30 Nisan 2024
  • İstanbul13°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara13°C
  • İzmir13°C
  • Berlin11°C

ALIŞAMIYOR İNSAN

Hayko Bağdat

20 Şubat 2016 Cumartesi 00:55

Berfin, Rozerin ve Songül üç lise öğrencisi.“Hayko Abi, Amed’e gelip de sana bir künefe ısmarlamadan gidersen bizleri çok üzeceksin” diye o kadar çok ve içten söylediler ki yok desem Allah günah yazacak.

Üstelik Berfin’in ‘mutlaka yapılacaklar’ listesinin ilk sırasında benimle tanışmak, ikinci sırada Kafa Dergisi’nde bir yazısının yayınlanması varmış. İlki tamam, ikincisini de halletmek boynumun borcu sayılır artık.

Berfin’in babası takmış “Benim kızım tıp okuyacak” diye. Baba iyi bir şey istiyor istemesine de Berfin utanarak, “Abi benim sesim güzeldir. Tiyatro da seviyorum. Konservatuar okumak istiyorum ben. Tembel olmasam ikisini de okurdum” diyor.

Rozerin, tüm Kürt kadınlarının sahip olduğu güzel gözler ve kalın kaşlar taşıyor yüzünde. Onun babası muhasebeci olduğundan, yani hazır müşteri edineceğinden muhasebe okumaya ikna olmuş bile.

Akıllı telefonundan yazdığı bir yazıyı okuttu bana. 16 yaşında bir çocuğa fazla gelen cümleler yazmış. Yazıda da bunu anlatıyor zaten. İstemeden nasıl da hızlı büyümek zorunda kaldığını…

Songül, rahmetli halalarının adını aldığından ailenin göz bebeğiymiş. Elinde voleybol topu, üzerinde eşofmanıyla gelmiş. Maç çıkışı beni kaçırmasın diye eve uğramaya vakit bulamamış. Okul takımının kaptanıymış, spor akademisine gitmek istiyormuş.

15 yaşındaki bir arkadaşlarının hendekte öldürülmesinin üstünden henüz birkaç gün geçmiş. Duvarlara adını yazmış sonradan insanlar o çocuğun ‘şehid’ diye.

Bir künefe yeme süresince bilmem kaçıncı kez patlayan tank atışının sesini işittiğimizden olsa gerek anneleri aradı çocukları: “Hava kararıyor, karışır şimdi ortalık. Kurban olayım eve dönün.”

Çocuklar bunları anlatırken her cümlelerine “Abi eğer yaşarsak…” diye başladıklarından beri utanç duyuyorum kendimden de sizlerden de ülkemden de devletten de…

Deniz Naki…

Amedspor’un yakışıklı golcüsü. Kolundaki ‘Azadî’ dövmesine federasyon 12 maç ceza verince Fenerbahçe maçlarını kaçırdığına hepimiz üzüldük ya. O golcü işte.

Almanya’dan, St. Pauli takımından gelmiş memlekete.

Abilerinin yanında bırak rahat oturmayı, elini ayağını nereye koyacağını bilemeyecek kadar saygılı, edepli, dünya iyisi bir oğlan. Üç gün içerisinde beş defa vedalaşıp iki saat sonra yeniden bir araya geldik. Aşık olduk yani birbirimize.

Ona forma imzalattım ki artık kıymetlimdir benim o forma da Deniz Naki de…

İstanbul’a gelince arayacakmış beni. Yanında bir arkadaşı vardı, deli serseri.

Ona da bayıldım da şımarmasın diye bahsetmeyeceğim şimdi. O da topçuymuş. ‘Süper Amatör’müş…

Fırat Abi (Anlı) cezaevinden çıktığı gibi İMC TV’deki programıma konuk olduydu ya. O zamandan beri ailece dostumuzdur. Belediye başkanı oldu olalı görememiştim. Kalktım gittim yanına.

“Batı sadece barış ama sadece diye tuttursa bir faydası olur mu acaba” dedi. “Çok çocuk öldü, içim yanıyor Hayko” da dedi.

O saatlerde Sedat Peker’in açıklaması düştü ajanslara. Barış diyenlerin kanlarıyla duş almaktan vazgeçmiş artık. Kanlarını içecekmiş insanların…

Sibel Yiğitalp ile oturduk sonra. Ben hiçbir şey sormadan bir saat boyunca çocuklarının cenazelerini almayı bekleyen anneleri, bilfiil kendisinin çıkardığı cenazeleri, vekil olduğu halde abluka altında kaldığı günleri, acıları, baskıları nefes almadan anlattı.

Sonra telefonu çaldı. Hastane morguna bir ceset daha gelmiş. Kalktı gitti masadan. Yorgun değildi belki ama iyi görmedim ben onu.

Selahattin Abi (Demirtaş) gece 22.00 gibi evde olacakmış. Kardeşi Süleyman, sağ olsun arabayla aldı götürdü beni. Eve elim boş gitmeyeyim diye tatlı niyetine Deniz Naki’yi götürdüm yanımda. Deniz’in yolda yaşadığı çocuksu heyecan siz bu satırları okurken hala sürmüyorsa ben de bir şey bilmiyorum.

Biz vardığımızda çocuklar uyumuştu. Başak mandalinalı bir kek çıkardı ikram niyetine. Kendi yapmış. Çok da güzel olmuş yeminle.

Hatip Dicle’yi DTK binasında ziyaret ettim. Selma (Irmak) da oradaymış Allahtan. Hatip Bey’in anlattıklarını dinlerken fark ettim ki günlerdir kelimesi kelimesine aynı şeyleri söylüyorum ben de.

İttihatçıların Ermeni soykırımını işlerken aldığı yol neyse bunlar da o yoldan yürümeye kararlıdır. Kürt halkını büyük bir tehlike bekliyor maalesef. Moral bozmak için değil elbette. Ama söylemesem bana ayıp.

Haber Nöbeti ekibiyle beraber geldiğim arkadaşlarımın her biri yerel medya kuruluşlarına dağılınca ben Azadi TV’nin yolunu tutmuştum. Hem bizim Bahar, İrfan ve tanıdık başka arkadaşlar da Azadi TV’de çalışıyor. Amed’e gelmemizdeki maksat yereldeki meslektaşlarımızla mesailerini paylaşmaktı. Fakat benim şansıma Azadi TV yeni mekanına taşınıyordu. İki koli taşıyacağım diye bir de çocuklara yük olacağıma dolaşıp bahsettiğim insanlarla konuşma fırsatını kaçırmayayım dedim. İyi de etmişim.

Kaldığım Dies Hotel, Sur’un az ötesindedir.

Şimdi odamda oturmuş bunları yazarken ablukadaki Sur’da 200’den fazla insana topla ateş ediyorlar. Her bir patlama sesinde irkiliyorum, üç günde alışamıyormuş insan. Bir de meslektaşımız kalmış abluka içinde. Hala bilgi vermeye çalışıyor kaldıkları bodrumdan.

Cizre’den çıkarılan yanmış cesetleri düşündükçe bütün bir kent benimle aynı anda irkiliyor patlama seslerine. Demek ki 30 yılda da alışamıyormuş insan cinayete…

Gece uçağım var, döneceğim.

Hani insanın çok yakını hastanede yatar da çalan her bir telefon yüreğini ağzına getirir ya…

Hani ağır hastanın yakını gündelik hayatına devam etmeye mecburdur da boş bakışlarla ortalıkta gezer ya…

Hani için yanar da çaresizlikten ağzından hep okkalı küfürler çıkar ya…

Öyle dönüyorum şimdi ben eve.

Amed’e gelmek kolay, onu yalnız bırakıp gitmek zormuş be…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.