ALİ FİKRİ IŞIK
Orhan Miroğlu
18 Ağustos 2012 Cumartesi 07:16
Ali Fikri’ye bu köşeden geçmiş olsun dileklerimi ve dostluk selamlarımı iletiyorum. Umarım en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşur ve Kafka’nın romanlarını aratmayan bu hikâyenin daha sonuna geliriz.
Taraf yazarı arkadaşımız Ali Fikri, haziran ayında Diyarbakır’da gerçekleşen bir Kürt konferansına katılmak için gitmiş ve askerlik yapmadığı gerekçesiyle tutuklanarak Edirne Askerî Cezaevi’ne konulmuştu.
Oğlu Arda 17 yaşında, Türkiye’nin ve belki de dünyanın en genç spor yazarı olarak Taraf’ta yazmayı sürdürüyor.
Ali Fikri’nin yargılanmasına dışarıdan bakıldığında hadise sanki bir vicdani ret hadisesi olarak görülüyor, ama hikâye bundan ibaret değil.
Ali Fikri, Kürt aydını İlhami Işık’ın kardeşi, Işık ailesi Batmanlı ve siyasetle iç içe bir aile.
İlhami Işık’la sık sık görüşüyor ve dertleşiyoruz. Eğer İlhami’yle bu görüşmelerimiz olmasaydı, ben Ali Fikri’yle aynı dönemde Diyarbakır cezaevinde kaldığımızı bilmeyecektim.
Benden bir yıl kadar önce 1980’de tutuklanmış ve benden dört yıl önce, 1984’te tahliye olmuş.
DDKD davasından yargılamışlar Ali’yi.
Aynı cezaevinde dört yıl beraber yaşamışız.
Bu cezaevinde kalmanın ne menem bir şey olduğunu yazmaya gerek yok, bu işin bir yanı, ama işin daha da zor yanı buradan tahliye olduktan sonra üstüne üstlük gidip bir de iki yıl daha askerlik yapmak zorunda kalmaktı.
Koşullar bu cezaevinde zaten askerlik eğitimini bine katlayacak kadar ağırdı. Burada tutukluları birer askerî öğrenci kabul ediyorlar, bu cezaevinin de bir askerî okul olduğunu sık sık hatırlatıyorlardı.
İki yıl içinde kırk kişinin hayatını kaybettiği bir askerî okulu “başarıyla” ve hayatta kalarak tamamla, tahliye oldum diye sevinirken git bir de iki yıl daha askerlik yap.
Böyle bir zulüm katlanılacak bir zulüm değildi doğrusu.
Tutuklanmadan önce yüksek okul mezunlarına tanınan dört ay askerlik yapma hakkından yararlanmak için karar aldırmıştım, mahkemenin hakkımda verdiği ceza kesinleşmeden tahliye olduğum için bu hakkımı kullandım ve Denizli’de üç ay 20 gün askerlik yaptım..
Süre bu kadar kısa olmasaydı askerlik yapmayı asla düşünmeyecek ve muhtemelen yurtdışına kaçıp gidecektim.
Ali Fikri’yi dönemin sıkıyönetim mahkemesi, DDKD (Devrimci Demokratik Kültür Derneği) davasından, sekiz yıla mahkûm etmiş, ama Ali, bu arada, dava daha sonuçlanmadan 1984’te tahliye olmuş. Tahliye olduğu gün, askerlik hizmeti için ring denen bir cezaevi arabasına bindirilmiş ve Edirne’ye yolculuğa çıkarılmış. İlhami’nin söylediğine göre bu yolculuk bir hafta kadar sürmüş. Buradan firar etmiş Ali Fikri. Sonra Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nin verdiği cezası onaylanmış. Cezanın geri kalan kısmı için, Beşiri cezaevinde üç yıl kadar yatmış, yıl 1993.
Ali Fikri, Diyarbakır’da bu yılın haziran ayında gözaltına alındı ve Edirne Askerî Cezaevi’ne konuldu.
Ali Fikri’nin geçenlerde duruşması vardı.
Kürtçe savunma yapmak istedi ve mahkeme bu isteği kabul etti. Ama tutanaklara “bilinmeyen bir dil” olarak geçti Kürtçe, avukatı Hanefi Barış’ın itirazı üstüne, mahkeme bu ibareyi, “Avukatı Kürtçe ifade verdiğini söyledi” diye düzeltti güya, ama eğer basında yer aldığı şekliyle düzeltme buysa, ortada düzeltilmiş bir şey yok, mahkeme avukatının beyanını kabul ediyor, bu beyanı tutanağa geçiriyor, ama mahkeme heyeti Kürtçe diye bir dilin varlığını yine tanımamış oluyor.
Skandalın bini bir para!
Ali Fikri madem Kürtçe konuşuyor, o hâlde mahkemenin yasalara göre Kütçe bilen bir tercüman bulundurması gerekiyor, ama ona yanaşmıyor mahkeme ve 10 eylül için yeni bir duruşma tarihi belirliyor. Ali Fikri’nin tutukluluk hâli ise devam ediyor.
Mahkemenin ve Genelkurmay’ın gereksiz ve sonuç vermeyecek anlamsız bir ısrarıyla karşı karşıyayız.
Kürtçeden başka bir dil konuşmayacak olan ve ellili yaşlarını geçmiş bir insanı askere götürüp de ne yapacaksınız Allah aşkına?
Kerkük’ün yolu artık Erbil’den geçiyor
MHP lideri Sayın Bahçeli Bayram günlerini Kerkük’te geçirmek istedi ama vize alamadı.
Ancak bir “kabile devletinden” beklenebilecek bir davranış sergiledi Bağdat, ve Bahçeli’ye vize vermedi.
Kerkük’e gitmenin bir başka yolu daha var, ama o yolu kullanmaya Bahçeli’nin zaman içinde donup kalmış milliyetçiliği engel oluyor.
MHP’liler, “Musul ve Bağdat’a THY’nin seferleri var, bu yüzden Bağdat üzerinden Kerkük’e gitmeyi tercih ettik” diyor ama bu doğru değil, çünkü THY’nin Erbil’e de seferleri var.
Erbil Kemalist CHP’nin ve milliyetçi MHP’nin kırmızıçizgisi olmaya devam ediyor.
Oysa Erbil’e bu partilerin gerçekleştireceği anlamlı bir ziyaret dahi, şu içinde bulunduğumuz siyasi iklimi bir anda değiştirebilir ve barışa büyük bir katkı sağlayabilirdi.
Türk milliyetçilerinin ve Kemalistlerin yolu Erbil’e düşmeden CHP ve MHP’den değişim filan beklemek bir hayal..
Etyen Mahçupyan’a haddim olmayarak bir hatırlatma
İttihatçılığı anlamam için verdiğin kısa tarife teşekkürler, ezberimde tutmaya çalışırım.
Ama bu harika tarifine rağmen, her otoriter davranışı ve her kalpak giyen adamı, İttihatçı olarak göremem.
Sen tariflere inanıyorsun, tariflere güveniyorsun, ben hafızalara inanıyorum ve hafızalara güveniyorum. İttihatçılık benim için 24 Nisan 1915’ te başlayan ve neo-İttihatçıların 19 Ocak 2007 günü, Hrant’ı AGOS’un önünde katlederek bize yeniden yaşattıkları bir süreç ve ağır bir hafıza konusu demektir.
Bu hafızayı yok sayan bir tasavvur içinde, bir Kürt aydınının bir Ermeni aydınıyla tartışmak zorunda kalması ise, gerçekten bir züldür.
İttihatçılığı hiç kimsenin Ermeniler’den ve Kürtler’den daha iyi anlayamayacağını düşünürdüm, yanılmışım.
Bu tartışma, bu açıklıkta bir bellek zaafıyla süremez Etyen, bırak yerinde kalsın.
Selam ve hürmetle.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.