B PLANINA GEREK KALMADAN
Serpil Çevikcan
23 Mayıs 2015 Cumartesi 02:31
HDP’nin 7 Haziran’da barajı aşıp aşmaması, çözüm süreci açısından belirleyici faktör olarak daha çok ortaya çıkmaya başladı.
Seçim ortamına girmeye başladığımız günlerde, sürecin vazgeçilmez unsuru ve garantisi olarak algılanan, demokratik siyasi bir yapıyla muhataplık bağlamında daha çok teveccüh gösterilen HDP’ye dönük algının bir erozyona uğramakta olduğu açık.
Mevcut veriler, bu erozyonun gerekçesini bir tarafta aramanın diğer tarafa haksızlık anlamına geleceğini ortaya koyuyor.
Van sokaklarında musluklardan kan akıtan inat, belgeleriyle ortaya konan seçmene tehdit mektupları, asker-sivil kaçırma girişimleri ciddi alarm zilleri.
Diğer taraftan, mitinglerde sanki çözüm süreci başarısızlığa uğramış da bunu yeniden başlatmanın koşullarını yeniden sıralamak gerekiyormuş izlenimi veren sert bir üslup söz konusu.
Seçime yoğunlaşılan bir ortamda dikkatlerin başka tarafa çevrilmesi anlaşılır bir şey.
Zaten hükümet yetkilileri de bunu saklamıyor. Sürece en az zararla atlatılacak bir ara verildiğini açıkça söylüyor.
HDP’nin barajı aşıp aşmayacağını bekleyen İmralı da zaman zaman “Bu iş bitti” diyen Kandil de seçim sonucunu bekliyor.
Herkes bekliyor ancak konu barışı torpilleme olunca verilen arada yaşananların derin izler bırakmaması mümkün değil.
6-8 Ekim Kobani vakasının İmralı-devlet ilişkilerine, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 10’u zorlayan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a dönük algıya ve vatandaşın gözündeki çözüm süreci görüntüsüne nasıl darbe indirdiği hafızalarda.
Son haftalarda, HDP ekseninde yaşanan gelişmeler ve tartışmaların da dozu farklı olmakla birlikte benzer etkileri yaratacağı kesin.
Geride bıraktığımız kampanya sürecinde Diyanet meselesini, din-Kâbe tartışmasını bir türlü gündeminden düşüremeyen, asker kaçırılmasını, musluklardan kan akmasını engelleyemeyen HDP’nin, bunların baraj meselesinde köstek olmayacağını düşündüğü anlaşılıyor.
Meydanlarda, çift koldan, “şiddet, kan, terör, silah” gibi kelimelerle “Türkiye-lileşmek” vaadi örselenen HDP ve Demirtaş için ciddi handikaplar var.
Öte yandan, evi basılan, çocukları ağlatılan bir siyasi lider, binalarına saldırılan bir parti, güneydoğuda son haftalarda yaşanan her gelişmeden sorumlu tutulan bir siyasi hareket söz konusu.
Bu tablo, üzerine titrenilen bir çözüm süreci tablosu değil herhalde.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önceki gece canlı yayında çözüm sürecinin geleceğine ilişkin olarak yaptığı açıklamalar çok önemli ipuçları barındırıyor.
Devlet başkanının ve dolayısıyla devletin yol haritasının neye göre şekilleneceğini açıklıkla ortaya koyuyor.
Ne diyor Cumhurbaşkanı?
“Biz bir hukuk devleti olduğumuza göre atacağımız adımları da hukuk çerçevesi içerisinde atmaya mecburuz. Bu çiğnendiği anda ister istemez devlet kendine göre B planını, C planını da uygulamaya koyacaktır. 7 Haziran’da ne olacağını görmeden bir şey söylemek mümkün değil ama bu görüldüğü andan itibaren ne olacağı çok daha net ortaya çıkacaktır.”
7 Haziran’ın bir kırılma süreci olduğunu belirtiyor Cumhurbaşkanı.
HDP’nin barajı aşamaması halinde, görüşmelerin bu partiyle yürütülüp yürütülmeyeceğine hükümetin karar vereceğini vurguluyor.
“HDP baraja takılırsa güneydoğuda durum ne olur?” sorusuna karşılık da şu ifadeleri kullanıyor:
“Devlet bütün güçleriyle görevinin ne olduğunu bilir. Bedelini çok ağır öderler. Şu anda belli şeyler yapılmıyorsa, bu süreç gölgelenmesin diye yapılmıyor. Ama nerede, kim, ne yapıyor hepsi kayıtlarda.”
Ve bir süredir kesik olan İmralı-HDP teması konusunda oldukça sınırlayıcı ifadeler kullanıyor.
HDP’nin baraj sorunu ekseninde çözüm sürecinde tablo böyle.
Güvenlikçi yaklaşımlara dönüş riskini barındıran bir B planını savuşturmak için de barajı aşsa da aşmasa da HDP’yi çözüm denkleminin ortasında tutabilmek için de aynı şey lazım:
Aklıselim.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.