ANKARA YAVAŞLAMAK, KANDİL HIZLANMAK İSTİYOR!
Hüseyin Yayman
14 Ekim 2014 Salı 03:16
Son günlerde yaşanan şiddet olayları yeni kaygıları tetikledi. Çözüm süreci bitti mi? Yeniden çatışmalar mı başlayacak? Eylemsizlik dönemi sona eriyor? Sorularını akıllara getirdi. Son bir hafta içinde taraflar ilk defa çok ciddi bir sorgulama içine girdiler. Son anda Öcalan devreye girmese bugün masa devrilmiş olacaktı. Peki bütün bunların anlamı ne? Ankara nerede hata yapıyor.
Ankara frene, Kandil gaza basıyor: Hükümet doğru bir okuma, yanlış bir takvim yapıyor. Pek çok düzenleme yapmasına rağmen bunları zamanında hayata sokamaması beklenen faydayı sağlamıyor. Bölgede normalleşmesinin hızlanması yerine KCK’nin istediği gerilim yükseliyor.
Hükümet ajandasını, yanlış bir stratejiyle ne Öcalan’a ne Kandil’e anlatabiliyor. Sürekli kriz durumu aktörlerde yorgunluğa yol açıp umudu tüketiyor. Meseleyi somutlaştırmak bağlamında meclis tatile girmeden çıkarılan müzakere yasasının neden geçen yıl çıkarılmadığına dair ikna edici bir cevap bulunmuyor.
Hükümet yaptıklarını ne Türklere, ne Kürtlere anlatabiliyor: Başbakan Davutoğlu hükümet programında ilk defa çözüm sürecini almasına ve ilk özel görüşmesini HDP’yle yapmasına rağmen HDP’lilerle rafine bir ortaklaşma sağlayabilmiş değil. Aynı biçimde Meclis grubuna sürecin anlatılamamış olması hem partide hem de tabanda huzursuzluk yaratıyor. Bu huzursuzluk kriz zamanlarında paniğe yol açıp, savrulmaya neden oluyor. AK Parti son tahlilde ne Kürtleri tatmin, ne Türkleri ikna edebiliyor ve süreç başa dönme riski taşıyor.
Öcalan’la müzakere, PKK’yla mücadele olur mu: Son kriz, sürecin sadece Öcalan üzerinden değil, toplumsal ve politik bir uzlaşma üzerinden yürütülmesini ortaya koydu. PKK’nın Öcalan istediği için süreci yürütmesi ve çözüme kerhen destek vermesi hesap edilmemiş riskler doğuruyor. Geçmişte sadece PKK’yla diyalog yürütüp Öcalan denklem dışında tutulurken şimdi tersi yaşanıyor. Sürecin hızlanabilmesi için Öcalan’ın neden doğrudan Kandil’le görüştürülmediğini anlamak mümkün değil. Önemli olan görüşme yapılan aktör değil, ne konuşulduğu ve sonuçtur.
Beş yıl sonra KCK hatasına düşülür mü: Mart 2009 yerel seçimleri sonrası başlayan süreçte Gülen grubunun polis ve yargı içindeki bağlıları KCK operasyonu düğmesine basmıştı. O dönemde yaşanan irrasyonel uygulamalar süreci zehirlemiş ve üç yılın kaybolmasına neden olmuştu. Hükümet bugün başka bir açmaza düşme ihtimaliyle karşı karşıya. Kim ne derse desin, güvenlikçi yaklaşımlara teslim olamamak ve Kandil’in ustaca kurduğu ‘Esadlaştırma’ tuzağına düşmemesi gerekiyor. Kandil, doksanlı yıllarda olduğu gibi ‘halkla güvenlik kuvvetlerini karşı karşıya getirerek’ normalleşmeyle pozitifleşen AK Parti algısını bozmak istiyor.
Ankara, PKK’yı doğru okuyor mu: Bu meseleyi yakından takip eden bir akademisyen olarak en başından beri Ankara’nın PKK’yı doğru okuyamadığını düşünüyorum. PKK’yı statik bir yapı olarak gören siyasi akıl yanılır. PKK canlı bir organizma gibidir. En büyük özelliği değişen şartlara kolay uyum sağlayabilmesidir. Geçmişte örgütü hafife alan partiler tasfiye oldular.
Suruç’la barışıp, Kobani’yi yok saymak mümkün mü: Rojava konusu süreci başından beri olumsuz etkiledi. Ankara’nın yanlış okuması, yanlış pratikler doğurdu ve süreç devrilme riski yaşadı. Salt Kobani değil, Rojava meselesinde hükümetin yeni bir okuma yapması gerekiyor.
Denizin ortasında gemileri yakmak kimin faydasına: Gelinen noktada Öcalan’ın Eylül 2012’de yazdığı mektubu tarafların yeniden okuması gerekiyor. Süreç sona ererse hükümet ve Öcalan tasfiye edilecek ve yeni bir konsept devreye sokulacak.
Ankara’nın genel havasına bakıldığında asla geçmişe dönülmeyecek. Son yaşananlarla beraber taraflar yol haritasını yeniden yapılandırıp, yeni bir mutabakata vardılar.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.