları ve vizyonu ile böyle bir devlet bölgede ve dünyada barış ve istikrarın tesisinde önemli bir oynar. Son bir yıl içinde IŞİD’e karşı verilen savaş bile tek başına bunun örneği.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.