22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin0°C

ANKARA’NIN ORTADOĞU BİLANÇOSU

Ruşen Çakır

12 Temmuz 2014 Cumartesi 08:11

Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesi halinde ‘yeni Türkiye ’nin kapılarının ardına kadar aralanacağını söyledi. Bu ‘yeni Türkiye’nin önde gelen hedeflerinden birinin, ülkenin uluslararası planda itibarının artırılması olduğu açık. Bunun da öncelikle bölgede etkili, hatta belirleyici bir güç olmaktan geçtiği muhakkak. Peki 10 Ağustos öncesi Türkiye’nin Ortadoğu’da bölgesel bir güç olmaya ne kadar yakın, ne kadar uzak? Önce hızla temel bölgesel sorunlara ve Ankara’nın aldığı pozisyonlara bakalım:

Filistin: Günlerdir İsrail devleti Filistin’de yeni katliamlara imza atıyor ve uluslararası topluluk buna sesini yükseltmiyor. Türkiye’ye gelince: Dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsrail’e Filistin ve Gazze’ye yönelik saldırıları durdurma, BM ve uluslararası topluluğa da, İsrail’i durdurma konusunda müdahil olma çağrısı yaptı. Gül, İsrail’e olası bir kara harekâtı gerçekleştirmemesi yönünde de ikazda bulundu. Başbakan Erdoğan da, net bir şekilde Filistin’den yana tavır aldı ve İsrailli yöneticileri hayatlarını yalan üzerine kurmakla suçladı. Ankara’nın ve genel kamuoyunun Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğu kesin ancak tepkilerin İsrail devleti üzerinde herhangi bir etkisi olabileceği pek söylenemez. Zaten Türkiye, Mavi Marmara süreciyle birlikte İsrail’le ilişkilerini en alt düzeye indirerek bu devlet üzerindeki etkisinden de feragat etmiş oldu. Örneğin dün Erdoğan İsrail’e karşı, onu uluslararası kamuoyuna şikayet etme ve iki ülke arasında zaten zar zor yaşanmakta olan normalleşme sürecini durdurma dışında bir ikazda bulunamadı.

Irak: Erdoğan dünkü konuşmasında IŞİD’den ellerindeki Türk rehineleri bırakmalarını isterken İslam referansıyla hareket etti. Halbuki Türkiye’nin eski adıyla IŞİD, yeni adıyla İD (İslam Devleti) ile tam da İslamiyet’e bakçok büyük farklılıkları var. Ancak rehinelerin can güvenliği başta olmak üzere farklı nedenlerle ülkemizde İD tartışılıp eleştirilemiyor. Yani rehineler yüzünden Ankara’nın Irak politikası da rehin alınmış durumda.

Kaldı ki Ankara’nın Irak konusunda net bir politikası olduğu da söylenemez. Eskisi gibi Irak’ın toprak bütünlüğünde fazla çok ısrar edilmiyor, bu bağlamda bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına yeşil olmasa da sarı ışık yakılıyor ancak Sünni Arapların nasıl bir devlet inşa edebilecekleri belirsiz; en önemlisi Şii Arapların (ve onların destekçisi İran’ın) Irak’ın parçalanma ihtimaline karşı direnmelerinin korkutucu sonuçları olabilir.

Suriye: Ankara’nın Suriye üzerine hayallerinin hiçbiri (Baas rejiminin hızla yıkılması, yerine Müslüman Kardeşler’in ağırlıkta olacağı bir koalisyon kurulması ve Şam’ın Ankara üzerinden uluslararası sisteme entegre olması...) gerçekleşmedi ve gerçekleşeceğe de benzemiyor. Buna karşılık Türkiye bugüne kadar yüklü bir fatura ödedi (kendi topraklarına taşınan terör, sayıları giderek artan mülteciler...) ve bu fatura daha da ağırlaşabilir.

Ankara, Abdullah Öcalan/PKK çizgisindeki PYD’nin Suriye’deki kaostan yararlanıp Rojava olarak adlandırılan bölgede inisiyatifi büyük ölçüde ele geçirmiş olmasının şokunu da hâlâ atlatabilmiş değil. Bu şoka bağlı olarak, PYD’ye karşı savaşan farklı radikal İslamcı grupların bir şekilde Türkiye’den destek aldığı iddiaları bir süredir Batı merkezlerinde yüksek sesle dile getiriliyor.

Mısır: Ankara Mısır’daki askeri darbeye karşı çıkma ve seçilmiş cumhurbaşkanı Müslüman Kardeşler kökenli Muhammed Mursi’ye sahip çıkma konusunda dünyada yalnız kaldı. Özellikle Suriye’de birlikte hareket ettikleri Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerinin General Sisi’nin baş destekçisi olmaları da Ortadoğu’da bütünlüklü stratejik ittifakların kurulmasının mümkün olmadığını bir kez daha gösterdi. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Gül, cumhurbaşkanı seçildiği için Sisi’yi kutlamış olsa da Türkiye’nin, Ortadoğu ve Arap dünyasının bu kilit ülkesiyle ilişkilerini kısa vadede tamir edebilmesi çok zor görünüyor.

İran: Bir bütün olarak baktığımızda Ankara’nın, bölgenin önde krizlerinden Filistin, Irak ve Suriye konularında eli çok kuvvetli değil; bölgenin önde gelen aktörlerinden İsrail ve Mısır’la ilişkisi yok düzeyde. Geriye bir tek İran kalıyor ki, Ankara ile Tahran’ın Suriye kriziyle birlikte ağır hasar gören ilişkileri rayına oturtabilmeleri, Irak ve Suriye konularında birbirlerine yakın politikalar geliştirebilmeleri çok zor gözüküyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.