ASKER NORMALLEŞİYOR, SİVİL ASKERLEŞİYOR...
Nihal Bengisu Karaca
07 Kasım 2009 Cumartesi 17:14
İRTİCAYLA mücadele eylem planını mündemiç belgenin orijinalinin ortaya çıkmasıyla kabaran sular durulmak bilmiyor. Hatırlanacağı gibi belgenin içeriği bir dizi kara propagandayı, AK Parti'nin, içine yerleştirilecek köstebeklerle, saf değiştirmesi sağlanacak vekiller aracılığıyla içeriden çökertilmesini, Fethullah Gülen'e bağlılığı bilinen kesimin evlerinde silah bulunmasının sağlanmasını ve dahi birçok organize işi kapsıyordu. Askeri Ceza Kanunu Madde 148'e göre, değil böyle planlar yapmak, askerin siyasetle ilgili nutuklar çekmesi, konuşmalar yapması bile suç teşkil etmekte.
Fiillerin TSK İç Hizmetler Kanunu Madde 35'e izafe edilmesi de imkânsız. Madde 35, "Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır" diyor evet ama, hemen devamında madde 43, bu koruma ve kollamanın seçilmiş iktidarlara müdahale etmeyi, bu amaçla siyasetle iştigal etmeyi gayet sarih biçimde yasaklıyor: Madde 43- Türk Silahlı Kuvvetleri, her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstündedir. Bundan ötürü Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasi parti veya derneklere girmeleri, bunların siyasi faaliyetleri ile münasebette bulunmaları, her türlü siyasi gösteri, toplantı işlerine karışmaları ve bu maksatla nutuk ve beyanat vermeleri ve yazı yazmaları yasaktır.
Görüldüğü gibi kanunda problem yok, bu mevzuata göre asker ancak spor yapabilir. Mesele insan malzemesi sorunu. Üstelik Türkiye'de, askerin siyasete müdahalesinin gayet normal olduğunu düşünenler sadece orduda değil. Cuntacılık dar dairede kalıyor, ama militarizm yaygın. Şimdi suç olduğu çok aşikâr bir plan, belge vs. deşifre olduğu için, Hikmet Çetinkaya'ya varana dek hemen herkes ordunun, içindeki cuntacıları temizlemesi gerektiğinde birleşiyor görünüyor. Gelgelelim, TSK'nın bir zihniyeti, Türkiye'nin en önemli kurumlarından birinde iyiden iyiye kökleşmiş bir usulü bir lahzada tasfiye etmesinin zorluğu da, bu tasfiyeyi isteyip istemediği de hâlâ müşkül bir saha. TSK'yı cumhuriyetin bekçisi olarak gören sivil bir kesim için de zorluğunu koruyan bir mesele bu.
Doğrudur, sivil-askeri bürokrasinin darbe hevesi bugünden yarına "Tamam çocuklar, neymiş, artık darbe yapmıyormuşuz" diye sönümlendirilebilecek bir şey değil. Gelgelelim sönümlendiremiyorsak, orduyu toptan lağvedelim, ite ite demokratlaştıralım gibi öneriler söz konusu ki, anlaşılır gibi değil. Bir kere bu önerileri gerçekleştirebilmek için demokrasiden bir hayli taviz vermek gerekir; hatta bir halk darbesinin gerçekleştirilmesi gerekir. Halk bunu istiyor mu? Bırakın kendisini "Atatürkçü", "cumhuriyet değerlerinin koruyucusu" gibi tanımlarla ifade edenleri, şu Kürt açılımı dolayısıyla bir dönelim bakalım yüzümüzü Orta Anadolu'ya, neler göreceğiz?
SİVİL SİYASETTE 'MİLİTER' HASSASİYETLER
Söz konusu "belge"nin bazı sonuçlar vermesi gerekir, böyle tezgâhların bazı sonuçları olur, bunun bir bedeli vardır, olmalıdır. Fakat önemli olan bir şey daha var: "Darbeci" ve "cuntacı" ile "on yıllardır militarist düşünce geleneğiyle zehirlenmiş olmaktan mütevellit askerin, siyasete müdahalesini makul bulan ve kendisinin iyi bir Atatürkçü olduğunu düşünen adam" arasında önemli bir fark olduğunun anlaşılması. Böyle bir fark yokmuş gibi davranmanın bedeli, çeşitli kesimlerde faydasız hassasiyetlerin oluşması, Ergenekon'un siviller tarafından sahiplenilmesi gibi tehlikeli sonuçlar doğuruyor.
Türk siyasetinin içine işlemiş olan militarasit düşünce yumaklarını yekten "darbeci ve cuntacı"larla aynı pakete koymak, hayatı boyunca silah görmemiş kişileri silahlı terör örgütü oluşturmak suçuyla itham etmek, "Demokrasi yolunda gerekirse bazı anti demokratik tavırlar alınabilir" noktasına gelinmesi, seksen senedir siyasete gölge etmiş olan boyunduruğun bir "hassasiyet" olarak belirmesine yol açtı. Cuntacılar temizleniyor belki, ama militarizm tam da tasfiye olması gereken bir zamanda, "sivil" bir duyarlılık olarak, siyaset tarafından yeniden meşru zemine çekiliyor. CHP iktidara gelmek ile gelmemek arasında bir fark görmediği için bu enerji Hüsamettin Cindoruk etrafında birleşiyor.
Hızlandırılmış demokrasi, demokrasi değildir. Militarizm ile demokrasinin mücadelesi, zamana yayılması gereken uzun soluklu bir süreç olmak zorundadır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.