24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara1°C
  • İzmir7°C
  • Berlin3°C

APO VE DEVLET

Ahmet Altan-

17 Ocak 2010 Pazar 12:40

Şimdi Türklere iki soru soralım izninizle.

İsrailli aşırı sağcı bir şaşkının zekâ yoksunu “koltuk müsameresinden” sonra Türkiye’nin sert çıkışından ve “asla özür dilememekle” ünlü İsrail’in gerileyip özür dilemek zorunda kalmasından çok hoşlandınız, değil mi?

Bütün ülkelerle böyle ilişkiler kurmak, haksızlığa uğradığınızda karşınızdakine haddini bildirmek istiyorsunuz, değil mi?

Bunlara “evet” dediğinizi biliyorum.

Sorulara cevap verdiğinize göre şimdi sizi çok kızdıracak, öfkelendirecek lafı da söyleyeyim.

Bu güce erişebilmek, dünyayla ilişkilerinizi bu düzeyde götürebilmek için Apo’yla işbirliği yapmak zorundasınız.

Hemen yerinizden fırlamayın.

Türkiye’nin güçlü olabilmesi için “iç barışını” sağlaması lazım.

O çok özlediği “bölgesel süper güç” statüsüne, iç barışını sağlamadan, manasız bir savaşta yaşadığı kanamayı durdurmadan, demokrasisini, hukuk sistemini düzeltmeden ulaşamaz.

İç barışın olması, savaşın bitmesi, askerin kışlasına dönüp gerçek bir demokrasiye yolu açması, yargıda yaşanan tuhaflıkları bitirecek reformların gerçekleşmesi, bu ülkenin Kürt vatandaşlarının bütün bunlara “evet” demesiyle mümkün.

Kürtler ise “demokratik açılımlara” bile soğuk duruyorlar.

Bunun temel bir nedeni var.

Kürtler çok haklı nedenlerle bu devlete güvenmiyorlar.

Onlara, Türkiye’de devletle hükümet arasında büyük farklar olduğunu, bu devletin kendi “hükümetini” sık sık devirdiğini, hükümet partisini kapatmak için uğraştığını kolayca anlatamazsınız.

Onlar için hükümet, devlet, ordu, bir bütündür.

“Devlet” de zaten onlara bunu böyle düşündürtmek için her şeyi yapar, birdenbire “hükümete” bağlı polislerin DTP’li belediye başkanlarını kelepçelemesiyle karşılaşırsınız.

Kürtlerin, “Türk tarafının” samimiyetine inanması için “güvendikleri” birinin onlara “evet, bu sefer samimiler” demesi gerekir.

Peki, Kürtler kime güvenir?

Kürtlerin büyük çoğunluğu Apo’ya güveniyor.

Apo’dan hoşlanmayan çok sayıda Kürt var ama onların arasından, Türklerin samimiyetine Kürtleri ikna edebilecek güçte biri çıkmasına koşullar izin vermiyor.

Bütün hayatını Kürt meselesine koymuş, silahlı mücadele başlatmış, savaşmış ve bu uğurda altmış yaşında bir hapishanede yaşamak zorunda kalmış biri, diğer bütün Kürt liderlerden daha önemli ve daha inandırıcı bir figür oluyor haliyle.

Bu yüzden de Apo’nun “sözü” gerekiyor.

Apo, “tamam, bu sefer samimiler, hadi anlaşalım” demeden bu savaş bitmeyecek gibi görünüyor.

Eğer biraz daha beklenirse Apo’nun etkisi de azalacak ve o da durduramayacak savaşı.

Apo, “bir barış için” hazır olduğu mesajlarını veriyor sürekli.

Şu anda Türkiye’nin önünü açacak bir güce sahip, bu gücü belli bir pazarlıkla kullanacağı aşikâr.

On yılını hapiste geçirmiş bir “liderin” şartları olması da çok doğal.

Bence Apo’yla görüşmeli bu devlet.

Tabii önce hapishanede olmasına rağmen böylesine büyük bir güce sahip bir insanı, “aşağılandığını” düşündürecek jestlerle karşı karşıya bırakmaktan vazgeçmeli.

Türkler, bir “elçileri” alçak koltuğa oturtuldu diye duydukları öfkeyi iyi tartarlarsa, Kürtlerin hapisteki liderlerine yapılacak her “kötü” davranıştan nasıl yaralanacağını da anlarlar.

“Herkese nasıl davranıyorsak Apo’ya da öyle davranıyoruz” demeyin, Apo “herkes” değil çünkü, bu ülkenin kaderi hakkında söz sahibi biri.

Kürtlere bunca eziyet ederseniz sonunda hiç hoşlanmadığınız biri de ülkenin geleceğinde söz sahibi olur işte.

Hem unutmayın, Güney Afrika’da beyazlar Nelson Mandela’dan, sizin Apo’dan nefret ettiğinizden fazla nefret ediyorlardı ama onu önce bir çiftliğe yerleştirmek sonra da serbest bırakmak zorunda kaldılar.

Güçlü bir ülkede, bütün dünyadan saygı görerek, eşit, özgür ve zengin yaşamak için Apo’yla konuşmaya değmez mi?

Geçmişin intikamı için geleceği yakmak akıllıca değil.

Bu ülkede Kürtçe konuşulması yasak edilmişti bir vakitler, şimdi o yasak ne kadar saçma geliyor herkese, Baykal bile Kürtçeyi yasaklamak istemiyor, Apo’yla konuşmamak da ilerde çok saçma gözükecek ama...

O zaman çok geç kalınmış olabilir.

Bir iki Reşadiye ile bir iki “kelepçelenmeden” sonra Apo’nun sözü de geçmeyebilir.

O zaman ne yapacaksınız?

Elçinizi değil alçak koltuğa, yere oturtsalar bile sesinizi çıkaramaz hale gelebilirsiniz, o hale düşmeniz için birçok ülke de elinden geleni yapar, Türkiye’nin içini kaşıyıp kanatır.

İkisinden birini seçin.

Apo’yla konuşmak mı yoksa İsrail ya da benzeri bir ülke tarafından aşağılanmak mı?

Ben, Apo’yla konuşmayı seçiyorum.

Aşağılamaktan da aşağılanmaktan da hoşlanmıyorum çünkü.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.