04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

ALIŞALIM MI, ALIŞIR MIYIZ?

Mesut Yeğen

27 Mart 2016 Pazar 13:03

Önce Ankara’da, ardından İstanbul’da yapılan intihar saldırılarının ardından sorulan iki sorudan bahsediyorum. İntihar saldırılarına, saldırıların yarattığı insani yıkıma, saldırıların ardından oluşan korku ve kapanma hallerine alışalım mı, alışır mıyız? Milletçe, memleketçe bu soruları soruyoruz şimdi. Lafı dolandırmadan kendi cevabımı vereyim: (Mümkünse) alışmayalım ve evet, elbette alışabiliriz, başkalarının ve aslında bizim de çoktan alışmış olduğumuz gibi.

Alışmayalım çünkü, alışmak, şimdiye kadar bildiğimiz haliyle insanlığımızdan çıkmamız demek. Sağda solda patlayan bombalarla, ölümlerle yaşamaya alışmak, hayattan vazgeçip, şiddete, korku ve tedirginliğe belenmeye razı olmak, etkileri sadece kendi fani hayatlarımızı değil, çocuklarımızın, torunlarımızın hayatlarını kuşatacak bir kötülük durumuna yuvarlanmak demek. Hayatın güvenlikte olmaya indirgendiği, herkesin bir diğerinden düşman yarattığı, herkesin bir diğerinden yarattığı düşmanı ezecek demir yumruğa bel bağladığı bir hale düşmek istemiyorsak alışmayalım hakikaten.

Lakin, alışabiliriz, başkalarının kolayca alışabildiği, hatta aslında bir kısmıyla bizim de çoktandır alıştığımız gibi. Çoklarına bir başka ülkede yaşanmış gibi gelebilir ama onbinlerce insan geride kalan otuz senede Türkiye’de yaşanan çatışmalarda öldü, keza binlerce köy Türkiye’de boşaltıldı, pek çok intihar bombacısı Türkiye’de kendini patlattı. Aslında geride kalan otuz yıla gerek yok, daha yeni, geride kalan birkaç ayda yine Türkiye’de şehirler yıkıldı, yüzlerce insan çatışmalarda hayatını kaybetti. Bir kısmıyla ‘bizim buralarda’, İstanbul’da, Ankara’da yaşanmadığından Türkiye’de yaşanmış gibi hissetmedik belki, ama aslında bir kısmıyla bunlarla yaşamaya usul usul alıştık da. Dolayısıyla, şehirlerimizde her gün birilerinin kendilerini patlatmasına da alışabiliriz.

Nitekim, bizim gibi başka insanlar, başka toplumlar çoktan alışmış görünüyor. Irak’ta, Suriye’de yüz binlerce insan daha düne kadar alışveriş yapıp, komşuluk ettiklerince öldürülüyor, bombalanıyor ve ama ‘hayat da devam ediyor’. Suriyeliler, Iraklılar çok değil belki birkaç sene sonra büyük bir utançla, büyük bir hayıflanmayla hatırlayacakları berbat bir hayata epey bir zamandır alışmış görünüyor. Çaresizlikten elbette, alışmaktan başka bir şansları kalmadığından. Dolayısıyla, evet, çaresiz kalırsak, biz de pekala alışırız bu türden bir zillet haline. Bizden önce başkalarının da alıştığı gibi. Toplama kampındaki hayata bile alışabilmiş bir fıtrata sahip mahluklarız ne de olsa.

Öte yandan, bundan seneler sonra, yaşamış olduğumuz, engelleyemediğimiz için utanacağımız, hayıflanacağımız bir hayata alışmak istemiyorsak eğer, bu patlayan bombalara, şehirlerin yıkılmasına, hiç bitmeyecekmiş görünen çatışma haline yol veren ve kendi ellerimizle inşa ettiğimiz vasatı ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu vasatın ne olduğu da sır değil: Kürd meselesi ve Suriye meselesinin iç içe girdiği bir vasat sebebiyledir ki alışırsak insanlığımızdan çıkacağımız bir günlük hayatın eşiğinde duruyoruz bugün.

İnsanlığımızdan çıkmak, hayatı güvenlikte olmaya indirgemek, çocuklarımızın, torunlarımızın hayatlarını kuşatacak bir kötülük durumuna yuvarlanmak istemiyorsak, Kürd meselesinde, Suriye meselesinde bir zamandır peşine düşülen yollardan nasıl dönülür, acilen bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor. (basnews)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.