AYAKTA DURAMAZLAR
Ahmet Altan-
27 Ocak 2016 Çarşamba 02:03
Şu andaki iktidar bazılarına çok güçlü görünüyor.
Böyle görmek için nedenleri var.
Yüzde kırk dokuz küsur oy almış, yargıyı, polisi, orduyu, medyayı ele geçirmiş, her yere kendi adamlarını yerleştirmiş, istediğini hapse attırıp, istediği şirkete el koyuyor, anayasayı dinlemiyor, “fiili başkanlık” sistemine geçtiğini ilan edebilecek kadar yasalardan bağımsız davranabiliyor, alabildiğine şiddet uyguluyor, bütün ülkede bir korku ve dehşet iklimi yaratabiliyor, kendisiyle aynı fikirde olmayan herkesi “hain” ilan ediyor, akademisyenlere “alçak” diyor.
Ben de size diyorum ki AKP iktidarı çökmenin eşiğinde.
Çökmesinin nedeni de bu “yasadışı”, anlamsız ve hukuksuz güçlenmesi olacak.
Yıllarca önce bir arkadaşım okuduğu bir otobiyografiyi anlatmıştı bana.
Yanlış hatırlamıyorsam Harvard’lı genç bir çocuk “vücut geliştirme” sporuna başlıyor.
Ağırlıklarla çalışıyor.
Gittikçe daha fazla güçlenmek ve adalelerini şişirmek istiyor.
Derken bu istek bir takıntıya dönüşüyor.
Biliyorsunuz, başarının ve çöküşün nedeni genellikle takıntıdır.
İnsanı hem başarıya götürür hem de zirveden tepetaklak eder.
Çocuk okula, derslere, hayata, kızlara aldırmıyor artık.
Her gün saatlerce spor salonunda çalışıyor.
İlaçlar alıyor.
Omuzları kabarıyor, göğüs kasları şişiyor, pazıları kalınlaşıyor, karnı bir adale yığını oluyor.
Göreni korkutacak bir iriliğe ve güce ulaşıyor.
Bu kasları yapabilmek için vücudundaki bütün yağları yakacak bir rejim uyguluyor.
Vücudunda dirhem yağ kalmıyor.
Genç çocuk, bir sabah kalktığında ayakta zor durduğunu fark ediyor.
Bütün yağlarını yakıp kasa çevirirken, ayak tabanlarının altındaki yağları da yakmış bitirmiş, ayak kemiklerinin altında incecik bir deri tabakası kalmış.
Ayakta güçlü bir şekilde durabilmemiz için, ayak tabanlarımızın altındaki yağ dokularından oluşan o bombelere ihtiyacımız var, onlar olmadığında ayakta duramıyoruz.
Genç çocuk vücudunu bir abideye dönüştürmüş, bir canavar gibi büyümüş, güçlenmiş ama kendisini taşıyacak ayaklarının altındaki tabaka da eriyip bitmiş.
O dev gibi çocuğu üç yaşındaki bir bebek biraz hızla itse yıkabilecek.
En güçlü gözüktüğü anda aslında bütün gücünü yitirdiğini anlıyor.
Sporu bırakıyor ve oturup bu macerayı anlatan bir kitap yazıyor.
AKP iktidarının durumu da aynen bu çocuğun durumuna benziyor.
Bu saçma sapan iriliğe, bu hukuk tanımaz güce ulaşmak için bulabildiği her şeyi yaktı, güce çevirdi.
Omuzları karpuz gibi şişerken, ayak tabanları kağıt gibi inceldi.
Ayakta duramıyor.
İtseniz düşecek hale geldi.
Sadece 7 Haziran’dan sonra neler olduğuna, AKP’nin göğsünü şişirmek için akılsızca neleri yaktığına bakın.
Ulusalcıları ve milliyetçileri yanına çekebilmek için korkunç, kanlı bir içsavaş başlattı.
Daha önce bu ülkenin hiç görmediği türden vahşi bir savaşı sürdürüyor, yasalara aykırı bir şekilde “sokağa çıkma” yasakları uyguluyor, mahallelere tanklar sokuyor, evleri bombalıyor, sokakta bebekleri vuruyor, yaralıları ölüme terk ediyor.
Sadece şu anda 28 kişi karanlık, soğuk bir bodrumda ölümü bekliyor.
Ambulansları göndermiyorlar.
“Yok” denilen Ergenekon’u andıran bir örgütlenme, duvarlara, terkedilmiş okulların karatahtalarına ırkçı tehditler yazarak, beyaz bayraklı kadınları, yaşlıları vurarak, evleri yıkarak, ilçeleri boşaltarak, alabildiğine kan dökerek, Kürtlerle Türkleri bir daha bir araya gelemeyecek halde bölüp, çok keskin bir nefreti toplumun ortasına yerleştiriyor.
Bir yandan da kendisini eleştirenleri, “beni değil PKK’yı eleştireceksin, yoksa sana hain derim” diye tehdit ediyor. Sanki bu ülkenin asayişinden, barışından, güvenliğinden PKK sorumluymuş, siyasi iktidarın böyle bir görevi yokmuş, bir ülkenin yönetiminden hükümeti sorumlu değilmiş gibi yaptıklarının eleştirilmesini önlemeye çalışıyor.
Eğer Türkiye’yi yöneten güçlerden biri PKK’ysa, bize de söyleyin bu gerçeği, PKK’yı da siyasi iktidarla birlikte eleştirelim.
“Barışın” kendi işlerine yaradığını düşündüklerinde PKK ile ne türlü ilişkiler kurabildiklerini İmralı Notları’ndan okuyoruz…
HDP “seni başkan yaptırmayacağız” demeden, 7 Haziran’da AKP’nin oyları düşmeden önce PKK ve Apo ile böyle ballı börekli ilişkiler kurabiliyordunuz da şimdi neden savaşın en vahşisini sürdürüyorsunuz?
PKK o zamanlar Diyarbakır Belediyesi’nde park bekçisi miydi?
Apo emekli diplomat mıydı?
PKK bugün neyse o gün de oydu…
Ve barış istiyorsanız o gün olduğu gibi bugün de onlarla görüşeceksiniz.
O barış görüşmelerinden bir “başkanlık” çıkartabilmek ümidiyle “süreci” başlattınız, o sürecin yarattığı umut duvarının arkasında müthiş bir faşizm örgüsü ördünüz.
Başkanlık umudu bitince de insanlık dışı bir şiddet ve vahşetle çoluk çocuk Kürtleri kesiyorsunuz, binlerce insanı “sürgüne” zorluyorsunuz, binlerce insan evini barkını terk ediyor.
Ülke kanıyor.
Bölünüyor.
Parçalanıyor.
AKP, sadece Kürtlerle Türkleri birbirinden koparmakla yetinmedi.
Burayı bir devlet yapan hukuku da berhava etti, bugün bu ülkede yargıya güvenen tek bir insan yok.
Eğer AKP’yi ya da “fiili başkan” olduğunu anayasayı çiğneyerek ilan eden cumurbaşkanını eleştirirsen Sulh Ceza Hakimlikleri denilen hukuk garabetinin önüne götürüp seni tutukluyorlar.
Hukuku yok ederek toplumu tümüyle güvencesiz bıraktı.
Bugün AKP’lilerin kendileri de dahil bu ülkede güvencede olan kimse yok… Kendileri en çok destekleyen insanları işten kovdukları gibi onları da herkesle birlikte her an tutuklayabilirler.
Eğer “fiili başkana” biat etmezsen, en küçük bir eleştiriyi dile getirirsen mahkemeyi boylarsın.
Hukukun olmadığı yerde devlet yoktur.
Devleti de yok ettiler.
O da yetmedi.
Çeşitli etnik kökenden, mezhepten, dinden milyonlarca insanın bir “millet” olarak bir araya toplanmasını sağlayan “ortak ülkülerin” hepsini ortadan kaldırdılar.
Şu anda AKP’liler, laikler, Kürtler olarak üç ayrı düşman “kabile” halinde, her an biribirimizin gırtlağına sarılmaya hazır vaziyette öfkeyle yaşıyoruz.
Millet de kalmadı.
Devlet yok, hukuk yok, millet yok, barış yok, huzur yok, asayiş yok, milletin ortak polisi, yargısı, ordusu yok.
Bunlar AKP’nin pazularını şişiriyor ama tabanlarını incelttikçe inceltiyor.
Ayakta duramayacaklarını onlar da görüyor.
Bir an önce “başkanlık” dedikleri bir diktatörlük rejimi kurarak, bugünkünden beter bir şiddet rejimine geçmeyi ve mümkün olduğunca iktidarlarını bu şiddet eşliğinde sürdürmeyi planlıyorlar.
Kendi yandaşlarını bir arada tutabilmek, milliyetçilik flamalarını dalgalandırabilmek için de kalkıp Rus uçağını düşürüp, bununla övünüyorlar.
Bizzat AKP yandaşı yazarların söylediğine göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Silahlı Kuvvetleri uçaklarını Türkiye’nin sınırlarına gönderemiyor.
Kendi uçağımızla kendi sınırımızı denetleyemez hale geliyoruz.
Kürt mahallesine tankı sokuyorlar ama sınıra uçak yollayamıyorlar.
Çünkü sınıra yaklaşan uçağı vurmak için Ruslar alesta bekliyor.
Hırsızlıklar, yolsuzluklar ise devletin ve hukukun olmadığı bir ortamda gırla gidiyor.
İstedikleri şirkete, bankaya el koyuyorlar.
İstedikleri adama devlet hazinesinden “ihale” adı altında paraları dağıtıyorlar.
Yabancı yatırımcılar kaçıyor, dolar fırlıyor, enflasyon alıp başını gidiyor, batık krediler çığ gibi artıyor.
Ekonomiyi de çökertiyorlar.
Ekonomi de kalmıyor.
Her şeyi bitirdikten sonra dine sarılmaya çalışıyorlar.
Muhtarlarla kaymakamları birer “muhbire” çevirmeye uğraşan cumhurbaşkanı, kaymakamlara “mevzuata aldırmayın” talimatı verip onları kuralların dışına çıkmaya zorlarken aynen şöyle diyor:
“Bakın sizlere, sevgililer sevgilisinden bir talimat, ‘Müslüman aynı delikten ikinci defa ısırılmaz’.”
“Sevgililer sevgilisi” bildiğiniz gibi Hazreti Muhammed.
Kaymakamlara talimatı “peygamber” veriyor.
Birincisi Hazreti Muhammed ne kadar değerli olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaymaklamlarına “talimatları” anayasa ve yasalar verir.
İkincisi bu ülkenin kaymakamları ne zamandan beri “Müslüman” kimliğiyle talimat alıyor?
Bu ülkenin insanlarının ve görevlilerinin “resmi” kimlikleri Müslümanlık değildir. Onların ortak kimliği “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olmalarıdır…
Müslüman olmak zorunda değiller, isterlerse Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Mecusi, isterlerse dinsiz de olabilirler.
Müslümanlık kimliğini tek ve resmi kimlik haline getirmeye çalışarak laikliği de yok ediyorlar.
Bir de “ne o, Müslümanlıktan rahatsız mı oldun” kabarmasıyla yapıyorlar bunu.
Sanki laikliği yok etme hakkına sahiplermiş gibi…
AKP oy alacak diye bu ülke laikliğinden vaz mı gececek?
Laik bir ülke isteyen milyonlarca insan ne olacak?
Bu kimliği böyle keyfinizce değiştirmeye kalktığınızda çok açık bir anayasa suçu işliyorsunuz.
İşin korkunç yanı ne biliyor musunuz, aslında dindar bile değiller.
Sadece laikliği değil, Diyanet’in gözü kararmış ahlaksız fetvalarıyla, hırsızlık hakkında tek söz söyleyememesiyle, “yolsuzluk hırsızlık değildir” fetvaları veren din adamlarıyla, “din şemsiyesine” sığınarak sürdürdükleri hırsızlıklarla, yolsuzluklarla, ahlaksızlıklarla dini de yok ediyorlar.
Bizim toplumun “ahlak” temelini sağlam tutmaya yardım eden “dini ve dindarlığı” da bu büyük talan seferberliğiyle ortadan kaldırıyorlar.
Devlet yok, millet yok, laiklik yok, hukuk yok, barış yok, birlik yok, asayiş yok, ahlak yok, din yok, ekonomik bir ümit yok.
Bu AKP iktidarı neyin üstünde duracak?
Nasıl duracak?
Omuzlarını kabarttı ama ayak tabanları kağıt gibi…
Bir toplumun ve bir iktidarın üstünde sağlamca durabileceği hiçbir değer, hiçbir müessese kalmadı.
AKP çok yakında çökecek.
Bu açıkça gözüküyor.
Önemli olan Türkiye’yi de kendileriyle birlikte çökertmek isteyen bu gruba engel olmak için, bu ülkenin çökmesini istemeyenlerin hukuk ve demokrasi etrafında toplanıp direnmesi.
Ülkenin bu korkunç çöküşünü durdurması.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.