ALİ FİKRİ IŞIK VE TARAF GAZETESİ
Fehim Işık
14 Ağustos 2012 Salı 23:21
Gündem yoğun. Bölgede ağır bir savaş sürüyor. CHP Dersim milletvekili Hüseyin Aygün PKK tarafından alıkonulduktan 48 saat sonra bırakıldı. Hala içerde binlerce KCK tutuklusu var ve adli tatilin hemen bitiminde yargılamaları devam edecek. Kürtlerin Batı Kürdistan’da kendi bölgelerini denetim altına almasının yanı sıra Suriye’de çokça yaşamın yitmesine neden olan acımasız bir iç savaş sürüyor.
Bu arada birçok Kürt siyasetçisi tutuklanmaya, birçok Kürt ve Türk genci de dağlarda yaşamlarını yitirmeye devam ediyor.
Bunca yoğun bir gündem içinde ‘lokal’ algılanacak bir yazı yazmak, hoş görülmeyebilir, hatta tepki çekebilir...
Tepki çekebilir, diyorum, çünkü daha önceleri de benzer tepkilerle karşılaştığım yazılarım oldu.
Klasik tepki şu: Bu yoğun gündemde öne çıkaracak bu konuyu mu buldun?
Bu konuyu buldum, çünkü birilerine göre bunca yoğun gündem içinde küçük çaplı ‘lokal’ bir durum gibi algılansa da bir Kürt yazarın keyfi bir biçimde tutuklanması, yazarın bununla kalmayıp savunmasını Kürtçe yapması; hele en önemlisi yazarın “Türkiye’de gündem değiştirdiği” söylenen gazetesinin onu sahiplenme konusunda cimri, hem de çok cimri davranması, vefasızlık göstermesi önemlidir inancındayım.
Ali Fikri’nin vicdani reddini Kürtçe savunacağını açıklamasından sonra durumunu sosyal medyada paylaştığımda, geniş bir kesim soyadı benzerliğimizden yola çıkarak bunu akrabalık ilişkisi nedeniyle yaptığımı sandılar.
Baştan belirteyim: Ali Fikri ile soyadı benzerliğimiz dışında zerre akrabalık ilişkimiz yoktur; sadece soyadlarımız benzerdir.
Ama akrabadan öte bir ilişkimiz vardır. Her şeyden öte Ali Fikri Taraf’ta ve İlke Haber’de Türkçe yazsa bile iyi bir modern Kürt edebiyatı eleştirmenidir ve bir Kürtçe emekçisidir.
Ali Fikri Kürtçeyle ilişkisini, modern Kürt edebiyatı eleştirisi alanındaki çalışmalarını mütevazi bir biçimde sürdürdü şimdiye kadar.
“Pazarı olmayan” bu alandaki çalışmalarını sürdürdüğünde kimse onu tanımıyordu.
Ama Ali Fikri aynı zamanda da eski bir futbolcu ve iyi bir spor yazarıydı. Taraf’ta spor yazmaya başladıktan sonra daha fazla tanınmaya başlandı ve adı duyuldu.
Bir yazarın emeğinin, birikiminin geniş kitlelere ulaşmasını istemesi kadar doğal bir şey yoktur. O da emeğinin geniş kitlelere ulaşmasını doğal olarak istedi; bu fırsatı ona veren Taraf’ı reddetmedi.
Bila bedel bir şekilde Taraf’ı tercih etmesinin bir nedeni de, sanırım daha geniş kitleye ulaşma isteğidir.
Taraf, hakkını vermek gerekir yayınlandığı ilk günlerde ve hala da gündem belirlemeye devam eden, tartışılan, tartıştıran bir gazete. Muhalif kimliği ile bilinen “bizim mahalledeki” gazeteleri saymazsak diğer gazetelerden farklı bir kimlikle yayınlanmaya başladı.
Hala bile Kürtleri anlayabilmiş, Kürt siyasetini çözebilmiş bir gazete olmadığını rahatlıkla söylesem bile Taraf’ın ‘muhalif’ kimliği, varlığı, özellikle de askeri vesayete karşı çıktığı dönemdeki tutumu geniş bir kesimde ‘umut’ da oldu.
Belirtmem gereken bir önemli fark da, yayınlanmaya başladıkları günden itibaren “Türk değil, Türkiye gazetesiyiz” demeleridir.
Tüm bunlar Kürtlerin bir kesiminin, hatta önemli bir kesiminin Taraf okumasında etkili unsurlar olarak görülmese de kuşku yok önemlidir.
İşte bu Taraf Ali Fikri’de çuvalladı ve ciddi bir vefasızlık örneği gösterdi.
Vefasızlığı bir yana bırakın, Taraf’ın yöneticileri iyi bir gazetecilik örneği bile sergilemediler.
Ali Fikri 9 Haziran’da Diyarbakır'da ilk gözaltına alındığında tutuklamanın Diyarbakır’la ilgili olmadığı anlaşıldı. Ali Fikri askerlik yapmadığı gerekçesiyle birliğine teslim edilmek üzere Edirne’ye gönderilecekti.
Bu arada Diyarbakır'daki iki Taraf muhabiri Ali Fikri ile ilk yakalandığında, görüşmüşlerdi. Ama bu görüşme, Taraf’a haber olarak yansımadı. Yazarı tutuklanan Taraf, muhabirlerinin görüşmesine rağmen yazarını haberleri arasında görmemişti.
Ali Fikri Edirne'ye gönderildi. Ali Fikri’nin durumunu merak edip soranlara verilen bilgi, Taraf'ın avukatlarının durumla ilgilendiği şeklindeydi.
Esasen Ali Fikri Işık’ın durumunu gazetesinden takip etmek kadar doğal ne olabilir?
Ne yazık ki Taraf, yazarının durumunu okurlarına haberleriyle yansıtmadı.
Bu arada Ali Fikri’nin askerlik yapmayı reddedeceği ve vicdani ret hakkını Kürtçe savunacağı sosyal medyada ve akabinde basında yer aldı.
Bu aşamadan sonra dava, yalnız başına Ali Fikri’nin kişisel davası olmaktan çıktı...
Mahkeme günü olan 14 Ağustos’a kadar Taraf’ta sadece iki kulak haber ile mahkemenin yapılacağı günü ve yeri bildiren bir küçük haber yapıldı.
Bu haberler biraz da utanma hissiyle yazılmış gibi gazetenin köşe bucaklarında duruyordu.
Ali Fikri vicdani reddini Kürtçe yapacağını açıkladıktan sonra, onun anlayış bazında farklı yaklaşımları olduğunu bilmelerine rağmen DİHA, ANF ve Nûçe TV ile İlke Haber, Evrensel, Bianet ve Denge TV haberlerinde Ali Fikri’nin durumuna yer vermişlerdi. Bu arada birçok Kürt sitesi de haberlerinde Ali Fikri’nin durumunu işledi. Bir grup Kürt ise Ali Fikri’nin durumuna açtıkları imza kampanyası ile dikkat çektiler.
Hakkını yememek gerekir; mahkeme günü Taraf yazarı Sezin Öney de Ali Fikri’nin durumuna köşesinde yer vermiş ve iyi de bir mesaj ile yazısını bitirmişti.
Belki bu yazının kaleme alındığı şu anlarda, Taraf mahkemedeki Kürtçe savunmayı geniş biçimde vermeye hazırlanıyordur; bilmiyorum.
Yaparlarsa iyi olur.
Ama bu durum bile Taraf’ın da kendi öncellerinden farklı olmadığını gösterircesine “Kürtlerin efendisi” gibi davrandığı hislerimizin değişmesine yetmez.
Ali Fikri mahkeme günü ısrarla Kürtçe konuştu.
Olağanüstü dönemlerde sivillerin yargılandığı sıkıyönetim mahkemeleri hariç, Türkiye’de ilk kez bir vicdani retçi savunmasını Kürtçe yapıyordu.
Mahkeme bilindik ezberini tekrarladı: “Mahkememizce bilinmeyen dil...”
En nihayetinde Ali Fikri, “Benim dilimi tanımayan mahkemeyi ben de tanımıyor ve mahkemede sadece kendi dilimle sorulan sorulara cevap vereceğimi belirtiyorum,” diyerek vicdani reddini açıkladı. Ali Fikri’nin yaptığı tüm Kürtçe konuşmalar, askeri hakimin itirazına rağmen mahkemede tercüman bulundurulması talepleri reddedilen avukatları tarafından tercüme edildi.
Ali Fikri’nin bir sonraki duruşması 10 Eylül’de.
Mahkeme, daha önce psikolojik durumunun tespiti için doktora sevk ettiği ve Ali Fikri’nin “Turp gibiyim,” diyerek, psikiyatristten sağlam raporu aldığı süreci yeniden işletiyor. Mahkeme bu kez bir sonraki duruşmada uzman psikologun da hazır bulundurulmasını karara bağladı.
Taraf da Kürtlere, onların “efendileri” gibi davrandığından, bir diğer deyimle “Kürtleri kendilerine mecbur varlıklar” gibi gördüğünden sözlerimi ciddiye almayabilirler kaygısıyla, Sezin Öney’in Taraf’ta yazdıklarıyla bitireyim; belki ciddiye alırlar: “Askerliği reddettiğini ve yapmayacağını bildiren, bir de 'mahkeme duvarı' karşısında anadilini konuşmakta ısrar eden Işık’ın başına gelenler ve gelecekler, hepimizi çok ilgilendirmeli.”
Evet, hepimizi çok ilgilendirmeli...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.