23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır18°C
  • Ankara18°C
  • İzmir15°C
  • Berlin4°C

ASYA-ORTADOĞU-KÜRDİSTAN, SAVAŞ ALANI!

Sinan Çiftyürek

18 Ekim 2014 Cumartesi 20:46

Kobanê üzerinde hava ağırlaşıyor. Sokak çatışmalarında IŞİD kayıplar vermesine ve Koalisyon güçlerinin artan hava saldırılarına rağmen, Kobanê’nin boğazını sıkan IŞİD eli kırılamıyor! Kürt askeri güçleri, elindeki silahlarla IŞİD’in belini kıramıyor. Bölgesel savaşlarla ya da savaş içerisinde savaşla bölgeyi yeniden kendince dizayn etmek isteyen güç merkezleri ise, bölgede yıllara yayılmış uzatmalı savaştan yana siyasetleri nedeniyle IŞİD ile oynamak çıkarlarına geliyor! 

Ortadoğu ve Kürdistan, uzun yıllar sürecek savaş arenası! 

Küresel ve bölgesel güç merkezlerinin kavgası; Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinin de ötesinde, Asya kıtasına, özelde de Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgenine, kimin sahip olacağı üzerinde devam ediyor. Bu yeni de değildir. SSCB ve sosyalist sistemin yıkılmasının ardında ABD, Batı’da Avrupa’yı, Doğu’da ise Japonya’yı yedekleyen Avrasya üzerinde egemenlik kurma stratejisi geliştirmişti.

ABD’li strateji uzmanı Brzezinski, “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında; ABD için “21. yüzyılda en önemli stratejik ödülün Avrasya üstünde kontrol tesis etmek” olduğunu belirtir ve devamında, ABD 21. yüzyılda “süper güç tahtını korumak istiyorsa Avrasya’yı denetlemelidir” der.

Öyle ki, “Avrasya üzerinde egemenlik kurmayı içeren stratejik plan; ABD için 1945-1990’lı yılları içeren ‘soğuk savaş’ döneminden daha önemlidir. Pentagon, kapsayacağı zaman süresinin ve mali boyutunun ‘soğuk savaş’ yıllarından daha fazlasını içereceğini bilerek planı oluşturdu” (S. Çiftyürek, Emperyalizmin Avrasya Stratejisi, Ortadoğu ve Kürdistan sy 34)

ABD Başkanı Obama ve müttefik ülke liderlerinin bugünlerde sıkça “savaşta sonuç almak uzun yıllar alacak” benzeri açıklamaları bu çerçevede değerlendirilmelidir.

Söz konusu üçgende son 20 yıldır, emperyalist güçler arası kızışan kavga ve aralıksız devam eden bölgesel-yerel savaşlar; özelde de Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Kürdistan, Gürcistan ve Ukrayna’da ki savaşlar, Avrasya üzerinde egemenlik kavgasının dışında ele alınamaz. ABD’nin, Afganistan, Irak, Suriye, Gürcistan ile Ukrayna’da her defasında kapıdan kovulmasına rağmen tekrar tekrar bacadan girme ısrarının temelinde de yine belirttiğimiz büyük stratejik hesap yatıyor.

Devam eden savaşların bu niteliği yani emperyalistlerce uzun yılları alacak şeklindeki kurgusu nedeniyle, İslam coğrafyasında süren savaşlar, Müslüman toplumların kendi içerisinde uzun vadede reformlara yol açacak iç hesaplaşmalarını perdeliyor. Başka bir ifadeyle Batı ve Doğulu emperyalist güç merkezlerinin İslam coğrafyası üzerindeki egemenlik savaşları, Müslüman toplumların iç hesaplaşmalarını yani İslam’da Batı benzeri reformları engelliyor, en azından frenliyor. Çünkü Müslüman toplumlarda ki iç dinamikler, kendi içlerinde hesaplaşmak yerine, küresel ve bölgesel güçler adına vekâlet savaşlarını sürdürmekle meşguller.

Kürdistan, coğrafik olarak operasyon içerisinde operasyonların yapıldığı coğrafyanın merkezinde bulunuyorsa, küresel güç merkezlerinin olduğu kadar, emperyal hesapları bulunan bölgesel güçlerin de planları içerisinde yer aldığı, alacağı açıktır. Mesele bugün küresel ve bölgesel güç merkezlerinin hesap içerisinde hesaplarının ya da operasyon içerisinde operasyonlarının yer yer kesiştiği, yer yer de çatıştığı coğrafyanın merkezinde yer alan Kürdistan’daki siyasal dinamiklerin ne yapacağıdır. Gerçekten de Kürt siyasetinin ne yaptığı ne yapacağı önem kazanıyor.

Kürdistanlı siyasal yapıları arasında ittifak kurma arayışları güçleniyor 

*Batı Kürdistan’da iki ayrı ekseni temsil eden; Rojava Halk Meclisi (EGRK) ile Suriye Kürt Ulusal Cephesi (ENKS) temsilcilerinin, genelde ulusal birlik özelde de “ortak askeri gücün kurulması konularını görüşmek” için bir araya gelmeleri; konu hakkında BasNews’e konuşan Newaf Şerif’in, “Kurulacak yeni askeri güç hiçbir parti ya da tarafın denetiminde olmayacak ve sadece Rojava’yı korumakla mükellef olacak” açıklaması;
*EGRK ve ENSK temsilcilerinin Erbil’de Mesud Barzani ile bir araya gelmeleri ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in de görüşmeler için Erbil’e gitmesi;

*KDP, YNK yetkililerinin hem aralarındaki kimi sorunları gidermek hem de Batı Kürdistan’a özelde de Kobanê’ye destek konularını görüşmek üzere Süleymaniye’de buluşmaları;

*Güney Kürdistan’da, başta hükümet ve partiler olmak üzere herkesin Kobanêye siyasi ve askeri sahiplenme de kararlılık sergilenmesi;

*Cemil Bayık’ın Rudaw’da İnan Gedik’e; "Bu süreçte farklı Kürt gruplar ile bir arada savaştık. Kürtlere yeni bir strateji üretilmesi için ortak bir ulusal konferans düzenlenmesi çağrısında bulunuyoruz. Peşmerge ve gerilla için ortak bir çatı yapısı kurulmalı. Kendi iç sistemi korunarak birlikte hareket edilmesi sağlanmalı" çağrısı;

*Kuzey Kürdistan ve Türkiye metropollerinde, Kobanê ile dayanışma amaçlı olarak üç gün devam eden serhildanlarla halkların aldığı kararlı tutum;

*Kuzey Kürdistan’da bir süreden beri yeniden sürdürülen ulusal demokratik ittifak çalışmaları… gibi arayış ve çabalar olumludur. Umut vericidir.  

Öncelikle, bu çaba ve gelişmeler, hem Ortadoğu’da daha uzun yıllar devam edecek savaşın, Kürtler cephesindeki ihtiyacın bir gereğidir hem de Güney ve Batı Kürdistan, özelde de Kobanê haritasının emridir. Daha önce de belirtim Kürdistan siyaseti, Güney ile Batı Kürdistan coğrafyalarının örtüşen geleceklerinin gerekleriyle uyumlu adımlar geliştirmekle yüz yüze. Bu koşullarda Kürt siyasal örgüt ve partilerin her şeyden önce aralarında iç barışı da geliştirecek ittifak arayışları hayati önemdedir.

Eğer coğrafya tarihse, coğrafyanın savaş sanatında yeri önemliyse (ki öyledir) Kobanê’de mevcut coğrafik durum, üç cepheden kuşatılmış olma gerçeğiyle birleşince tehlike büyüyor. IŞİD Türkiye dahil dört bir yandan hem militan hem de lojistik destek alırken, Kürt savaşçıların dört tarafı kuşatılmış nefes almakta zorlanıyorlar.

Harita üzerinde bakınca iki şey daha net görülürBirincisi, Kobanê’nin jeopolitiğinin Kürt savaşçılarının aleyhinde olduğu, ikincisi ise birincisiyle de bağlantılı olarak Kürdistan’ın iki parçasının coğrafik olarak örtüşen geleceklerinin siyasi gereğinin kendini dayatması. İşte belirttiğimiz örtüşen geleceğin de basıncıyla bu kez, Hewler’de hem Kobanê’yi sahiplenmede derinleşme hem de Batı Kürdistanlı iki ayrı cephenin kalıcı ortaklaşması gerçekleşecek gibi görünüyor. Kobane savaşçılarına nefes aldıracak gelişmelerin başında bu durum gelmekte.

Gelişmeler PYD’yi dışındaki Kürt örgütleriyle birlik yönünde adım atmada olumlu etkilerken,  ENKS’yi de savaşın gereklerine uygun tutum almaya zorluyor. İkisi de olumludur ve Kobanê meselesinin, Batı Kürdistanlıların, özelde de Kobanêlilerin meselesi olmaktan çıkarak tüm Kürtlerin ortak meselesi haline gelmeye başladığının da kanıtıdır. Dahası, Türk devletinin, PKK/PYD hattını, IŞİD ile hizaya getirme beklentisinin, Kürdistani güçlerin ortak çabasıyla boşa çıkarılacağının da güçlü işaretidir.

İkincisi; Türk Devletinin Batı Kürdistan politikası, “IŞİD önce Kobanê’yi düşürsün hatta Oamışlo ve Efrinî sıkıştırsın sonra biz Süleyman Şah Türbesi’ne saldırı gibi bir bahane bulur ya da yaratır ve karadan müdahale ederiz” minvali üzerinden devam ediyorsa;

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Bizim için IŞİD ile PKK aynı şeydir” diyorsa;

Salih Müslim’in son Ankara gelişinde hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde Türk Hükümetinin, PYD’den kendi varlığını inkar ettirmeyle eş anlamlı taleplerde ısrar ediyorsa;

Türk hükümeti; IŞİD’in bugün Kobanê yarın diğer Kürt kentlerine dönük işgal girişimini kendi adına yürütülen bir vekalet savaşı olarak görüyorsa...

Kürt siyaseti, Türk devletinden siyasi özellikle de askeri yardım talebinde bulunmamalı ve böyle bir beklenti içerisinde olmamalı! Önce Şengal, ardından Kobanê üzerinden yaşanan gelişmeler, Kürt siyasetine, Türk devletinden siyasi ve askeri yardım istememesi gerektiğini yeterince ortaya koydu. Kobanê’nin düşmesinin beklentisi hatta başından beri öngörüsü içerisinde olan Türk hükümetinden yardım talebi doğru değil.

Üçüncüsü; ABD’nin başını çektiği Batı koalisyonunun, Rojava’da “tek bir parti ya da tarafın denetiminde olan bir askeri güce yardım etmeyeceğini, Kürt parti ve örgütlerinin kuracağı ortak askeri güce silah yardımında bulunacağı” iddiası doğruysa; Batı koalisyonu Kürt siyasetini kendi ekseninde birleştirmek istiyor demektir. Bu arada, Cemil Bayık’ın “Peşmerge ve gerilla için ortak bir çatı yapısı kurulmalı” çağrısını da Batı koalisyonunun Kürtlerin “ortak askeri gücüne yardım” edeceği beyanı ile paralel mi okumalıyız? Ayrıca başından beri, genelde Kürdistan politikalarını, Güney Kürdistan’ı merkez alarak oluşturan ABD ve müttefikleri, belirttiğim uzatmalı bölge savaşında, Batı ile Güney Kürdistan’ı uzun vadede de birlikte mi algılıyor sorusunu da gündeme getiriyor!

IŞİD’ın dünyayı dehşete düşüren saldırıları ve Kürtlerin iki parçada da bu saldırılar karşısında direnmesi; Kürtleri hem bölgede Batı Koalisyonunun defacto müttefiki haline getiriyor hem de Ortadoğu düzleminde pozisyonlarını güçlendiriyor.

Dördüncüsü; YPG'nin sözcüsü Polat Can’ın röportajında: “koalisyon güçleriyle direkt işbirliği halindeyiz”, “uluslararası koalisyon güçleriyle birlikte hareket ediyoruz. Hem istihbarat olarak, hem askeri olarak, hem de hava saldırılarında direkt işbirliği halindeyiz” demesi; Kobanê dışişleri bakan yardımcısı İdris Nassan’ın, “hava saldırılarının tabi ki çok büyük yardımı var, hava saldırıları olmadan Kobanê kısa bir sürede düşebilirdi. Çünkü YPG dışardan ikmal alamıyor” (Milliyet 15 -10- 2014) beyanlarına rağmen, PYD/PKK, Türk devletinin de yer aldığı Batı ekseninde yer alır mı, alabilir mi? Ayrıca böyle bir yönelim gelişirse, İran ve Suriye ne yapabilir ve Kuzey’de “çözüm sürecinin” önünü mü açar yoksa tıkar mı?

Kürt siyaseti bütün soruların karşısında ne yapacak? Kendisi olabilecek mi? Halkının özgürlüğü ve çıkarı için şeytanla bile pazarlık yapabilecek kadar kendisi olabilecek mi? Halkların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde tarihleri olabildiğince kirli olan ABD ve Fransa, İngiltere gibi emperyalist devletlerle dans edebilecek kadar kendileri olarak davranabilecekler mi? Sorular, sorular!

Üstelik ABD ve liderliğindeki Batı bloğu ile Türk devleti arasında bölgeye özelde de Kürdistan’a dönük çatışan hesapları ile kıyaslandığında örtüşen hesaplarının halen belirleyici olduğu gerçeği ortadayken.

Sonuç olarak; birden fazla dezavantaj durumuna karşın, Kürt halkı ve savaşçıları, ülkelerini, maddi ve manevi değerleri için savaşıyorlar, haklılar kazanacaklar, bugün olmasa yarın! IŞİD belası ise, tepeden tırnağa çağdışı kalmış olmanın yanı sıra haksız ve saldırgandır er geç yenilecektir Kürdistan topraklarında. Bunun için, Kobanê’de ki savaşçıların canlarını dişlerine takan direnişlerine, bölge halklarının artan destekleri ve şimdi Güney Kürdistan’da gerek Rojava gerekse parçalar arasında yeniden sürdürülen siyasi ve askeri birliğin ilerlemesi şarttır ki yazıyı bitirdiğim sırada bu açıdan Güney’de olumlu adımların atıldığı haberleri geliyordu.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.