21 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara14°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

AZADÎ

Yavuz Delal

05 Eylül 2014 Cuma 11:37

Düşüncelerimizin çoğu dile getirilen amaçların ve amaçların üzerine inşa edildiği öncüllerin doğruluğu, geçerliliği ve güvenirliği dikkate alınmaksızın ve düşüncelerimizle etkileşim halinde olan vakıaların tabiatlarını ve keyfiyetlerini anlamaya çabalamaksızın gerçekleştirilen etkinliklerin zorunlu pratik sonuçlarının bir başarı hikâyesi olarak ortaya çıkması aslında vakıaların yalnızca kemiyetiyle ilgilidir. Bu bakımdan kelimenin tam anlamıyla yüzeyseldir.

Allah’u Teâlâ bütün mahlûkat içerisinde kendisine insanı muhatap almıştır. Bunun illeti de insanın akıl ve irade sahibi varlık olmasıdır. Akıl, eşyanın ve eşyanın içinde aktığı zamanda gerçekleşen vakıaların özüne yönelerek uzunluğun ve genişliğin üzerinde derinliği hesaba katar. Uzunluk ve genişlik eşyanın ve vakıanın pratik amaçları ve yüzeysel boyutlarıdır. Eşyanın ve vakıanın özü ise derinlik boyutunda bulunmaktadır. Aklın görevi herhangi bir şeyi yalnızca tutarlı yapmak (zekâ) değil aynı zaman da doğru yapmaktır. Bu bakımdan akıl zekâ gibi yalnızca bir araç değildir. Aklın görevi bilmek, anlamak ve onları kavrayarak eşya ve vakıayla ilişki kurmaktır. Bu yüzden akıl, özünü anlamak için eşyanın ve vakıanın pratik sonuçlarıyla yetinmeyip onların yüzeylerinden derinliklerine ulaşmayı amaçlar. Akıl yalnızca etkinliklerin pratik sonuçları ve başarılarıyla ilgili olanları değil algılanabilen bütün boyutları kavrar. Eşyanın ve vakıanın özüyle ilgilenmek onların kemiyetiyle değil temeliyle, en genel ve kapsayıcı özgül güçleriyle ilgilenmek anlamına gelir.

Zekâ salt tutarlı bir etkinlik ve bundan dolayı başarılı pratik sonuçlar için geçerlidir. Fakat akıl için geçerli olan, tutarlı etkinlikler ve başarılı pratik sonuçlar üzerinde durmak değil onların derinlikleri üzerine düşünce üretmektir. Dolayısıyla zekâ için geçerli olan etkinlik gerçekleştirmek ve bunun sonucu olarak zorunlu pratik sonuçlar başarmak akıl için geçerli değildir. Akıl, işlevini, bir etkinliği gerçekleştirmek ve bunun zorunlu pratik sonucu olarak bir başarı elde etmek olarak değil eşyayı ve vakıayı doğru anlamak olarak belirler.

Eğer akıl, eşyanın ve vakıanın özüne ilişkin düşünce üretmek ise, akla müracaat eden Kürdistanlı, “Kürt sorunu”na karşı lakayt kalamaz. “Kürt sorunu”yla ilgilenen Kürdistanlı, “Kürt sorunu”nca etkilenir ve “Kürt sorunu”nu etkiler. Çünkü “Kürt sorunu” Kürdistanlıdan ayrı bir parça değildir. Kürdistanlı “Kürt sorunu”nu kendisinden soyutlanmış bir vakıa olarak göremez. Aksine, onunla baskın bir ilgi içindedir ve bu ilgi aklını kullanmada üreticiliğini giderek yukarı çıkarmaktadır. Kürdistanlının aklını düşünce üretiminde işlevselleştirmesine neden olan öncül etken, kendisi ile “Kürt sorunu” arasındaki bu kaçınılmaz ilişkidir. Bu yüzden “Kürt sorunu”yla ilgi içindeki her Kürdistanlının “kaderi” yalnızca etkinlik üretmeye değil etkinliği ve etkinliğin dayanağı olan “Kürt sorunu” üzerine akıl yoluyla düşünce üretmeye meyillidir.

Bu meylin en güzel ve etkin örneği AZADÎ’dir. Bu bakımdan AZADÎ’nin bir başarı hasıl edip etmemesi aklı işlevselleştirmesiyle değil gerçekleştireceği etkinlikle alakalıdır. Aşağıda AZADÎ’nin çağrı metni linki bulunmaktadır. Bu metin ve daha sonra yayınlayacağı AZADÎ KONSEPTİ okunduğunda AZADÎ’nin düşünce üretimiyle siyasal bir temsiliyet bağıntısını nasıl kurduğunu anlamak da mümkün olacaktır.

http://www.inisiyatifazadi.com/etkinlik-azadi-inisiyatifi-i-olagan-genel-kongre-cagrisi-163

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.