ASKERE ALMA SİSTEMİ SİYASETİN KONUSU OLUNCA...
Gülay Göktürk
02 Ekim 2010 Cumartesi 10:26
Farkındaysanız, ilk defa bütün bir toplum olarak oturmuş nasıl bir askerlik sistemimiz olması gerektiğini tartışıyoruz.
Tartışıyoruz, çünkü ilk defa bu konuda alınacak kararı etkileme gücümüz var. Çünkü karar siyasetçiler tarafından alınacak.
Nasıl olurdu şimdiye kadar?
Eğer bedelli askerlik çıkacaksa, bu ancak Genelkurmay'ın kararıyla olurdu. Askerlik süresi uzayacak ya da kısalacaksa bunu da sadece Genelkurmay "bilirdi." Profesyonel orduya ne zaman ve nasıl bir plan içinde geçileceğini sadece Genelkurmay tayin edebilirdi. Milli Savunma Bakanlıkları'na düşen sadece Genelkurmay'ın aldığı kararları, yaptığı değişiklikleri "bakanlık kararı" gibi savunmak olurdu.
İlk defa bir hükümet, Genelkurmay'ın hazırladığı bir projeyi kabul etmiyor. Karar merciinin kendisi olduğunu yüksek sesle dile getiriyor. Tek Tip Askerlik projesiyle ilgili olarak "Hele bir önümüze gelsin, bakar kararımızı veririz" tutumu alıyor.
İşte olması gereken budur.
İşte iktidar olmak bu demektir.
Türkiye'de yaşanmakta olan büyük değişimi görmemekte hâlâ direnenler gözlerini açsınlar: Bu tutum değişikliği, rejimin sivilleşmesinin en temel işaretlerinden biridir.
X x x
Peki şimdi ne olacak? Bedelli askerlik çıkacak mı? Profesyonel orduya geçilecek mi?
Hiç merak etmeyin; askere alma sistemi bir kez siyasetin konusu haline geldi mi, gerisi çorap söküğü gibi gelecek. Demokratik mekanizmalar işleyecek; kırmızı çizgileri olmayan yoğun tartışmalar yapılacak; çatışmalar ve uzlaşmalar yaşanacak ve sonunda bir noktada buluşulacak.
Şu anda toplumda yaşanmakta olan en canlı tartışma profesyonel orduya geçiş tartışması...
Türkiye'nin de bütün diğer gelişmiş ülkeler gibi artık profesyonel orduya geçmesi gerekiyor. Aklı başında herkes bunun çok gecikmiş bir adım olduğunu biliyor. İster "daha güçlü bir ordu" perspektifinden bakın, ister birey hakları açısından bakın, profesyonel orduya geçiş tek sağlıklı çözüm olarak ortaya çıkıyor.
Zorunlu askerliğin kaldırılarak profesyonel orduya geçilmesi hem savaşmak istemeyen, savaşa ilke olarak karşı olan anti militaristleri, vicdani retçileri, pasifistleri kurtaracak hem de savaşmak isteyenin, yaptığı hizmetin karşılığını almasına imkân verecek.
Bu arada, bir sonucu daha olacak zorunlu askerliğin kaldırılmasının; hem de çok önemli bir sonucu:
Osmanlı'nın son döneminden beri devam edegelen "Ordu, 'millet'i yoğuran bir ocaktır" fikri temelini kaybedecek; ordu-millet anlayışı son bulacak. Orduya biçilen "eğitimsiz milletin fikir ve duygularının gelişmesini, ruhunu ve maneviyatını yükseltmek yönünde güçlenmesini sağlama" daha doğrusu milleti askerileştirme misyonu son bulacak.
Ordu "milleti yoğuran bir ocak" olmaktan çıkınca, ülkenin dış güvenliğinin sağlanması görevi de tıpkı iç güvenliğin sağlanması ya da adaletin sağlanması gibi bir görev haline gelecek. Önemli ama kutsal olmayan; vazgeçilmez ama imtiyazlı olmayan bir meslek...
X x x
Bütün bunları daha çok tartışacağız. Kimileri, profesyonel orduya karşı çıkıp "Hiç vatan içi çarpışan Mehmetçik'le ücretli asker bir olur mu" diyecek. Bir başkası da ona "Peki şu anda muvazzaf subaylar maaş almıyor mu? Onlar para alıyor diye savaşamıyor mu" diye soracak, vs... Kimileri çıkıp "Dört bir yanı düşmanlarla çevrili bir ülkenin büyük orduya ihtiyacı var" diyecek: başkaları da ona "Acaba düşmanlarımızın sayısı fazla olduğu için mi kalabalık ordu besliyoruz yoksa orduyu kalabalık tutmak için mi böylesine geniş düşman tanımı yapılıyor" diye soracak. Yazımın başında da dediğim gibi bugün önemli olan, bu tartışmanın başlamış olması ve askere alma sistemini tespit yetkisinin TSK'dan seçilmişlere geçmesidir.
Tabii değişim bu kadarla da kalmayacak.
Yakında bu adımı izleyen başka adımlara da tanık olacağız. Genelkurmay Başkanı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması bunlardan biri olacak. Ayrıca, Milli Savunma Bütçesi'nin Meclis'te diğer bakanlık bütçeleri gibi evire çevire tartışılmasına da hazırlıklı olmalıyız. Artık kimse eskisi gibi, bütçenin bu kaleminin hiç tartışılmadan, oy birliğiyle kabul edilmesiyle geçeceğini hayal edilmesin.
Orduyla siyasetin ilişkisinde yeni bir döneme giriyorsak, bu yeni döneme uygun bir milli savunma bakanına da ihtiyacımız olacak.
Kendisini Genelkurmay Başkanı'nın amiri gibi değil, memuru gibi gören, görevini de onun sözcülüğünü yapmak; onun her talebini kayıtsız şartsız yerine getirmek olarak algılayan bir milli savunma bakanı bu yeni dönemin milli savunma bakanı olamaz.
Hükümetin tez elden bu değişimi hazmetmiş; yetki ve görevlerini kullanma cesaretine sahip birini milli savunma bakanı yapmasında yarar var.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.