04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

ANKETTEN 'ALLAH BABA' ÇIKTI

Nihal Bengisu Karaca

21 Kasım 2009 Cumartesi 15:23

DİNDARLIK ölçülebilir bir şey midir? Hiç sanmam. Misal, adam çok dindar biri gibi yaşamaktadır, sahiden çok inançlıdır ama düşüncelerinin, inandığını söylediği din ile hiçbir ilişkisi yoktur. Böyle durumlarda o kişiye dindar mı deriz, mistik mi, yoksa sadece inançlı mı?

Lakin Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi bu zor işe soyunmuş, ‘’Türkiye’de Dindarlık’ araştırması yapmış ve elde ettiği verileri ISSP’nin 1998’de aynı konuda yaptığı araştırmanın sonuçlarıyla kıyaslamış. Dolayısıyla Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu sorulara hangi oranlarda, hangi yanıtların verildiğini ortaya çıkarmanın dışında, 1998’e oranla nerede olduğumuza dair bir tablo sunmuşlar.

Araştırmadan elde edilen bazı verilere birlikte göz atalım:

1) Araştırmaya katılanların yüzde 93’lük bir kesimi, ‘’Allah’ın varlığından şüphe duymadığını’’ ifade etmiş: Oysa devlet büyüklerimiz “%99’u” Müslüman bir ülkede yaşadığımızı söyleyip duruyor. Anketin bu verisi, % 99 ile ilgili şüphelerimi destekler cinsten.

2) Katılımcıların yüzde 95’i, Allah’a olan inancını küçük yaşta edindiğini bildirmiş: Mantıklı. Bu da gösteriyor ki din eğitimi yaşını 14-15, hatta 18 yaşlarına çekmek isteyenler aslında ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Bu fikre direnenler de ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar.

3) Halkımız Allah’ı sevecen, destekleyen, esirgeyen, hayatı kolaylaştırmaya destek veren bir “baba” imajına yakın olarak tasavvur ediyormuş: Sevecenlik ve esirgeme tamam, bunlar zaten Allah’ın sıfatlarından. Ama “baba” ne oluyor? İslam inanışında Yaratıcı’ya herhangi bir cinsiyet izafe edilemez ve “baba” imajı Hıristiyanlığın teslis anlayışının getirdiği bir imajdır. Ya Allah’ı tasavvur ederken global popüler kültürün, Hollywood filmlerinin neden olduğu sapmalarla malul durumdayız ya da sorularda bir terslik var.

4) ‘’Türkiye’de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?’’ sorusuna 1999 yılında % 50 “Hayır“ diyenlerin oranı 2009 yılında yüzde 71’e çıkmış. “Evet” diyenlerin oranı da yüzde 45’ten yüzde 24’e inmiş: Halkımız inancı gereği örtünen genç kızların üniversitelere giremediğini, temel eğitim hakkından mahrum bırakıldıklarını, örtülü halleriyle meslek edinmelerinin de çok zor olduğunu, kamu sektöründe yer alamadıklarını, özel sektörde de sınırlı alanda iş bulabildikleri gerçeğini unutmuş görünüyor.

5) ‘’Laik kesimden insanlar hayatlarını serbestçe yaşıyor mu?’’ sorusuna karşılık olarak verilen “Evet” oranı yüzde 79’dan yüzde 86’ya çıkmış: Nasıl yani? Yurdu saran onca gürültü patırtı, “mahalle baskısı” feryatları, geride kalan % 14’lük kesimden mi geliyor? Yoksa bu % 14’ün medyadaki temsil oranı % 90’lara vardığı için mi oluyor bu?

‘SAYGI DUYUYORUM AMA HOŞGÖRMÜYORUM’(?)

6) Katılımcıların%89’u farklı dinlere saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak aynı ankette sorulan başka sorulara alınan cevaplarla bu sonuç “Saygı duyarım ama hoşgörmem” gibi bir yere evriliyor. Zira iş farklı dinlerde olanların kitap basması, milletvekili olması, fikirlerini yüksek sesle söylemesine filan gelince, katılımcılarımızın rengi değişiyor. Az önceki yüksek “saygı oranları”nın “senin aklına şaşarım” anlamında biraz da aşağılamayla karışık söylenen şu meşhur “saygı duyarızzz” ifadesiyle söylendiği anlaşılıyor.

7) Hıristiyanlara duyulan hoşgörü%29 oranında kalmış. (Oysa Allah tasavvurunu babaya benzetmemiz konusunda çok da yardımcı olmuşlardı.) Musevilere gösterilen hoşgörü % 21.9. Budistlere ve Hindulara gösterilen hoşgörü ise yerlerde sürünüyor. Demek ki Türk halkı “hoşgörü”yü bir “onaylama ihtimali”, muhatapla özdeşleşebilme olasılığı olarak alıyor. Hıristiyanlara ve Musevilere “semavi din” oldukları için daha fazla ayrıcalık tanıyor. Ancak Hıristiyan ve Yahudilere gösterilen hoşgörü döner dolaşır, Batılı devletler ve İsrail’in Türkiye üzerinde nüfuz sağlamasına yol açar gibi bir mantık da yürütüldüğü için, semavi dine tanınan ayrıcalık siyasi nedenlerle geri alınıyor, sonuçta hoşgörü oranı yine de düşük kalıyor.

8) Benim aklım, neden Hindulara gösterdiğimiz hoşgörünün (%19.4) Budistlere gösterdiğimiz hoşgörüden (%18.7) az da olsa yüksek çıktığını bir türlü almadı. Yıllarca “Adamlar ineğe tapıyor huaahahaa”dan ibaret görülmüş Hinduizm’in Budizm’e burun farkıyla galebe çalmasını anlamlandıramadım. Sebep, Hindistan’ın bilişim sektöründeki başarısı mıdır, Bollywood mudur, yoksa bizatihi Night Shyamalan mıdır, (I see dead people-Altıncı His) kestiremedim.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.