AYM, EGEMENLİK PEŞİNDE Mİ?
Hilal Kaplan
07 Nisan 2014 Pazartesi 10:30
Amerikan Millî Güvenlik Teşkilatı (NSA) belgelerini sızdıran Edward Snowden'ın akibeti muğlaklığını korusa da, belgelerin en azından bir kısmına ulaşan Glen Greenwald, firstlook.org/theintercept adresli site üzerinden belgeleri peyderpey yayınlamayı sürdürüyor.
Son yayınladıkları belgeye göre, istihbarat paylaşımı içerisinde bulunan 'Beş Göz' ülkelerinin istihbarat ajanslarının (ABD, Britanya, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda) 2010 yılında katıldığı toplantıda twitter, facebook ve youtube gibi sosyal medya platformlarının şu amaçlarla kullanılması ele alınmış: 1. Yanıltmaca 2. Devlet propagandası 3. Hedef ülkeler hakkında dezenformasyon 4. Toplumsal psikolojiyi yönlendirme 5. Kitlesel mesaj verme. Bu yönde çalışan birimin (Joint Threat Research Intelligence Group) kendine koyduğu amaç 'çevrimiçi teknikleri kullanarak, bir şeyin siber veya gerçek dünyada olmasını sağlamak' diye tanımlanmış.
Özellikle Gezi kalkışmasından bu yana, sosyal medyanın nimetten zillete nasıl bir dönüş yapabileceğini ülke olarak gördük. 'Taksim'de yüz ölü' haberlerinden Suriye'de çekilmiş fotoğrafların Türkiye'de oluyormuş gibi yaygınlaştırılmasına kadar pek çok akıl almaz yalanın çoğaltılmasına ve buna en çok gazetecilerle oyuncuların vesile olmasına şahit olduk.
Ardından 17 Aralık'ta başlayan darbe girişimi de sosyal medyanın yanıltmaca, propaganda, dezenformasyon gibi amaçlarla ne kadar mahir şekilde manipüle edilebileceğini bize kanıtladı. Buraya kadarki kısım, sosyal medyanın sadece özgürlüklerle ilişkisi olduğunu iddia edenlere yönelikti.
Buna ek olarak, söz konusu şirketlerin ABD ve İngiltere devletleriyle tam bir işbirliği içerisinde hareket ettiğini biliyoruz. Hatta twitter ABD makamlarından gelen talimatları bazen mahkeme emrine bile gerek duymadan (El Kassam Tugayları'nın İngilizce hesabının gerekçesiz kapatılması, vb.) uyguluyor.
Öyleyse twitter'ın, vatandaşları üzerinden en çok kâr ettiği bilinen bir şirketten, ABD ile İngiltere'ye göre çok çok az sayıda kalan Türkiye'nin taleplerinin hiçbirinin karşılanmaması, ısrarla burada ofis açmaması, vergi denetimi gibi sorumluluklardan azade olması hukukî bir sorun değil midir?
Yine Türkiye'deki kâr oranı ilk beşte bulunan youtube'un, ülkenin millî güvenlik sırlarını deşifre eden bir video url'sini dahi yayından kaldırmayı reddetmesi itiraz edilmesi gereken bir haksızlık değil midir? Burada Türkiye vatandaşlarının ve devletinin hukukunu koruyacak olan mercii kimdir?
İşin bir de diğer boyutu var:
Anayasa Mahkemesi (AYM), twitter'ın açılmasına karar verdiğinden beri yere göğe sığdırılamıyor. Mahkeme hem özgürlüklere sahip çıkması bakımından hem de 17 Aralık'tan beri yıpranan yargı imajını düzeltme bakımından övülüyor.
Ancak işin esasına baktığınızda, ülkenin en yüksek yargı organı olmasına rağmen AYM'nin bu kararı hukukî yetki alanının dışına çıkarak verdiğini görüyoruz. 'İdari işlem hakkında bireysel başvuru yapılmaz' hükmü ve bireysel başvuru için iç hukuk yollarının tamamlanması şartı çiğneniyor. Böylelikle hem her idari işleme bireysel başvurunun yolu açılmış oluyor, hem de AYM iç hukuktaki son danışma mercii olma sıfatının da dışına çıkarak, Danıştay, Yargıtay ve birinci derence mahkemeleri gibi aşamaları elinin tersiyle iterek hareket etmiş oluyor.
Bu yüzden, meşhur hukuk felsefecisi Carl Schmitt'in 'Egemen, istisnaya karar verendir' tanımına başvurmadan AYM kararını yorumlamak beyhudedir. Buna göre, bir ülkedeki egemenlik, o ülkede hukukun dışına çıkılmasına karar veren güce aittir. Mevcut hukukun dışına çıkılması durumuna Schmitt, 'istisna hali' der. Bu istisna hali içinde, egemenin kararları dahilinde yapılan her şey mübahtır. Egemen, yasanın hem içinde hem de dışında yer alabilmesi hasebiyle 'egemen' olandır. Türkiye'de uzun yıllar askerin, ardından da yargı güçlerinin hukuku askıya almasına alışığız. O yüzden AYM'nin mezkûr hamlesine de şüpheyle yaklaşma ihtiyacı duyuyorum.
AYM'nin derdi, özgürlük görünümü altında ilan ettiği istisna haliyle egemenliğini normalleştirmek ve pekiştirmek midir, bilemem. Kendince ülke imajına zarar geldiği gerekçesiyle 'millî' bir karar olduğunu düşündüğü için mi en yüksek yargı makamı olmasına aldırmadan yargısal prosedürü çiğnedi, onu da bilemem.
Bildiğim, AYM'yi ayakta alkışlamaya kalkmadan önce, bu yetki gaspının her zaman 'özgürlük ve demokrasi' lehine harcanmama ihtimalini de göz önünde bulundurmamız gerektiğidir. Şayet derdimiz öncelikli olarak ilkeler ve meşruiyet ise, AYM'nin kendi hukukî sınırlarını aşaraki yetki gaspı içerisinde bu kararı alması sorgulanmayı hak etmektedir.
Yağmurdan kaçarken, doluya tutulmayalım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.