İki haftadır ipe un serip Serbestiyet yazılarımı yazmadım. Her şey babamın telefon açıp, “Sana mandalina ve hurma gönderdim. Arif’un uşağı Cemal’un otobüsüyle gönderdiğim koliyi Harem’den git al…” demesiyle başladı. İçimden “Ne gerek vardı astarı yüzünden pahalı, taksi parasına bile değmez” desem de işin aslının hiç de öyle olmadığını; dünyanın en leziz mandalinalarını yemeye başlayınca anladım. Kısacası ben iki haftadır mandalina ve hurma yiyerek Apiça köyünde yaşamanın hayaliyle yazı yazma işine giremedim. Oysa ne çok yazacak şey var. Köye kar yağdı mesela, uzun zamandır yağmadığı kadar. İki metreyi buldu. Köyü yaz kış bekleyen Hızır Kasap muhteşem fotoğraflar paylaştı. Malum, devir iletişim devri hiçbir köy size uzak kalamıyor. Hiçbir hakikat gizli kalmadığı gibi, bir şekilde çıkıveriyor işte ortaya…
Yazıya oturmadan önce babamı aradım. Mandalinalar için değil, bana hayatım boyunca torpil yapma olanağı vermediği için. Köylü olan babamın torpilini hiçbir zaman kullanmadığımın ve bundan maddi bir çıkar sağlamadığımın farkına vardım. Neden teşekkür ettiğimi anlamayan babam, “Kardan yollar bir haftadır kapalıydı. Üç günde elektrikler kesikti ama biz çok iyiyiz. Kuzinanun üzerinde koleti edip yiyoruz. Yağ ve minci de var… Sen ne zaman geleyisun. Bırak gel oraları” dedi; her konuşmamızda söylediği gibi. Babama “Ortada büyük bir kavga var. Kan gövdeyi götürüyor. Böyle durumlarda vatan benden yazı bekler, akıl fikir bekler. Bu ortamda gelemem…” demedim tabi. Zaten desem de gerçekçi olmazdı. Hiçbir şeyi bilmesem de haddimi bilirim ben. Yine de hadsiz öngörülerimi yazacağım. Bu kavgayla ilgili olarak tarihe not düşülsün diye. Bakarsın birkaç bin yıl sonra kazıdan çıkar benim bu hadsiz öngörülerim.
Bu ülke kuruluşunda sakat kuruldu. Egemen tek bir ırka dayandırıldı. Egemen devletin ayrık otları ayıklandı birer birer. Bu ayıklamada asimile olmayan ve direnen bir tek Kürtler kaldı. Bunun bedelini çok ağır ödediler. Katliamlara, haksızlıklara uğradılar. Hâlâ da devam ediyor bu haksızlıklar, adaletsizlikler. Kabul etmek gerekir ki Kürtlere adaletsiz davranmak bu ülkenin en iyi yönetme biçimi oldu. İktidarı bir şekilde Kürtlerin varlığı ve başkaldırışı belirledi. Son 30 yıla baktığımızda kan ve zulümle birlikte iktidarların bu çemberin içinde belirlendiğini görürüz. Düşünsenize en sağlıklı ve kudretli döneminde Ecevit’e verilmeyen iktidar, en hasta ve en yaşlı zamanında altın tepside sunuldu. Çünkü o Öcalan’ı yakalayan başbakandı…
“Türkiye’de her şeyi yapabilirsiniz ama Kürtlerle barışı asla”
AKP iktidarı için her şey güllük gülistanlık bir şekilde gitmeye başlamış, askeri vesayet geriletilmişken Tayyip Erdoğan’a bir haller oldu. Güç zehirlenmesi midir nedir, kalktı Kürtlerle barış girişimleri başlattı. Hatta bununla da yetinmeyip, yakalanmasıyla birlikte yaşlı ve hasta Ecevit’e tarihin en kötü hükümetini kurduran, başbakanlığı açan Öcalan ile diyalog kuruldu. Ve doğal olarak Kandil’le. Bu girişimler sonrası akan kan durdu. İşte bu bardağı taşıran son damla oldu. Hemen algı yönetimi işe başladı. ‘Türkiye’de her şeyi yapabilirsiniz ama Kürtlerle barışı asla’. Çünkü bu ülkeyi yönetme biçimidir Kürtlerle savaş. Her daim devreye sokulacak bir iktidar paylaşımıdır. Her gün onlarca ölünün geldiği bir ortamda, kan emiciler ölü sayısı çetelesi tutarken Erdoğan barışı istediği ve bunun adımlarını attığı için bir anda diktatörlük mertebesine yükseldi. Yine de zeki bir adam Erdoğan. Bu adımları atarken başına neler gelebileceğini az çok kestirmişti. “Bu uğurda başımızı veririz…” derken siyasetçi gibi değildi; başına neler gelebileceğini öngörmüştü. Bu kadarını öngörseydi yine bu adımları atar mıydı emin değilim açıkçası.
Son kavgaya ve bu kavganın oluşturduğu ittifaklara baktığımız zaman, bunun Erdoğan’la direkt ilişkisi olmasının ötesinde barışla da ilişkisi olduğunu düşünüyorum. “Erdoğan’sız bir AKP” dizayn etmenin temelinde olan, kuruluş felsefesine aykırı hareket eden başbakana haddini ne olursa olsun bildirmektir. Kürtlerle eşit yurttaşlık temelinde bir ülkenin temelini atmak her şeyden önce kurucu iradeye karşı çıkmaktır. İşte bütün bu ortak ittifakların temelinde de bu anlayış yatar. Oluşturulan “Kutsal ittifakların” çeşitliği sizi şaşırtsa da beni şaşırtmıyor nedense.
Daha düne kadar AKP iktidarının önün açan; bunun için her türlü yazıyı yazan Ekrem Dumanlı’nın aniden AKP karşıtı yiğit bir yazara dönüşmesinin nedeni, dershane kavgasıdır, derseniz ben de size ‘’hee’’ derim. Geçmişte AKP’yi ve icraatlarını savunmak adına bu ülkenin en namuslu yazarlarından biri olan Ahmet Altan’la karşı karşıya gelen Dumanlı şimdilerde yiğit muhaliflik örnekleri sergileye dursun ama şunu unutmasın; herkes balık hafızalı değildir.
Korku algısı oluşturmak
Ayrıca Google diye zihin tazelemeye birebir bir şey var. Dumanlı, son dönemde yazdığı yiğitlik mertebesi yüksek yazılarından birinde şöyle diyor: “… On binlerce insanın ölümüne sebep olan PKK’ya ve onun paralel devlet yapılanması olan KCK’ya bile sempati ile bakan birilerinin en barışçı hareketine ‘çete’ demeye cüret etmesi; ya da ‘alternatif devlet’ benzetmesine yeltenmesi korkunç hata değil de nedir!” Genel hatlarıyla İslamcı çevrelere ve Cemaat’ten olmayan yazar çizerlere ayar veren yazısı kavganın ne için yapıldığını açık seçik ortaya koyuyor aslında.
“KCK’ya bile…” sözcüğü her şeyden önce, ayırımcı ve faşist bir dil içeriyor. Cümlenin sonundaki ünlem işaretine de dikkat derim. Dikkat çünkü şahsen Cemaat ile hiçbir alıp veremediğim olmasa da korktum.
Korktum çünkü geçmişte Cemaat ile alıp veremediği olanların başlarına neler geldiğini hepimiz biliyoruz, hepimizin gözü önünde yaşandı bunlar. Ben cüret edemem. Hâlâ ‘’paralel devlet yok’’ mu diyorsunuz Sayın Dumanlı? Öyleyse öyledir, hürmetler saygılar. Korku algısı oluşturmak da böyle bir şey. Cehenneme giden taşları iyi niyetle döşemek gibi. Sizlerin ve biat ettiğiniz cemaatin aynı iyi niyeti taşıdığına inanıyorum ben…!
Bu kavgayı “yiyin birbirinizi…” algısıyla bakanlar en şuursuz durumdakiler aslında. İki nefret arasında gidip geliyor; hangisi daha baskınsa ona göre dümen kıvırıyorlar. Ya da “yesinler birbirlerini” derken ‘belki tabakta bize de bir şey kalır’ mantığındalar. Baştan söyleyeyim bu kavgada tabakta bir şey kalmaz. Sadece sizin geleceğiniz çalınır. Ve birileri yıkılması yüz yıla yakın süren askeri vesayetin yerine, işine gelmeyen siyasi iktidarları alengirli yöntemlerle deviren yeni bir vesayet sistemi inşa eder. Ki şu anda yaşanan da bu.
Burada asıl mesele; siyasi bir iktidarı meşru siyasi zeminde mücadele ederek mi alt edeceksiniz, ya da karanlık operasyonlarla mı? Ben mandalina yemeye gidiyorum. Tercih size kalmış… (Serbestiyet)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.