ASTANA'DAN CENEVRE'YE SURİYE
Aydın Selcen
25 Ocak 2017 Çarşamba 00:52
Türkiye, Rusya ve İran’ın vardığı uzlaşıyla yolunu açtıkları Suriye için kalıcı ateşkesin zeminini hazırlayabilecek görüşmeler Kazakistan’ın başkenti Astana’da başladı. Ateşkesin kalıcı olup olmayacağı tartışılır ancak bu kadarıyla dahi Astana olumlu bir gelişmedir. Bu gelişmeye önayak olanlar arasında Türkiye’nin bulunması da olumludur. Ankara’nın Astana’nın Cenevre’ye alternatif olmadığını, aksine Cenevre’yi işlevsel kılmak üzere bir girişim olduğunu vurgulaması da öyle.
Hiç yoksa açılışta silahlı muhalefet ile hükümet yüz yüze gelmiş. Ancak esasa dair müzakereler yine Cenevre’deki gibi aracılı yürütülüyor. Belki daha önemlisi, Türkiye ile Suriye’nin aynı masanın etrafında oturur hale geri dönmesi. Bu arada, Astana öncesinde Suriye’nin etkili Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdat’ın Katar ve Suudi Arabistan’ın “ancak teröre destek olmayı durdurdukları takdirde” Astana sürecine katılabilecekleri uyarısını kaydedelim. Zira, tersten okunuşu artık Türkiye’nin Şam’ın gözünde bu iki ülkeyle aynı kefede değerlendirilmediğini gösteriyor.
Astana, başta Rusya’nın diplomatik başarısı. Sadece haritada Astana’nın yerine bakmak bile bunu anlamak için yeterli. Ayrıca, Rusya bir yandan Türkiye’yi en azından hem ABD ve koalisyondan koparırken hem NATO’yu yine silkelemiş oluyor. Aynı zamanda kendi rolünü yıkıcı da olsa meşrulaştırırken Suriye konusunu da kendi istediği biçimde uluslararasılaştırılmış. Buna karşılık, Rusya’nın tek başına Suriye işini çözmesi ne olası ne gerçekçi. ABD’nin müzakerelere Astana Büyükelçisi düzeyinde katılması da bunun göstergesi.
Silahlı muhalefete Nusra ve IŞİD dahil değil. Onlar doğrudan cihatçı terörizm kapsamında. Ancak muhalefetin temsilcileri de Astana’da IŞİD ile hükümeti aynı kapsamda terörizmle suçlayınca film başlamadan kopar gibi oluyor. Muhalefet, muhtemelen sütre gerisindeki Ankara’nın konuşma notlarını okuyarak, Hizbullah’ı da terörizm kapsamına sokuyor ve ülkeyi terk etmeye çağırıyor. Bu hatta İran-Türkiye ayrımı şekilleniyor. İran’ın ABD’nin sürece dahline kuşkucu yaklaşmasını da eklemeli.
İç savaşlar için ya bir tarafın diğerini tümüyle yenilgiye uğratması veyahut üçüncü bir tarafın sahaya girmesiyle sona erer denilir. Mikro açıdan bunun bir örneği Halep’te hükümetin zaferi. Bu yıkıcı yöntem tüm ülke geneline yayılabilir mi, orası kuşkulu. Türkiye-İran-Rusya o dengeyi değiştirecek üçüncü tarafsa ABD ve koalisyonu nerede? SA ve Katar devre dışı mı? ABD-RF’nun ilk ortak hava harekatının Astana sürerken gerçekleşmesine ne demeli? Suriye ordusu güneyden çok yaklaştığı Bab’a TSK’dan önde girerse Fırat Kalkanı’nın geleceği ne olur?
Bir de odanın ortasındaki görünmeyen fil gibi duran Kürtlerin Suriye’deki geleceği meselesi var. Beşar Esat’ın, kendi Kürt konusunu Suriye içi tutmak isteyeceği ve her türlü özerklik talebine direneceği açık. Rusların, Şam’ı yerinden yönetimi güçlendirme hatta federasyon fikrine ısındırmaya; Kürtleri de yerinden yönetimle tanınacak idari haklar razı etmeye çalıştığı anlaşılıyor. Kürtlerin de Astana’ya davet edilmemelerine haklı olarak tepki göstermekle birlikte, Rakka’ya yönelik harekatın hız kesmemesi ABD’yle bir al-ver denklemine girmedikleri görülüyor.
Bab’a gelince, Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş buranın IŞİD’den alınıp, rejime devredilmeyeceğini belirtti. Ya Bab’ın güneyindeki IŞİD hedeflerinin vuran Rusya’nın yol temizliğiyle Suriye ordusu Bab’a girerse ve Haseke’de olduğu gibi idareyi Kürtlere devretmeyi öngörürse? YPG’nin Halep’te denetiminde tuttuğu Şeyh Maksut semtine Suriye bayrağı çekmekte beis görmediğini bu bağlamda anımsayalım. Öte yandan ABD de IŞİD’e karşı bu denli yatırım yaptığı Kürtleri Şam denetimine kolaylıkla bırakır mı? ABD’nin, YPG’yle işbirliğinin derinleştirilmesine taraftar olan IŞİD’le mücadeleden sorumlu temsilcisi Brett McGurk’ün görevinde kalması şimdilik buna karşıt bir gösterge.
Bu minvalde Astana bir ortak bildiri imzalanamadan kapanıyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.