AZ KALSIN "UMMAN'A İLTİCA" EDİYORMUŞUM!
Fatma Barbarosoğlu
17 Nisan 2010 Cumartesi 20:22
Toplu seyahatlerin en zor kısmı zamana kayıtlı kalmaktır. Uçağa biner binmez dağıtılan seyahat programı ile zamana kayıtlı olma endişesinden azat olduk. Ne zaman nerede ne yapacağımız dakika dakika belirtilmişti. Bu şık kitapçığın tasarlanmasının Sayın Hayrunisa Gül'ün fikri olduğunu öğrendik.
Pazartesi günü yazdığım gibi oldu her şey. İstanbul'da kuramadığımız dostluğu kurduk meslektaşlarımız ile. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül dönüş yolunda yaptığı sohbette "Dostluklar kurdunuz mu?" diye sordular.
Sayın Hayrunisa Gül ile hem giderken hem de dönüşte çok verimli geçen bir sohbetimiz oldu. Bu sohbeti yazabilirdim. Ancak kendileri yaptıkları hizmetlerin, yazılmasının hizmetin ruhuna zarar vereceğine inandığı için sizlerle paylaşmıyorum. Bu sohbetin hangi istikamette ilerlediğini sezebilmeniz için, ülkenin bütün yaşlılarından ve çocuklarından kendisini özellikle mesul hisseden bir first leydimiz var diyerek ipucu vermiş olayım.
Normal şartlarda birbirini hiç anlamayacak ve dinlemeyecek insanları, ortak mekân ve ortak zamanda buluşturmanın çok verimli bir zemin oluşturacağına ve ihtiyacımız olan "nezaket paydasını" en geniş şekilde tesis edeceğine inanıyorum.
Aynı araç içinde konvoya katıldığımız Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ahmet Sever gezi boyunca "hayat acemisi" halimi sürdürmeme yardımcı oldu. Gezide "hayat acemisi" olarak kalmam, esasında benim en büyük özgürlüğüm. "Acemi" kalarak detaylardan düşünceme yol bulabiliyorum çünkü.
Uçağın merdivenlerinde Ali Bulaç'a "Bu gezide bana ağabeylik yapacağınıza inanıyorum. Sizin Arapçanızın mihmandarlığında şehre dâhil olmayı planladım" dedim. Hakikaten Ali Bulaç seyahat boyunca şehre dahil olmamı sağladı. Ağabeylik yaptı. Çünkü o olmasaydı orada tanıştığım iki güzel insanı tanıma imkânım olmayacaktı. Okul açmak üzere sekiz ay önce Muskat'a yerleşmiş olan Bekir Atasoy ve arabasıyla bizi sanki yaşanmıyor gibi yaşanan şehre dahil eden Volkan Şeşe. Kendilerine minnettarım. Sadece şehre mekansal olarak değil, hatıralarını paylaşarak zamansal olarak da dahil olmamızı sağladılar.
Uçağa biner binmez hosteslerin acele kurabiye servisi yapmasını sağlayan Aslı Aydıntaşbaş'ın heyecanlı kıpırtısını görünce, "bu gezinin neşesi olacak kişi herhalde Aslı olur" dedim. Oldu. Yemek esnasında bile dizüstü bilgisayarını masanın üzerine çıkartarak, "Türkiye'den ve dünyadan" asla kopmayarak, Muskat'a sadece Sayın Cumhurbaşkanı'nı dinlediği esnada dahil oldu. O, mekânı bizimle, zamanı "Türkiye, özellikle de Ankara" üzerinden yaşadı.
13 Nisan'da doğum gününü kutladığımız Nagehan Alçı gezinin prensesi idi. Gittiğimiz yer masal ülkesi olduğu için seyahat boyunca Nagehan'ı bir masaldan ödünç alınmış prenses olarak gördüm. Onun o munis ve çatışmadan uzak kalbi, Umman ile müthiş bir uyum sağladı.
Nuh Albayrak yolculuk boyunca tuttuğu notları verme nezaketinde bulundu.
Koltuk arkadaşım Mahmut Övür ile Sultan Kabus'un postmodernliğine dair konuştuk. Onun "anlamak için soruyorum" dediği sorular, düşüncemi berraklaştırıcı bir fonksiyon üstlendi.
Sedat Ergin yol boyunca nezaket paydasını içselleştirmiş bir mesafe üzerinden diyalogda bulundu. Bunu niye yazıyorsunuz diyeceksiniz. Mesafeyi ve nezaketi önemli buluyorum. Çünkü maalesef bu adabı içselleştirememiş, içselleştirememiş olduğu için de "sen yoksun ve seni görmüyorum" dili üzerinden "kendini gerçekleştiren bir ekip" her yerde karşımıza çıkıyor. Nitekim bu seyahatte de vardı. Onları yazacak mıyım? Hayır! Güzel geçen bir seyahati nezaket paydasını imha eden bir iki kişi yüzünden imha edecek değilim.
Ve Cengiz Çandar! Ortadoğu bilgisinden gezi boyunca istifade ettik.
Ünlemi koydum çünkü dönüş yolundaki sohbette Sayın Cumhurbaşkanı "Güzel bir seyahatti, yorulmadığımız ender seyahatlerden biriydi" deyince, Cengiz Çandar "Fatma Hanım çok beğenmiş, iltica talebinde bulundu" dedi.
Cumhurbaşkanımız nasıl olur diye baktı: "Güzel dediysek o kadar da değil!"
Derdimi anlatayım derken postmodern başarı masalı olarak kodladığım Umman Sultanı Kabus için "Allah Sultana uzun ömürler versin" diye söze başlamıştım ki; Sayın Cumhurbaşkanı "Allah hepimize uzun ömürler versin" dedi.
Amin. Allah hepimize uzun ömürler versin. Ama bendeniz cümlemi şöyle tamamlayacaktım: Ülkenin temizliğine, mimari yapısına, yeşil alanlarına, insanlarının latif iklimine hayran kaldık. Lakin bütün bunlar Umman Sultanı'nın kendi kişiliği etrafında oluşturmuş olduğu bir hâle. Bu hâleyi devletin kurumsal kimliğinde baki kılmadıkça, kendi ömrünün sınırları ile sınırlı bir yapı olma riski var. Cümlemi tamamlayamadım.
Çengiz Çandar'ın esprisine gelince... Bütün seyahat boyunca ben Umman'da yaşayabilirim dedim. 2006 yılında yapmış olduğumuz Seul gezisinde Koreliler bize, yabancı yazarları ağırladıkları konuk evini göstermişlerdi. Yabancı yazarlar bir yıla yakın bir süre burada kalarak konusu Kore'de geçen bir roman yazıyorlarmış. Bu proje çok hoş gelmişti. Ama Seul'de yaşamam mümkün değildi. Oysa Muskat'ta yaşayabilirim. Ve evet konusu Muskat'ta geçen bir roman yazabilirim.
Türkiye bizim annemiz olsun diyen Ummanlıların zaman ve mekân algısı üzerinde düşünebilirim. Orada yaşayan Türklerin anılarını bir masal gibi dinledim. Sakinliğin dokusunu "orada" yaşayarak çözebilirim. Suç oranının azlığı, kadına dair şiddetin asla söz konusu olmadığı bu ülkede kendi gözlerimle gözlemde bulunmak çok cazip görünüyor. Türkiye'ye uzaktan, Arap âlemine daha yakından bakmak istiyorum. Mesleki olarak buna ihtiyacım var.
Cengiz Çandar buna iltica diyorsa... Canı sağ olsun. Edip Cansever "İnsan yaşadığı yerin toprağına benzer" diyor ya. Ben de yaşamadığım yerlerin toprağını görmek, o toprağın insanının neden öyle olduğunu düşünmek istiyorum.
Nereden geldi bu aşk diyeceksiniz. 25 Mart'ta Leipzig'de Umman'a dair yapılmış olan bir toplantının tebliğleri çok dikkat çekiciydi. Mesela tebliğlerden biri "Umman'da İngilizce üzerinden yereli ve küreseli birleştirmek" başlığını taşıyordu.
Küreselin gölgesinde gelişen "gelen gelenek" kavramı üzerinde çalışmak istiyorum. Bu bakımdan Umman, ek yerleri ilk bakışta çok fark edilmeyen bir "gelen gelenek" inşa etmişe benziyor.
Umman üzerine geri kalanları,"Umman: Çiçek ve Hançer" isimli gezi notlarımdan okuyacaksınız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.