23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır18°C
  • Ankara18°C
  • İzmir15°C
  • Berlin4°C

ANAYASA YALANI VE ROBOSKÎ GERÇEĞİ

Ayhan Bilgen

21 Mayıs 2012 Pazartesi 07:13

Roboskî, anayasa hazırlık sürecinin ne kadar sahici bir demokratikleşme arayışına dayanıp dayanmadığının göstergelerinden birisi belki en önemlisidir. Tıpkı Pozantı gibi, tutuklu vekiller konusu gibi halkın yöneticilerden hesap soramadığı, muhalefetin de böyle bir işlev görmediği ülkelerde yeni anayasa yazmak ne anlama gelir?

Çok açık cevaplayalım ve kendimizi kandırmadan ifade edelim ki bu sadece devletin kaybolan meşruiyetini yeniden inşa sürecidir. Başta Kürtler olmak üzere devletle kavgası olan kesimlerin bu sürece ortak edilmesi, sürece katkı sunan bir pozisyona çekilmesi bu nedenle kritik öneme sahiptir. Sürecin dışında durmanın, sürece itirazda bulunmanın bile kurulan hegemonya dolayısı ile imkansızlaştığı bir ortamdan beklenti içine girmek “işkenceyi önleyemiyorsan zevk al” mantığından farksızdır.

Anayasaların özgürlükçü olmasının teminatı sanıldığı gibi ayrımcı, inkarcı bir dilden kurtarılmış “haklar” tanımlaması değildir. Böyle bir “haklar” tarifi zorunlu ama asla yeterli değildir. Hatta güçler ayrılığı mekanizmaları ve toplumsal muhalefet etkin değilse “haklar” eksenli güzel sözler sadece göz boyamaya dönüşür.

Sanki parlamenter sistemin denge- denetim mekanizmaları işletilmiş de buna rağmen demokratik gelişmeler yaşanmamış gibi “başkanlık-yarı başkanlık” tartışmaları ile Kürt sorununa çözüm aramak halkla dalga geçmektir.

Bugünkü sistemde Kürt sorununun barışçıl çözümüne yönelik hangi adım yürütme tarafından atılmış da yasama yada yargı tarafından engellenmiştir? Bu sorunun cevabını vermeden, “özerklik-başkanlık” pazarlığına girmek Kürt siyasetini sadece Kürtler nezdinde tartışılır kılmakla kalmayıp tüm muhalefet dinamikleri karşısında zor duruma düşürecektir. Seçilmiş vekil ve belediye başkanlarının cezaevinde tutulduğu bir ülkede valilerin seçimle gelmesine odaklanarak anayasa tartışması yapmak şaka değilse nasıl izah edilebilir?

Bu tabloyu çok iyi izah eden bir fıkrayı paylaşmadan edemeyeceğim. Ağanın birisi ishal olmuş ve tedavi için hastaneye götürülmüş ama yanlışlıkla “ruh sinir hastalıkları” bölümüne yatırılmış. Birkaç gün sonra taburcu edilirken kendisine “ishal” hastalığının geçip geçmediği sorulmuş. O da geçmedi ama artık “kafaya takmıyorum” cevabı vermiş.

Parlamento sürecine katılma ile ilgili hiçbir şart ve talebi kabul edilmediği gibi bu oyuna ortak olmaması için her gün onlarca yeni ve son derece haklı neden gelişirken muhalefet siyasetçilerinin anayasa hazırlık sürecine “yapıcı katkı sunma” iddiası, bu ağanın hikayesine benziyor.

Roboskî konusunda bile hesap sorulamayan bir ülkede parlamenter demokrasi, seçim, siyasi partiler yeni bir meşruiyet tartışmasına konu edilmiyorsa bu gidişin sonu ancak duvara çarparak öğrenilecek demektir. Başbakan’ın yapacağı hızlı bir anayasa referandumu hamlesinde halka ne diyeceğinize şimdiden karar vermediyseniz, Roboskî konusunda önereceğiniz çözümde oyalamadan öteye geçmez. Uludere halkının “UCM’ye ABD’yi şikayet etmesi” bana avcı ile ayının hikayesini hatırlatıyor ama onu anlatmaya dilim varmıyor.

Bir halkın acısının bu kadar hafife alındığı, ödediği bedelin bu kadar ucuza servis edildiği bir ülkede galiba başka türlü konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile…